Cesaret

Dr. Uğur TANDOĞAN
Dr. Uğur TANDOĞAN NOT DEFTERİ

"Success is not final, failure is not fatal: it is the courage to continue that counts.”

Winston S. Churchill

Ünlü İngiliz devlet adamı Winston Churchill’in yukardaki sözü çok hoşuma gider. Doktora çalışmam sırasında ve çalışma hayatımda hep masamda dururdu bu söz; zora düştüğümde bakar dururdum.  Hakkıyla yapılan araştırma o kadar kolay değildir. Örneğin, zor bir matematik problemini çözmek, bir dağın öte yakasına geçmek için tünel kazmaya benzer. Çözüm için bir yola girersiniz, tüneli kaza kaza ilerlersiniz. Tünelin ucunda ışığı gördüğünüzü sanırsınız. Ama bir bakarsınız, tünel aydınlığa çıkmamıştır. Başaramamışsınızdır, tekrar başladığınız yere dönersiniz. Pes etmek yoktur. Ve tekrar başka bir açıdan yanaşırsınız probleme; yeniden bir tünel açmağa başlarsınız. Bu tünelin de gün ışığına çıkacağının yüzde yüz garantisi yoktur. Ama ışığı bulmak, dağın öbür yakasına geçebilmek için cesur olmalısınız. Bu nedenle, başarı için cesaret en önemli elementlerden birisidir. Churchill’in dediği gibi, yenilgi öldürücü değildir, önemli olan cesarettir.

Cesaretin tanımı

Cesareti şöyle bir modelle anlatabiliriz. Ortada bir durum ve bu durum karşısında da alınacak iki tür karar vardır: “Eylemi yapmak” veya “Eylemi yapmamak”. Eylemi yaparsak ortaya çıkacak farklı sonuçlar ve bu sonuçların değişik olasılıkları vardır. Farklı sonuçlardan bir kısmı “zararlı” ve bir kısmı “faydalı”dır. Zararlı sonuçlardan birisinin olasılığı ve maliyeti yüksek iken, bu eylemi yapma cüretine cesaret diyoruz.

Yukarıdaki örnekteki cesaret, cesaretin bir türüdür. Modelde dile getirdiğim duruma göre literatürde değişik cesaret türleri verilmektedir. Aşağıda bu türleri ve örneklerini bulacaksınız.

1- Fiziksel cesaret (Physical courage)

Burada söz konusu olan durumda vücudun fiziksel olarak zarar görmesi riski vardır. Ama kişi bu riske rağmen o eylemi yapar. Çünkü fiziksel gücü ve becerisi sayesinde o riski atlacağından emindir. Ve de eylemi gerçekleştirdiğinde duyacağı haz büyüktür. Örneğin, ekstrem sporlardan “kayaya tırmanış” yapan sporcuyu ele alalım. Hiç bir koruma olmadan kayaya tırmanır kişi. Düşmenin maliyetini hayatı ile ödeyecektir. Ama tırmanır. Çünkü tırmanış sırasında yaşadıkları ve tırmanış sonunda duyduğu haz çok yüksektir. O kayanın meydan okuyuşuna karşılık vermiş, kayayı yenmiştir.

Genel olarak sporların çoğunluğu sakatlanma veya sakat kalma riskini taşır. Sporcular bu riski alır. Bu riskin büyüklüğü sporun cinsine göre değişir. Sporu yapanlar, becerileri ile bu riski yeneceklerine inanarak eyleme geçerler. Ortaokulda iken beden eğitim dersimizde üstünden atlamamız için ortaya bir kasa koymuşlardı. Düşme, sakatlanma korkusunu yenemediğim için kasadan atlayamadım. Ve hayatım boyunca da bu tür fiziksel risk taşıyan sporlardan hep sakındım. Fiziksel cesaretim yoktur.

