Çeşme’ye Arkas’ın sanat dokunuşu
Kapılarını yeni açan Alaçatı Arkas Sanat’ta iki heyecan verici sergi: Op Art’ın babası diye bilinen ‘Vasarely Sergis’ ve genç sanatçılara kucak açan ‘Yeni Topraklar…’ Çeşmeliler 20. yüzyılın ikinci yarısının en önemli 5 sanatçısı arasında sayılan Vasarely’yi tanıyacak, ‘Yeni Topraklar’ sergisinde ise 40 yaş altı genç sanatçıları keşfedecekler.
İzmir’de Arkas Sanat’a ne zaman yolum düşse gönlüm ve gözüm sanata doymuş bir halde ve üstelik heyecan verici yeni sanat haberleriyle İstanbul’a dönerim. Elbet bu kez de öyle oldu.
İzmirli sanatsever iş insanı ve koleksiyoner Lucien Arkas’ın, 2011 yılından bu yana açtığı beşinci sanat merkezi olan Arkas Sanat Alaçatı etkileyici ve son derece kapsamlı iki sergiyle kapılarını açtı:
Op Art’ın babası diye bilinen Macar asıllı Fransız sanatçı Victor Vasarely ve küratörlüğünü Dr. Necmi Sönmez’in yaptığı, 40 yaş altı 155 çağdaş sanatçıyı bir araya getiren ‘Yeni Topraklar’ sergisi.
Açılışlarına katılma fırsatı bulduğum sergiler kadar Artı3 Mimarlık tarafından hayata geçirilen binanın kendisin de etkileyici olduğunu söyleyebilirim. Artı3 aynı zamanda Urla’daki Sanat Merkezi’ni de yapan mimarlık ofisi.
Çeşme tutkunu Lucien Arkas, Çeşme Belediyesi’nin 30 yıllık bir süre için tahsis ettiği arazi üzerinde 14 ay gibi kısa bir sürede inşaatı tamamlanan müzenin ilçenin sanat boşluğunu dolduracağına inanıyor.
“Çeşme sadece 2 ay canlı. Okullar açılır açılmaz boşalır. Sanatsal ve kültürel faaliyetler burada kalma süresini uzatabilir. Kalıcı ve süreli sergi salonlarıyla, her disiplinden kültür-sanat etkinlikleriyle çeşitli atölyeleriyle Çeşme’nin ilk sanat merkezinin misyonlarından biri de bu” diyor.
Açılışa katılan Çeşme’nin genç belediye başkanı Lal Denizli de aynı görüşü paylaşıyor. Arkas Sanat Alaçatı’nın açıldığı andan itibaren gördüğü yoğun ilgi Çeşme’nin böyle bir sanat merkezine ne denli gereksinimi olduğunun bir göstergesi.
OP ART’IN BABASI VASARELY
Arkas Sanat Alaçatı’nın kalıcı sergisi optik illüzyon sanatı Op Art’ın babası diye bilinen Victor Vasarely. Lucien Arkas, geçtiğimiz aylarda Feshane’de Tate Koleksiyonu’ndan ‘Dinamik Göz: Optik ve Kinetik Sanatın Ötesinde’ sergisinde yer alan Vasarely’nin dünyadaki en büyük koleksiyonerlerinden biri.
Öyle ki Aix-En-Provence’daki Vasarely Müzesi’nde, koleksiyonundan bazı eserler kendi adını taşıyan bölümde 2018 yılından beri sergileniyor. Arkas Holding 2017 yılında İstanbul’da Tophane-i Amire’de geniş çaplı bir Victor Vasarely retrospektif sergisi düzenlemiş ardından sergiyi İzmirli sanatseverlerle buluşturmuştu.
Tophane-i Amire’deki serginin küratörü olan Victor Vasarely’nın torunu Pierre Vasarely Alaçatı’daki açılışta karşıma çıkınca Op Art’ın babasını birinci ağızdan konuşma fırsatı buldum.
2011 yılından beri Lucien Arkas ile dostluğu devam eden Pierre Vasarely dedesinin tıp eğitimini yarıda bırakarak Budapeşte’de Alman Bauhaus’u örnek alan bir sanat okulunda grafik tasarımı eğitimi aldığını söylüyor.
“Bauhaus ekolünden gelen dedem 1930 yılına Paris’e göç ettikten sonra bir süre grafik sanatçısı olarak reklam sektöründe çalıştı. Onun gibi sanatçı olan babam Jean Pierre -takma adı Yvaral- ile geliştirdiği Renault arabalarının logosu dahil pek çok logo tasarımı ve posterde imzası var” diye anlatıyor.
