Çanakkale Zaferi ve Günümüze Etkileri
I.Dünya Savaşı bilindiği gibi emperyalist karakterli olan ve temelinde sömürge paylaşımı konusundaki anlaşmazlıklar ve rekabetlerin olduğu bir savaştı.
I.Dünya Savaşının sebepleri üzerinde düşünüldüğünde bir sebepler kompozisyonunun varlığını görürüz. Bu kompozisyonda Fransız Devrimi ve çeyrek yüzyıl süren devrim savaşlarının, müteakip yüzyıl içinde meydana getirdiği gelişmelerin devamlı ve doğal sonuçları olan liberalizm ve milliyetçilik önemli bir yer tutmaktadır. Özellikle çok farklı milletleri içinde barındıran İmparatorluklar milliyetçilik tehdidini en fazla yaşamışlardır. Yani savaşın kısa zamanda tüm Avrupa’yı kısa zamanda sarmasında saldırgan ve etnik milliyetçilik vardır.
Savaşın sebeplerinden en önemlilerinden biri de ekonomik sebeplerdir. Avrupalı devletler 18. yüzyılda daha üstün bir konuma gelmişler ve 18.yüzyılın sonu ile 19.yüzyıl başlarında gerçekleştirilen Sanayi Devrimi ile de bu üstünlükleri hem pekişmiş hem de Avrupalı Devletler arasında büyük bir rekabete yol açmıştır. Gelişen Sanayilerine hammadde ve pazar arama yarışına katılan devletler her geçen gün artmıştır. Başta İngiltere ve Fransa arasında olan bu rekabete sonra Rusya; 1861’de birliğini tamamlayan İtalya, Fransa’yı büyük bir yenilgiye uğratarak Avrupa’nın dengesini değiştiren ve 1871’de kurulan Almanya’nın da katılmasıyla rekabet iyice kızışmıştı. Bu rekabete Sömürge yarışının da eklenmesiyle 19.yüzyılda dünya hızla paylaşılmıştı. 2 Aralık 1823 günü Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Monroe tarafından yayınlanan ve kendi adıyla anılan “Monroe Doktrini” kararları gereğince Amerika kıtaları Avrupalıların sömürgecilik faaliyetlerine karşı kapatılıyor ve bu tür faaliyetlerde bulunan Avrupa ülkeleri düşman kabul ediliyordu. Böylece Avrupa devletleri, Amerika kıtasını Amerika’ya kaptırmış oluyorlardı. Bu nedenle Avrupalı güçler ve Rusya, Afrika ve Asya’da yeni sömürgeler aramaya başladılar. 19.yüzyıl sonlarına gelindiğinde bu bölgelerde sömürülecek pek bir yer kalmamıştır, ayrıca birliklerini yeni tamamlayan İtalya ve Almanya’nın yeni sömürge ve pazar arayışları da bu rekabeti iyice kızıştırmaktaydı. Bu ise Avrupa ve tüm dünyada silahlanma ve bloklaşmaya sebep oluyordu.
Ayrıca 1870 yılında Almanya’ya yenilen Fransa, bu yenilginin intikamını almak istiyor ve en tabii müttefiki Rusya’ya yanaşıyordu. Bu arada Fransa’nın Rusya ile ittifakı Avusturya-Macaristan’ın Balkanlar’daki politikasının Rusya ile çatışması Avusturya-Macaristan ile Almanya’yı birbirine yaklaştırırken, İngiltere açısından Almanya’nın Rusya’dan daha tehlikeli görülmesi ve Rusya ile sorunların 1807 Antlaşması ile bir çözüme kavuşması İngiltere’yi Fransa ve Rusya bloğuna yaklaştırmaktaydı. İtalya ise önüne çıkabilecek en kârlı antlaşmayı bekliyordu. İngiltere, Fransa ve Rusya üçlü itilafına karşı Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya’da üçlü ittifakını oluşturmuşlar, ancak İtalya burada her zaman ittifakın güvenilmez bir üyesi olmuştur.