2- Sosyal cesaret (Social courage )

Sosyal cesaret, sosyal bir ortamda karşılaşılan sosyal risklere karşı gösterilen eylemlerle ilgilidir. Bu tip cesareti olan kişi, eyleminin sonunda mahcup olma, gülünç duruma düşme, konfor alanından çıkma gibi riskleri göze alır. Kısa dönem askerlik yapıyordum. İlk günlerde Zırhlı Birlikler Komutanı Tümgeneral, tüm bölüğü spor sahasında toplamıştı. Konuşmasında disiplin konularına değinip bizlerden beklediklerini anlattı. Konuşmanın sonunda da babacan bir tavırla “Hep ben sizden istediklerimizi sıraladım. Si̇zin bir şikâyetiniz, bir isteğiniz var mı?” dedi. Bölük komutanımız çakı gibi bir askerdi. Yüzbaşı idi ve kurmay olma hedefi vardı. Sırayla her takıma sesli biçimde sormaya başladı. “Birinci takım; var mı bir şikâyetiniz, isteğiniz?” . Hiçbir takımdan bir ses çıkmadı. Sıra bizim takıma gelince ben “Var Komutanım” diye bağırdım. Bölük komutanı yüzbaşı acaba ne şikâyet gelecek diye tedirgin olmuştu. Ben yüksek sesle devam ettim “ Bizi talim için çıkarıyorlar. Dinlenme de veriyorlar. Ama bu sıcakta dinlenme sırasında da güneşin alnında oturuyoruz. Bir gölgelik, bir çadır mümkün müdür?”. Risk almıştım; komutan beni haşlayabilir, “Vay muhallebi çocuğu” diye alay edebilirdi. Ama Tümgeneral güldü” Demek gölge istiyorsunuz. Tamam, kuralım bir çadır” dedi. Sesinde “Ne istediniz de vermedik” tonu vardı. Çadır kuruldu, ama dört ay süresince bu çadırın gölgesinde oturmak bana kısmet olmadı; çadırdan arkadaşlar yararlandı. 

3-Ahlâki cesaret (Moral courage)

Kişinin karşılaştığı durum, onun ahlâki değerleri ile çelişmektedir. Ancak bu duruma karşı eyleme geçerse de karşılaşabileceği her tür tehlike mevcuttur. Bu durum karşısında kişinin tavır alması, eyleme geçmesi onun ahlâki cesaretinin bir sonucudur.

Son yaşanan Narin cinayetinde bu tür cesaretin yokluğunu gözlemlemekteyiz. Di̇yarbakır’ın bir köyünde sekiz yaşında bir kız çocuğu öldürüldü. Ancak şu ana kadar katilin kim olduğu bulunamadı. Koca köyden bu ahlâki cesarete sahip birisi çıkıp katilin kim olduğunu söylemedi, ya da soruşturmayı düze çıkaracak bir bilgiyi resmi makamlara vermedi.

4-Duygusal cesaret (Emotional Courage)

Kişinin yüreğini, tüm duygu yelpazesine açabilme cesaretidir. Özellikle aşk hikâyelerinde çok karşılaşılan bir durum vardır. Bazen kişiler red edilme, ya da ilerde ilişki bozulduğunda kalbin kırılması riskini göze alamazlar; bu nedenle de karşıdaki kişiye yüreklerini açamazlar; ya da ilişkiye giremezler. 

Üniversiteye giderken Bakırköy’deki evimizden Ataköy’e yürür ve Taksim otobüsüne ilk duraktan binerdim. Çünkü bizim durağa gelinceye kadar otobüs dolardı. Otobüste aynı saatte hemen hemen aynı kişiler olurdu. Bunlar arasında okul arkadaşlarımız da vardı. Bu okul arkadaşları arasında da master öğrencisi, müzikle uğraşan, keman çalan, bir arkadaşımız. Bu romantik arkadaşımız aynı otobüsteki bir genç kıza ilgi duyardı. Kız bir bankada çalışıyordu. Arkadaşımızın bu kıza ilgisi platonik bir aşk seviyesine ulaşmıştı. Ama “Ya beni red ederse, bir daha bu otobüse binemem utancımdan” diye bir türlü yanaşamıyordu kıza. “Yüreğini aç kıza. Onu bir yere davet et” dedik. Ona bir de kısa bir konuşma yazdık. Aynı saatteki bir otobüsle dönerdi Ataköy’e kız. Biz de arkadaşlarla birlikte o saatteki otobüse bindik. Son durakta hep birlikte indik. Kız da indi ve yalnızdı. “Hadi tam sırası, git konuş” dedik bizim romantik arkadaşa. Kızın peşinden gitti. Biz de durakta sonucu beklemeye başladık. Biraz sonra geldi arkadaşımız durağa. “Ne oldu?Yaptın mı konuşmanı?”. “Evet, bir çırpıda yaptım. Zaten ezberlemiştim konuşmayı.” Biz merakla sorduk: “Peki kızın cevabı ne oldu?”dedik. Arkadaşımız: “Konuşmamı ezberden okumam bitince kız bana dönüp “Efendim?” dedi. 