Victor Vasarely bu süreçte insan beyninin görsel bilgiyi nasıl algıladığı üzerine kafa yormuş, geometrik desenler ve optik illüzyonlar üzerine çalışarak Op Art’ın temellerini atmış.
Sanatının iki dönüm noktasından ilki, 1955 yılında Paris’te açtığı, kinetik sanatın ilk büyük uluslararası sergisi ‘Hareket’ sergisi, diğeri ise 10 yıl sonra 1965 yılında MoMA’da düzenlenen ‘The Responsive Eye’ sergisi.
ANDY WARHOL “USTAM” DİYE DİZ ÇÖKMÜŞ
Vasarely Vakfı’nın başında olan Pierre Vasarely ile sohbetim bana ilk kez Op Art dünyasına daha kapsamlı bakma fırsatı veriyor. Sanat eserlerinde daima bilim ve matematikten yararlanan Viktor Vasarely’nin hayranları arasında İngiliz şarkıcı David Bowie de var. Plak kapaklarını sanatçıya yaptırdığı gibi Fransa’da atölyelerine katılmış. Pierre Vasarely, büyükbabasının diğer şarkıcı hayranlarının, aile dostu olan Fransız rock kralı Johnny Hallyday, dönemin ünlü isimleri Antoine, Michel Polnareff’in olduğunu anlatıyor. Bir keresinde Victor Vasarely ile birlikte New York’a bir davete katıldıklarında, Andy Warhol’un büyükbabasının önünde “ustam” diye diz çöktüğüne tanık olmuş.
“Buna rağmen Op Art ile Pop Art arasında hangisinin öncülük yaptığına dair bir çekişme olmuştur. Op Art’ın öncü olduğunu sanat tarihçileri ortaya koymuş ama ABD’nin marketing becerisiyle Pop Art öne geçmiş” diyor.
Pierre Vasarely’ye göre, 20. yüzyılın ikinci yarısının en önemli 5 sanatçısı arasında olan büyükbabası sol görüşlü ve sanatın demokratikleşmesine katkıda bulunmuş bir isim. Eserlerinin sanat galerilerinin dışında kitlelere ulaşması için numaralı kopyalar, posterler, tekstil baskılarlar üretmiş.
“Ayrıca aynen Lucien Arkas gibi kendi imkanlarıyla müzeler açmış. Doğum yeri alan Pecs, Budapeşte’nin dışında Aix-En-Provence’ta açtığı müze hep kendi gibi ressam olan büyükannemin desteği sayesinde” diye anlatıyor torun Vasarely.
ARKAS: ESERLERİNDEKİ HAREKETLİLİĞİ SEVDİM
Peki her fırsatta klasik sanatı sevdiğini söyleyen önemli bir empresyonist eser koleksiyonuna sahip Lucien Arkas Op-Art’a nasıl yakınlık duymuş?
Lucien Arkas’in bu soruma verdiği yanıt şöyle: “30 yıl önce sanat danışmanlığımızı yapan Niko Filidis beni eserleriyle tanıştırdı. Vasarely’deki hareketliliği sevdim. Özellikle de kürelerini. Koleksiyonuma kürelerle başladım zaten”.
Daha sonra İstanbul’da düzenlenen sergi nedeniyle torun Vasarely ile dostluğunu ilerletmiş ve Vasarely Vakfı ile bir iş birliği başlamış. Bu arada Arkas Sanat Alaçatı’daki ikinci kapsamlı sergi “Yeni Topraklar” da Lucien Arkas’ın şimdilik pek aşina olmadığı çağdaş sanat.
Bununla ilgili Arkas Sanat Merkezi Direktörü Müjde Unustası “Bu sergiyle genç sanatçıların görünürlüklerine katkıda bulunmak istedik. İzmir’den özellikle genç sanatçılardan talepler vardı” diyor. Unustası ve küratör Dr. Necmi Sönmez’in iş birliğinden ancak birkaç kez gezerek işlere vakfı olacağınız baş döndürücü ve “devrimci” bir sergi ortaya çıkmış.
YENİ TOPRAKLAR: ESKİ KAFALILARA TEKME
Yeni Topraklar Sergisini birlikte gezdiğimiz Necmi Sönmez bu sergiyi hazırlarken ünlü Fransız yazar Marcel Proust’un “İki gerçeklik vardır. Biri aklın, diğeri kalbin gerçekliliği” sözünden yola çıktığını belirtiyor ve “Ben bu sergiyi hazırlarken kalp gerçekliliklerinden yola çıkan genç sanatçıları bir araya getirdim” diyor.
