Çin Avrupa’nın ortağı olabilir

İlter TURAN
İlter TURAN SİYASET PENCERESİ

Tarihi olarak, Fransa her daim Avrupa’yı Amerikan boyunduruğundan kurtarma özlemini temsil etmiştir. Son olarak, Bay Macron Avrupa’nın doların hakimiyetinden kurtarılması gerektiğini beyan etti. Bu sözleri sarf etmeden hemen önce de Çin’e seyahat ederek, Şi Jinping’i Ukrayna ile Rusya arasında barışı kurmaya ikna etmeye çalıştı. Fransa sık sık Avrupa’nın stratejik otonomisi olması gerektiğini dile getirmektedir. Belki de ilginç olan, Bay Macron durmadan Avrupa’nın Amerika’dan bağımsızlaşmasını savunurken, çoğunluğu AB üyesi de olan Avrupa ülkeleri kendisini fazla ciddiye almamaktadır.

Bay Macron’un Fransız parlamentosundaki desteği zayıftır. Bir anlamda kendi evinin sahibi değildir. Kısa süre önce emeklilik yaşını 62’den 64’e çıkarmaya girişince, büyük tepki ile karşılaşmıştır. Ülke içindeki gündemine karşı güçlü bir direnme vardır. Kendisini ikinci defa iktidara getiren oyların bir bölümü şahsını desteklemekten ziyade aşırı sağçı populist bir kadroyu iktidardan uzak tutmak için verilmiştir. İç siyasette başarı sağlamakta güçlük çeken bir liderin bunu telafi için dış siyaset alanına yönelmesi olağandışı olmasa da, içte desteği güçlü olmayınca uluslararası alanda da etkin olamamaktadır.

Fransa’nin dışında kalan Avrupa’nın Bay Macron’un fikirlerinden heyecan duymaması, onun kişisel niteliklerinden veya Fransa’nın iç siyasetindeki durumunun zayıf olmasından değil, Fransa’nın pek de duyarlı yaklaşmadığı, Avrupa’nın özgün durumundan kaynaklanmaktadır. Almanya ve bilahare Polonya, Rusya’ya karşı bir tampon oluşturmaktadır. Atlantik güvenliğini ise Amerikalılar ve İngilizler sağlamaktadır. Güvenlik endişeleri böylece giderilen Fransa, Avrupa’nın güvenliğini sağlamak için alternatifler üretmekte kendisini özgür hissetmektedir. Ancak hemen ilgilenilmesi gereken güvenlik sorunları yaşayan ülkeler Fransa’nın fikir jimnastiklerini ve yetersiz askeri kabiliyetlerini ikna edici bulmamaktadır. Çoğu Avrupa ülkesi, Avrupa’nın güvenliğini sağlamanın en güvenilir yolunun Amerikan savunma taahhüdü olduğuna inanmaktadır.

Örneğin, güvenlik alanına baktığımızda, Avrupa Birliği’ni bu konuda tek başına harekete geçirebilecek bir Avrupa ülkesi yok. Hiçbir ülkenin Rusya’nın nükleer stoklarını dengeleyecek büyüklükte nükleer gücü de bulunmuyor. Avrupalıların kıtanın savunması için peşinden gitmeyi kabul edecekleri bir lider de eksik. Başlıca Avrupa ülkeleri güvenlik siyasetlerini AB’ye teslim etmeye hazır görünmüyorlar. Aralarında rekabetçi ilişkiler var, hiçbiri bir diğerinin hükmedici konuma geçmesine razı değil. Bazı kimseler Almanya’nın iktisaden güçlü ve AB’nin itici gücü olduğunu, dolayısıyla Avrupa’nın güvenliğini de örgütlemesi gerektiğini düşünseler de, diğerlerinin bu çözümü sorunlu bulmaları bir yana, Almanya da böyle bir görevi üstlenmekte isteksizlik sergilemekte.

Şu sıralarda Avrupa ülkeleri Ukrayna’nın bağımsızlığını koruması gerektiğini benimsemiş durumdalar ve Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü koruyabilmesi için ona yardım ediyorlar. Bu tavırları başlangıçta ABD’nin ısrarı ile oluşmuşsa da, artık bir Avrupa siyasetine dönüşmüştür.

Fransa ne düşünürse düşünsün, diğerleri şu sıralarda stratejik otonomi inşa etmeye kalkışmaktan da uzak duracaklardır. Ancak Amerikan ve Avrupa tutumlarının ayrıştığı bir alan var: Çin. Şi Jinping’e yaranmaya gayret eden Bay Macron’dan farklı olarak, diğer Avrupa ülkeleri ABD’ye doğrudan karşı çıkmıyorlar. Buna karşılık, Çin ile daha az rekabetçi ve daha fazla işbirliğini öngören bir ilişki izlemeyi tercih ediyorlar. ABD, Çin ile Tavyan üzerinden giderek yoğunlaşan çatışmacı ve güvenlik sorununa dönüşen bir ilişkiye yönelirken, Avrupa Çin’i karşılıklı çıkarlara hizmet eden bir iktisadi ortak olarak algılamaktadır. Bu, Avrupa ülkelerinin Çin ile daha yakın ilişkilerin bazı güvenlik sorunlarına yol açabileceğini bilmediği anlamına gelmiyor, sorunların kapsamlı iktisadi ilişkiler kalıbı içinde çözülebileceğini düşündüklerine işaret ediyor. ABD Avrupa’nın Çin ile iyi ilişkiler kurmasından fazla memnuniyet duymasa da, bunu hoşgörmek zorunda kalabilir. Ne de olsa Çin Avrupa açısıdan askeri bir tehdit oluşturmamaktadır, yarattığı iktisadi rekabet ise denetim altında tutulabilir. Üstelik, Çin ile ilişkiler Rusya’yı frenleyebileceği gibi, özellikle dijital alanda ABD’ye bağımlılığı azaltabilecektir.

Pekiyi, Bay Macron’un doların rolünü azaltmak fikri için ne söylenebilir? İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminde ABD tarafından tasarlanan halihazırdaki uluslararası ödemeler sistemi, para transferleri ve bir dizi diğer kurum ve mekanizma, uluslarası iktisadi sistemin temel direkleri olmaya devam ediyor. Bunların hepsi eleştiriliyor, değiştirilmek isteniyor, fakat büyük iktisadi sarsıntılara yol açmadan hızlı bir değişimin gerçekleştirilmesi mümkün gözükmüyor. Değişim yavaş ilerleyecek; belki Bay Macron üzülecek ama, herhalde uzun zaman alacaktır. Varılacak nokta ise Yuan’ın yükselmesi gibi Bay Macron’un pek de arzulamadığı bir sonuç olabilir.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Şerefli yalnızlık 23 Eylül 2024