Bizim zamanımızda bu ilişkiler epey zordu. Şimdiki dönemin gençlerinin duygusal cesaret konusunda bizim kuşağa göre daha gelişmiş olduklarını görüyorum.

5- Entellektüel cesaret (Intellectual courage)

Böyle bir cesareti olan kişi, bildikleri konusunda sınırlarını açık tutar. Bildiklerini sorgular. Bildiklerini değiştirmeye, yeniden öğrenmeye, yanlış bildikleirni unutmaya açıktır. 

Bilimin gelişmesi, entellektüel cesareti olan bilim insanları sayesinde olmuştur. Bilim insanları mevcut bilgilerine Tanrı buyruğuna sarılır gibi sarılmazlar; onları hep sorgularlar. Bu sayede yeni ufuklara açılırlar.

Entellektüel cesaret yalnız bilim insanlarında değil, herkeste olmalıdır. Ama çok yaygın da değildir. Örneğin, bu cesaretin eksik olduğu kişiler, spor takımı tutar gibi parti tutarlar. Bazen hiç bir kişisel çıkarları olmadığı halde körü körüne parti liderlerine iman ederler. Onun her söylediğini doğru sayarlar, sorgulamazlar; ne derse alkışlarlar. “Geçen bunun tersini söylüyordu. Ama şimdi bunu dediğine göre muhakkak yine bir bildiği vardır” deyip yine alkışlarlar.

6-Manevi/ruhani cesaret (Spiritual courage)

Bu cesaret türü, entellektüel cesarete benzer. Ancak sorguladıkları alanlar farklıdır. Entellektüel cesarette kişi mantık ve bilgiyi ilgilendiren somut konularda sorular sorarken, kişi manevi cesaretle felsefi sorular sorar, hayatı, var oluşu sorgular. Neden burdayız? Hayatın amacı nedir? Benim amacım ne? Kişi, “Yaşamı mutfakla tuvalet arasında bir yolculuk” olmaktan çıkarmak için sorulması gereken soruları sorar.

Yobaz takımı genelde bu cesaretten yoksundur.

Yorum

Bu altı tür cesarete ek olarak bir de “cahil cesareti” denen bir tür vardır. Bu tür cesareti olan kişiler tahmin edilemeyecek boyutta riskler alabilirler. Çünkü karşılaşılan durumu analiz etme yetileri kısıtlıdır. Bir de kendilerini çok üstün görme gibi bir zaafları vardır. Örneğin, hastabakıcılık diploması bile olmayan birisi “Ben cerrahım” deyip beyin ameliyatı yapmaya kalkabilir. Cahil cesaretinin kötü sonuçlarını genelde kişi çeker. Ancak kişi yetki sahibi ise bunun ceremesini bu kişinin sorumluluğu altındaki kişiler yüklenir. Yetki büyüdükçe verdiği zarar da büyür.

Kişisel gelişim için, toplumların gelişimi için cesaret önemli bir ham maddedir. 

Yukarda saydığım bu altı tür cesaretin altısı da herkeste bulunmayabilir. Kendinizi yoklayın bakalım, hangileri sizde var? 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Saçmalıklar 26 Kasım 2024
Mutsuz toplum 12 Kasım 2024
Süt meselesi 05 Kasım 2024