“Cari açık azalırken döviz ihtiyacı neden artıyor?”

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

✔ Cari açık küçülürken döviz ihtiyacı niye azalmıyor?

✔ Cari açıktaki küçülme, ekonominin aslında büyüyemediğini mi gösteriyor?

✔ Doğrudan yatırım çekemeyen, yalnızca gayrimenkul satan, zaman zaman portföy yatırımı alabilen ve krediyle finansman sağlayan bir ülke nasıl büyür ki?

Soru bana ait değil. Sorunun sahibi “Bir emekli olayım da şöyle deniz kenarına yerleşerek ayaklarımı suya sokup olan bitenle hiç ilgilenmeden kafamı dinleyeyim” demeyen, diyemeyen eski bir bürokrat dostum. Yıllarını Hazine’ye vermiş, daha sonra bankacılık yapmış ve yapmaya devam eden bir arkadaşım. Soruyu soran o. “Cari açık verileri yayımlanınca yapılan tartışmaları izlerken üzülüyorum, elimden başka bir şey de gelmiyor” diyor. Şöyle devam ediyor arkadaşım:

“Bazı derin yorumcular(!) ‘Kur yükseliyor, dünyada talep artıyor, ihracat patlıyor, cari açık düşüyor’ diyerek sevinç çığlıkları atıyor. Bu kişiler, böyle bir durumda kurların neden düşmediği sorusunu ise geçiştiriyor.

Oysa bu soru çok önemli. Bu kadar dolarize olan bir ekonomide döviz kurları enfl asyondan faize, arzdan talebe her alana etki ediyor. Çok iddialı bir cümle olacak ama neredeyse bütün ekonomik kararlarda dövizin izi var.

“KUR NİYE DÜŞMÜYOR?”

Geçen yıl ilk beş ayda 18 milyar dolar olan cari açığın bu yıl aynı dönemde yaklaşık 13 milyarda kaldığına işaret eden eski Hazineci arkadaşım, normal koşullarda böyle bir gelişme yaşandığından kurların gerilemesi gerektiğine işaret ediyor ve soruyor:

“Şu durumda kurlar niye düşmüyor?”

Yanıtın sayılarda gizli olduğunu belirten arkadaşım şöyle devam ediyor:

“Kurların düşmemesinin ana nedeni açık; dövizli borçlar ve onların geri ödemeleri. Evet cari açık 18 milyar dolar seviyesinden 12.7 milyara düştü. Ne var ki borç senedi ve kredi geri ödemeleri 22 milyardan 24 milyara çıkmış durumda. Daha önemlisi yurtiçi yerleşikler, geçen yıl yurtdışındaki 8.8 milyar dolarlık varlıklarını Türkiye’ye getirirken, bu yıl tam tersi bir tercihte bulunmuş ve yurtdışında 3 milyar dolar kadar varlık edinmişler. Bütün bunların sonucunda, geçen yıl 31.5 milyar dolar kadar olan finansman ihtiyacı bu yıl 40 milyar doları geçmiş.” Eski Hazineci arkadaşım bu çerçevede önemli bir soruna daha değiniyor:

“Finansman ihtiyacının büyümesinden belki daha önemli olarak döviz ihtiyacının karşılanma biçimi, yani kaynaklar değişmiş durumda. Geçen yıl döviz kredisi bulamayan ekonomi, 22 milyar dolardan fazla Merkez Bankası rezervi kullanarak finansman ihtiyacını kapatmıştı. Buna yurtdışı yerleşiklerin Türkiye’deki yüksek faizlerin cazibesi nedeniyle açtıkları mevduat hesaplarını da eklemek gerek.

Bu yılın ilk beş ayında ise durum çok farklı.

Doğrudan yatırımlar geçen yıldan az. Yabancılar geçen yıldan az olmakla birlikte hisse senedi satmaya devam ediyor. Buna karşılık Hazine’nin yurtdışında ihraç ettiği eurobond tahvillere ilgi var; çünkü faiz çok cazip. Dahası şirketler bu yıl çok hızlı dış borç alıyor. Beş ayda 14 milyar dolar aşılmış. Bankalar ise geçen yıl düzeyinde borçlanmış.

Sonuç olarak gelen döviz giden dövize yetmemiş, Merkez Bankası rezervinden yine 1.5 milyar dolar kullanılmış. Bir başka ifadeyle dış borç bulunca rezerv kullanımı azalmış.

Sözün özü şu: Türkiye ekonomisi yeteri kadar döviz yaratamıyor ve dış borca bağımlı hale gelmiş.”

“CARİ AÇIKTAKİ AZALMA EKONOMİNİN BÜYÜMEDİĞİNİN GÖSTERGESİ”

Eski bürokrat Türkiye’nin döviz ihtiyacının bir türlü düşürülemediğine dikkat çekerken bunun ekonominin yeterince büyüyemediği bir dönemde yaşanıyor olmasını da vurgulama gereği duyuyor.

“Ekonomide çeyrek bazlı olarak bir önceki yıla göre açıklanan yüksek büyümenin bir önemi yok, bu oranların nedeni baz etkisi” diyen bürokrat arkadaşım şunları söylüyor:

“Çeyrekleri bir önceki çeyrekle kıyaslayın, önemli bir hareket olmadığını görürsünüz. Yani ekonomi büyümüyor. Zaten kişi başına gelir nereden nereye indi, biliyoruz. Ve biz, ekonomi büyümüyorken bile dövize böylesine ihtiyaç duyuyoruz. Hem cari açığın geçen yıla göre küçülüyor olmasının altında da ekonominin büyüyememesi yatıyor.”

“TEMEL SORUN ÖTELENİYOR, HEPSİ BU!”

Kamu finansmanına, bankacılık sistemine, Merkez Bankası’nın işleyişine çok hakim olan eski Hazineci dostumu karamsar görüyorum:

“Kurlar böylesine artarken finansman ihtiyacının azalmamasının ve finansmanın mevduat, borç ve döviz rezervleri ile sağlanmasının ne kadar sürdürülebileceğini karar alıcılar hariç herkes biliyor. Onlar, sanki 2009’da şirketlerin dış borçlanmasına yol verenler kendileri değilmiş gibi ‘dış güçlerin saldırısı’ başlıklı siyasi açıklamalarla işi geçiştirmeye çabalıyorlar. Özünü görmezden geldikleri sorunun daha da derinleşmesine yol açıyorlar.

İstihdam yaratan doğrudan yabancı yatırımcılar, hukukun üstünlüğü, kurumlardaki erozyon ve diğer sorunlar yüzünden Türkiye'yi epeydir zaten unuttu. Sıcak paracılar ise gözlerini karar alıcılara çevirmiş bekliyor. Neyi mi, ben de bilmiyorum; onlara sormak lazım."

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Gerçek enflasyon kaç? 12 Eylül 2024