20.Yüzyılda bloklar arası rekabet ve krizler başlamış devletlerarasında hızlı bir silahlanma yarışı başlamıştı. Özellikle İngilizler ile Almanların denizlerdeki silahları yarışı Avrupa’yı birbirine girmenin eşiğine getirmişti. Avrupa devletleri arasındaki ihtilafın özünü, İngiliz-Alman rekabeti teşkil etmekle beraber, Rusya’nın da bu ihtilafın büyümesinde etkin rolü oldu. Bunlardan en önemlisi: Rusya’nın İstanbul’u ve Çanakkale Boğazını ele geçirmek ve bu suretle, daha Büyük Petro zamanında başlanan “Tarihi emeli” gerçekleştirmekti. Almanya’nın Türkiye’de nüfuz ve üstünlük kazanması, “İstanbul yolunun Berlin’den geçtiği” kanaatini uyandırmış ve Rusya’nın “An’anevi” siyasetinin tahakkuku için önce Keiser Wilhelm Almanya’sının ezilmesi gerektiğine hükmedilmişti. Rusya’nın ikinci büyük emeli de: Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun sınırları içinde yaşayan ve bir süreden milli varlıklarını kuvvetlice geliştirmiş olan Slav milletlerini korumaktı; özellikle Bosna ve Hersek’in Sırplara verilmesi suretiyle büyük bir “Yugoslavya” (Güney Slavları Devleti) yaratmaktı.
Alman donanmasının hızlı gelişmesini endişe içinde takip eden İngiltere 1912’de her bir Alman gemisine karşılık iki gemi inşa etmeye yönelik yasa çıkararak çok güçlü bir donanma kurmuştu.
Avrupa devletleri 19.yüzyılın sonunda Afrika kıtasını aralarında paylaşmışlardı. Bazıları yeni sömürge toprakları bulmak istiyor, fakat önlerinde fazla bir alan bulunmuyordu. Dünya’nın büyük bölümüne el konulmuştu. Ortadoğu, etkilere açık tek alandı. Ortadoğu’da ise Osmanlı Devleti yer alıyordu. Buna göre dünyada sömürülebilecek tek alan Osmanlı Devleti toprakları gibi görünüyordu. Osmanlı Devleti’nin uzun zamandır paylaşılması düşünülüyordu.
Böyle bir paylaşmanın daha önce geçekleşmemesinin sebebi büyük devletlerin alacakları paylar konusunda anlaşamamaları ve hatta birbirlerine düşme ihtimalinin çok büyük oluşuydu.
Bütün bunların sonucunda ve daha başka gizli hesaplar nedeniyle Avrupa her an çıkacak bir savaşın eşiğine gelmiş olup bir kıvılcım bekleniyordu ki bu da fazla gecikmedi.
Osmanlı İmparatorluğu’na da ise durum şöyleydi: Kaybedilen savaşlar devleti çok zayıf düşürmüştü. Modern savaş için gerekli hiç silah yoktu. Uzun yıllar süren savaşlar da devleti çökertmişti. Hazine bomboştu ve politik durum felaketti, Jön Türklerin ilk liberal demokrat hareketleri devlet baskısını arttırmıştı, bu güçsüz durum Osmanlı'yı bir müttefik aramaya itti ve Almanya ile ittifak yapıldı.
Özetle, Avrupalı güçler ve Rusya, Afrika ve Asya’da yeni sömürgeler aramaya başlamışlar. 19.yüzyıl sonlarına gelindiğinde bu bölgelerde sömürülecek pek bir yer kalmamıştı ve birliklerini yeni tamamlayan İtalya ve Almanya’nın yeni sömürge ve pazar arayışları da bu rekabeti iyice kızıştırmaktaydı. Bu ise Avrupa ve tüm dünyada silahlanma ve bloklaşmaya sebep oluyordu. Sonunda bu bloklaşmalar, 28 Haziran 1914 yılındaki kıvılcımın tutuşturmasıyla beklenen ve tarafların uzun zamandır hazırlandıkları savaşı başlattı.
İtilaf Devletleri, İstanbul’u ele geçirerek, Almanya İmparatorluğu, Avusturya-Macaristan İmparatorluğuna karşı Rusya’ya güvenli bir hat açmak ve Osmanlı’yı devre dışı bırakmak istiyorlardı. Ayrıca, İtilaf Devletleri açısından Osmanlı Devleti’nin tasfiyesiyle, Doğu sorunu halledilmiş olup, İngiltere’ye zengin petrol yataklarına sahip Ortadoğu’ya kısa yoldan ulaşma yolu açılacaktı.
Savaşta sonradan açılan, fakat savaşın kaderine önemli oranda etki eden cephelerden biri de Çanakkale cephesi ve burada yapılan savaştır.
Rusya’nın savaşa girmesindeki en önemli nedenlerden biri, asırlık hayalleri olan İstanbul ve boğazları ele geçirerek Akdeniz’e inmekti. Ama müttefikleri olan İngiltere ve Fransa’da ise başka hesaplar yapılmaktaydı.
