‘Chaplin’in Zorlu PSM’den yansıttıkları

Mustafa Kemal ÇOLAK
Mustafa Kemal ÇOLAK Kökler ve Kanatlar

Geriye dönüp baktığımda Charlie Chaplin’i, 1900’lerde insanoğlunun yaşamına giren sinemanın en büyük dehası olarak görmemi olanaklı kılan çok neden ortaya konabilir. Tek tek saymak yerine yalnızca “Komedi yapmak için tek ihtiyacım olan bir park, bir polis ve hoş bir kız” ifadesi dahi yeterlidir bana göre.

Yetişme çağındaki bir çocuğa da, ileri yaştaki insanlara da şiddetle tavsiye edebildiğim filmleri üretmesini de değerli bulurum. Ya da hem hüznü, hem gülmeceyi aynı karelerde aktarabilme yeteneğini aklıma getirmem de tek başına yeter de artar bile. Tıpkı Schubert’in neşe ile hüznü birleştirdiği Arpeggione Sonatı’nda olduğu gibi yüzünden kederli hal ile komikliğin aynı anda yansıması da son derece sıradışıdır yanı sıra. 

Yoksulluk ile zenginliğin, hayal kırıklıklarıyla, üstün başarıların çizdiği inişli çıkışlı yaşamı, Türkiye’de ilk defa müzikli bir tiyatro oyununun temasını oluşturdu Charlie Chaplin’in. “Hayat yakın planda trajedi, geniş planda komedidir” sözlerini doğrularcasına, inadına sanat kavramına sarılan bir sinema insanının yaşam öyküsü, ‘Chaplin’ adı verilen müzikli ve tabii ki danslı oyun ile seyircisinin karşısına çıktı, İstanbul Zorlu PSM’nin Turkcell Platinum Sahnesi’nde. Londra’nın yoksul mahallelerinde geçen çocukluğundan, hatta doğumundan önce sanatçı anne babasından kesitlerle başlayan oyun, fakir sokak aralarından, Hollywood’un zengin, görgülü-görgüsüz sinema dünyasına götürdü, 21 Eylül akşamı benim de içinde olduğum şanslı izleyicisini.

Yapımcılığını Mert Siliv'in senaryosunu Aksel Bonfil’in, yönetmenliğini ise Saim Güveloğlu’nun üstlendiği oyunda, Charlie Chaplin'i Özgür Daniel Foster, Charlie Chaplin'in annesi Hannah Chaplin'i Şebnem Dönmez, ilk karısı Mildred Harris Chaplin'i Aybüke Pusat, kardeşi Sydney Chaplin'i Emre Taşkıran, Charles Chaplin Jr.'ı ise Murat Danacı canlandırdı. Dekor ve kostüm tasarımını Gamze Kuş'un yaptığı oyunun, ışık tasarımını Utku Kara, müzik direktörlüğünü Berkay Özideş, koreografisini ise Tuğçe Ulugün Tuna üstlenmiş.

Sinemanın dâhisinin gönüllere sıkı bağlarla yerleşmesine tüm sahne ve sahne arkası insanlarıyla ekibin, bir tuğla koyduğuna inanarak çıktım, İstanbul PSM Turkcell Platinum Sahnesi’nden.

Gedik Filarmoni Orkestrası, sezonu Kadıköy Süreyya Operası’nda açtı

Gedik Ailesi, kurucusu oldukları Gedik Holding başta olmak üzere vakıfları ve Gedik Üniversitesi kanalı ile sanatın türlü dallarına destek vermeyi sürdürüyor. Müziğin bu noktada ayrıcalıklı konumda olduğunu, faaliyetlerini titizlikle, büyük bir ciddiyetle yürüten Gedik Filarmoni Orkestrası'nın programlarını takip edenler yakından gözlemliyordur. Gedik Filarmoni Orkestrası, geçen 3 Ekim akşamı Kadıköy'e çok yakışan Süreyya Operası’nda sezonun ilk konserini verdiğinde bir kez daha zihinlere yerleşti bu kanı.

Geçen yüzyılın en önemli bestecilerinden Stravinski'nin klasik dönem bestecilerinin melodilerine hayat verdiği Pulcinellla Süiti ile başlayan program, adını uluslararası alanda duyuran Emre Şener’in eserlediyle devam etti. Orkestra, solist Charlie Howells, Şef Cem Mansur’un yönetiminde Emre Şener’in “For 4” adlı Viyola Konçertosu’nu dinleyicilere ilk kez seslendirdi. Bu özel performans, Türkiye'deki iyi eğitiminin ardından, Londra'da Royal Academy of Music'ten mezun olduktan sonra hâlihazırda New York Juilliard School'da iki yıllık master programında olan Emre Şener'i, Türkiye'deki hayranlarına daha da yakınlaştırdı. Geçen sezon Mozart’ın son üç senfonisini başarıyla seslendiren Gedik Filarmoni Orkestrası programını, bestecinin ‘Prag’ senfonisi ile tamamladı.

 

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
d=s+r(8i+4k)2 09 Temmuz 2024