40 yaş altı yerli ve yabancı 155 sanatçıyı 30 ayrı koleksiyondan seçtiklerini belirterek “Bu sanatçıların ortak yanları her hangi bir kavramı, bir sistemi, bir temayı, bir akımı izlemeleri” diyor.
“Artık dünyada farklı bir dönemde yaşıyoruz. Kalıpların, akımların artık özelliği yok. Önemli olan sanatçının kendisi olabilmesi” diye devam ediyor.
Sönmez’e göre ‘Yeni Topraklar’ sergisinin başka bir özelliği de eserlerin simetrik ya da düzgün bir şekilde duvara asılmamış olmaları.
“Derli toplu bir dünya görmeyeceksiniz burada. Tam aksine kaotik bir dünya göreceksiniz. Bu dünyayı tekil kılan Türk sanatçılarının cesareti. Bu cesareti kimse beklemiyordu. Bu sanatçılarla ilgili garip önyargılar vardı. Biz bu önyargıların gerçek olmadığını gördük. Yani 40 yaş altında olan çok ciddi, çok güçlü bir sanatçı kuşağı bu an devrede. Bir süre sonra eski kuşağa, eski kafalılara tekme atıp hak ettikleri yere gelecekler” diye konuşuyor Sönmez.
‘Yeni Topraklar’ sergisinde hem cesur hem daha önce hiçbir yerde sergilenmemiş eserler var.
“Burada göreceğiniz resim, video, heykel, yerleştirmelerde tekniğin önemi yok önemli olan sanatçının düşüncesini nasıl aktarabildiği ve bunu aktarırken de vurguladığı dünya. Çok farklı bir dünya var ve bunu anlamak için sanatla ilgilenmeniz gerekmiyor. Kalbinizin sesini dinlemeniz gerekiyor. Beğendim, beğenmedim. Sevdim, sevmedim. Bu çok önemli ve bunun da açıklaması yok” diye konuşuyor.
İZMİR’DE 2026 YILINDA POMPİDOU MERKEZİ!
Lucien Arkas ile sohbette Arkas Sanat’in etkinlikleri, sanat haberleri peş peşe geliyor.
Örneğin sonbahar aylarında Arkas Sanat Mekezi’nde hayli ses getirecek sürpriz bir sergi hazırlığı var.
İzmir Konak’ta restorasyonu devam eden tarihi Ayşe Mayda Köşkü ise 2025 bahar aylarında kapılarını açacak.
Bomba haber ise 2026 yılında İzmir’de bir Pompidou Merkezi göreceğimiz.
İzmir’de Pompidou nereden çıktı diyeceksiniz. Meselenin aslını Lucien Arkas şöyle aktarıyor:
“İstanbul Modern’in de mimarı olan Renzo Piano’nun 47 yıl önce yaptığı bina artık yorgun. 2025 ile 2030 yılları arasında restorasyon çalışmaları nedeniyle kapalı kalacak. Picasso Sergisi nedeniyle iyi ilişkiler içerisinde olduğumuz Picasso Müzesi Müdürü Laurent Le Bon halen Pompidou Merkezi’nin başında. 20. ve 21. Yüzyıllara ait 140 bin esere sahip modern ve çağdaş koleksiyonun bir bölümü için ‘Sanat Fabrikası’ diye yeni bir müze projesi var ancak koleksiyon o kadar büyük ki Le Bon Pompidou’nun başka yerlerde de var olmasını istiyor. Yakın ilişkimiz sayesinde İzmir buna talip oldu”.
İzmir’in başına müthiş bir şans kuşu kondu bence! Paris’in dışında Metz, Malaga, Brüksel, Şanghay’da kapılarını açan, New Jersey için hazırlık aşamasında olan Pompidou Merkezi’nin İzmir’e gelmesi şehri Türkiye’nin sanat haritasında apayrı bir konuma getirecek kuşkusuz.
Arkas Sanat ile Pompidou Merkezi arasında bununla ilgili anlaşma imzalandığı gibi Arkas’in müzeyi inşa edeceği arazi de merkezin yetkilileri tarafından ziyaret edilmiş.
Arkas Holding’in ofislerinin olduğu Mistral Kuleleri’ndeki 2000 metrekarelik araziye inşa edilecek bina Pompidou Merkezi’nin yeni evi olacak.