Çanakkale cephesinin açılmasında başrolü oynayan İngiliz Deniz Bakanı W.Churchill, Ruslardan gelen, Türklerin Kafkasya cephesindeki dikkatini dağıtacak bir şaşırtma saldırısı yapılması isteğini önemli bir fırsat olarak görmüş ve önceden planladığı bu savaşı uygulamaya koymuştur. Rus kaynaklarında ise İngilizlere İstanbul ve Boğazlar konusunda tam olarak güvenilmese de başka yapılacak bir şeyin de olmadığı, sadece İngilizlerin isteği olan Çanakkale savaşı sırasında Ruslar tarafından Karadeniz kıyılarına bir çıkarma yapılması isteğinin yerine getirilmemesi olduğu belirtilmiştir.
İtilaf Devletleri, o zamana kadar oluşturulan en büyük donanma ve savaş sonuna kadar toplanan yaklaşık 568.000 asker ile Gelibolu’ya geldiler…
Çanakkale Savaşları, 3 Kasım 1914 tarihinde İngiliz gemilerinin boğazı topa tutmasıyla başlayıp, 9 Ocak 1916 tarihinde yine İngilizlerin Seddülbahir’den askerlerini çekmesine kadar sürmüştür.
Savaş, Deniz savaşı ve Kara savaşları olarak iki kısma ayrılmış ve özellikle Kara savaşlarında iki büyük çıkarma şeklinde çok şiddetli çatışmalar olmuştur. İngilizler ve müttefikleri bu savaşta kendilerine çok fazla güvenmişler ve rahatlıkla boğazı geçerek Marmara’ya oradan da İstanbul’a gelerek Osmanlı devletini savaş dışına çıkarmayı planlamışlardır.
Seferberlik ilanından, Temmuz 1915 yılına kadar, Osmanlı Devleti’nin silahaltına aldığı toplam asker sayısı 2.000.000 kişiye yaklaştı.
I.Dünya Savaşı’nın sonuna kadar ise bu sayı 2.608.000 kişiye ulaştı. Osmanlı ordusundan, Eylül 1915’e kadar Çanakkale cephesine sevk olunan kuvvet toplamı 310.000 kişiye ulaştı.
Savaş hiç de İtilaf Devletlerinin planladığı gibi olamamış, her açıdan üstün kuvvetlere sahip olmalarına rağmen, mağlup olarak sessizce Gelibolu yarımadasını terk etmişlerdir.
Bağımsızlığı savunmak, yurt topraklarını korumak için yapılan savaşlar kutsaldır. Çanakkale savaşları, Milli Mücadelemiz gibi savaşlar, kutsal savaşlara en iyi birer örnektirler ve zaten Çanakkale savaşı sanki Kurtuluş savaşımızın bir provası niteliğindedir.
Çanakkale Savaşı’nın, Türk 'Kurtuluş Savaşı' ve Türkiye Cumhuriyeti tarihine etkisini en iyi ifade eden söz şudur: “Çanakkale Savaşı Türkiye Cumhuriyeti'nin önsözüdür.”
Birinci Dünya Savaşı’nı galip bitirmek isteyen devletler, gemileriyle Çanakkale Boğazını geçip İstanbul’u almak istiyorlardı. Osmanlı ordusu, İngiliz ve Fransız donanması ve ordularına karşı Çanakkale Boğazı’nda ve Gelibolu Yarımadasında aylar süren bir dizi deniz ve kara savaşları yapmıştır. 18 Mart 1915 günü İngiliz ve Fransız savaş gemilerinden oluşan, o dönemin en büyük deniz gücü, üç filo olarak sabahleyin Çanakkale Boğazı'na saldırarak boğazı aşmayı ve Marmara’ya girmeyi oradan da İstanbul’u ele geçirerek Osmanlı Devleti’ni savaş dışı bırakmayı hedef almıştı. Çanakkale Savaşlarının Deniz savaşı kısmı, 18 Mart 1915 tarihinde, büyük savaş gemilerinden olan Ocean, Bouve, ve Irresistible gemilerinin batması ve birkaç büyük geminin yaralanması sonucu düşman donanmasının yenilgiyle geri çekilmesiyle sonuçlanmıştır.
Çanakkale boğazını gemilerle geçemeyeceklerini anlayan zamanın süper güçleri İngiltere ve Fransa, bu defa hedeflerine karadan Gelibolu Yarımadasını işgal ederek ulaşmayı denediler. İngiliz, Fransız, Avustralya, Yeni Zelanda ve diğer bazı sömürge ülkelere ait askerler, 25 Nisan 1915 günü Gelibolu yarımadasına çıkarma yapmaya başladılar. Yaklaşık 8 ay süren savaşlardan sonra kara savaşlarında da istedikleri başarıyı kazanamadılar ve kara savaşları, 9 Ocak 1916 tarihinde son düşman birliklerinin geri çekilmelerine kadar devam etmiştir.
