Çıkmaz sokakta rezerv kavgası
Günlerdir Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) döviz rezervindeki erimeyi tartışıyoruz. TCMB’nin döviz rezervinin nasıl eridiği, kimlerin bundan yararlandığı kuşkusuz tartışmaya değer bir konu ama bu olayın kökenindeki temel sorun yeterince tartışılmıyor. TCMB’nin döviz rezervlerinin ekonominin sorumsuzca yönetilmesi nedeniyle heba edildiği ve TCMB’nin dünyanın gözünde itibarını kaybetmiş bir merkez bankası durumuna düşürüldüğü unutuluyor. Türkiye’de ekonomi yönetimi iktidarın siyasi emellerine alet edildiği için ekonomimiz çıkmaz sokağa sürüklendi ve TCMB rezervlerini bile harcamak zorunda bırakıldı.
Türkiye’de bütün önemli kararların tek merkezden alınmasını ve Meclis denetiminin etkisini kaybetmesini sağlayan Cumhurbaşkanlığı yönetim sisteminin yürürlüğe girmesi ekonominin çıkmaz sokağa sürüklenmesini kolaylaştırdı. Şimdi çıkmaz sokakta kaybolan rezervin kavgasını yapıyoruz.
Büyüme zorlaması rezervi eritti
Türkiye’de yaşananlara baktığımızda, özellikle 2017’den itibaren ekonomide sürdürülemez bir canlanma yaratarak büyümeyi hızlandırma ve bundan siyasi menfaat sağlama çabasının ülke ekonomisini bir çıkmaz sokağa sürüklediğini görüyoruz. Fatih Özatay, pazartesi günü gazetemizde yayınlanan yazısında şöyle anlatıyor bu durumu:
“Tekrarlanan temel yanlışlardan biri şu: Sürdürülemez bir ekonomi programı uygulayıp bunun sonuçlarından doğal olarak hoşlanmayınca programı değiştirmek yerine sonuçlarıyla kavga edip sürdürülemezliği daha da artırmak yoluna gidiliyor. TCMB’nin döviz rezervleri neden eridi? Sürdürülemez durumu sürdürmeye çalışmak inadı yüzünden eridi.”
TCMB’nin eski başekonomisti Hakan Kara da pazartesi günkü Karar Gazetesi’nde Taha Akyol’un sorularını yanıtlarken şunları söylemiş: “Asıl sorun ülkenin kaynaklarının kısa vadeli kazanımlar için harcanması ve sistemin buna izin vermesi. Bunu sınırlayacak bir kurumsal yapının, kontrol mekanizmasının olmaması. 128 milyar dolar konusunu bu perspektiften değerlendirmek gerekiyor… Bir yandan Merkez Bankası’nı faiz indirmeye zorlarken diğer yandan kamu bankaları aracılığıyla aşırı kredi genişlemesi yapıyorsunuz. Üstelik bunu dünyanın en yüksek enflasyonlarından birine sahip bir ülkede yapıyorsunuz. Sonra da kendi yarattığınız aşırı döviz talebini Merkez Bankası’nın rezervlerinden hesapsızca karşılayarak ülkeyi dış şoklara karşı savunmasız hale getiriyorsunuz..”
Döviz rezervi neden önemli
Bir ülkenin merkez bankasının finans dünyasının gözünde itibar kaybetmesi ve dış şoklara karşı savunmasız kalması, ekonomi yönetiminin iflas ettiğinin kanıtı. Aklı başında kişilerin yönettiği ülkelerde merkez bankalarının başına getirilecek olan kişinin gerekli niteliklere sahip olmasına özen gösteriliyor ve görevini gereğince yapabilmesi için en az 3-4 yıl süre tanınıyor, güvenceler veriliyor. Çoğu ülkede fiyat istikrarının sağlanması merkez bankalarının öncelikli görevi olarak kabul ediliyor.
Merkez bankalarının dışarıdan gelebilecek spekülatif ataklara karşı kendini savunma silahı olan döviz rezervlerine ne kadar önem verildiğini ise Çin’in uygulamasına bakarak daha iyi anlayabiliriz. Çin 2000 yılında 1.2 trilyon dolarlık bir ekonomiye sahipken 170 milyar dolarlık bir döviz rezervi vardı. Çin 2008-2009 krizi sırasında kendini güvenceye almak için döviz rezervlerini hızla artırmaya başladı ve 2013 yılında 3.8 trilyona kadar yükseltti. Çin’in 2020 sonunda 14.7 trilyon dolarlık bir ekonomisi var, döviz rezervi ise 3.3 trilyon dolar dolayında.
Döviz rezervini bile erittiği halde ülke parasının değerini koruyamayan ve yükselen enflasyona seyirci kalan bir merkez bankasının bulunduğu bir ülkeyi yönetenlerin suçu faiz lobisinde ve yabancı spekülatörlerde araması ise biraz komik kaçıyor.