Sonuçta İtilaf Devletleri Çanakkale’yi geçemediler ve 252.000 kayıp verdiler. Osmanlı da şehit, yaralı, hasta ve diğer savaş dışı kalanlarla 250.000 kayıp verdi.
Savaşın hem Türk hem de Dünya tarihine çok önemli sonuçları olmuştur.
Bu cephe hem savaş sırasında yaşananlar hem de savaş sonuçları itibariyle Türk ve Dünya tarihinde iz bırakmış olayların başında gelir.
Çanakkale Savaşları’nın I. Dünya Savaşı üzerindeki en belirgin etkisi, savaşın iki yıl daha uzaması oldu. Zira 1915 yılında Boğaz’ın geçilmesi ve İstanbul’un işgaliyle harp dışı kalması ile Almanya üzerine gönderilmek üzere hazırlanan birlikler hareket edecekti.
Çanakkale Savaşı’ndaki kayıplara istatistiki bir veri gibi bakmak durumun ciddiyetini ve kayıpların büyüklüğünü görmemize yetmez. Savaşta bulunan her gencin ve ailesinin geleceği, hayalleri olduğunu göz önüne alırsak, bunlardan mahrum kaldıklarını düşünmek, Türkiye’yi aydınlık geleceğe taşıyacak olan gençliğin yitirilmesi, savaşın sadece siyasal sonuçlarını değil sosyal ve psikolojik sonuçlarını da değerlendirmeyi gerektirmektedir.
Çanakkale savaşı, Rusya’nın Ekim 1917 yılında yaşadığı Bolşevik İhtilaline doğrudan bir etki yapmasa da hem Ruslara yardım gitmesini engelleyerek, İhtilal şartlarının olgunlaşmasına ve ihtilalin daha erken olmasına yol açan nedenlerden biri olmuştur.
Çanakkale Zaferi, Balkan Savaşları’yla içte ve dışta sarsılmış olan devlet itibarını kurtarıp güçlendirmiştir. Çökmekte olan Osmanlı Devleti içinde Türk milletinin gücünü ve kudretini hala koruduğunu göstermiştir.
Çanakkale Zaferi, Trablusgarp ve Balkan savaşı yenilgilerinden sonra, her şey bitti denilen noktada büyük moral kaynağı ve milli mücadelenin ilk kıvılcımı oldu…
Henüz savaşa katılmamış olan devletlerin tutumlarını etkilemiştir. Bulgaristan, merkezi devletlerin yanında yer almış, Romanya, Yunanistan ile İtalya bir süre daha savaş dışında kalmış ve Arap isyanı da bir süre gecikmiştir.
İtilaf Devletleri’nin Boğaz’ı geçemeyişi, İngiltere ve Fransa’nın askeri ve siyasi itibarını sarsmış; bu devletlerin sömürgelerinde bağımsızlık ve özgürlük akımlarının doğmasına, dolayısıyla da dünya haritasında bazı değişikliklere yol açmıştır.
Çanakkale’de savaşan Avustralya ve Yeni Zelandalıların milli bilinçlerinin oluşmasında etken olduğu gibi, savaş sırasında ve sonrasında bu ülke vatandaşları ve hükümetleri ile dostlukların ortaya çıkmasını sağlamıştır.
Boğazların, Birinci Dünya Savaşı başında, Osmanlı Devleti tarafından kapatılıp savaşın sonuna kadar açılmaması, uluslararası ticari ilişkileri ve Karadeniz’e komşu ülkelerin ticaretini olumsuz etkilemiştir.
Zayiatın 250.000 kişi civarında olduğu göz önünde bulundurulursa, yaklaşık 1.500.000 Türk'ün aile bağlarıyla bu savaştan etkilendiği görülür. Eğer bunlara akrabalık, komşuluk ve arkadaşlık bağları da eklenirse, neredeyse o günkü bütün Anadolu nüfusunun Çanakkale Savaşı'yla doğrudan ilgisi bulunabilir.
Dünya Savaşı’nın bir cephesi olarak 1915 Çanakkale Savaşları, Türkiye’de yaşayan herkesin zihninde özel çağrışımlar yapmaktadır.
Çanakkale Savaşı, Türk milletinin vatan ve özgürlüğü uğruna her şeyi yapabilecek güce ve cesarete sahip olduğu kanıtlanmıştır…
Türk Devrimlerinin başlangıcıyla ilgili net bir tarih vermek doğru olmaz ama 1919 yılında özellikle de 4 Eylül 1919 (Sivas Kongresi) tarihi olarak belirlemek en doğrusu olacaktır.
Mustafa Kemal Atatürk Türk Devrimini; “Uçurum kenarında yıkık bir ülke… Türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar… Yıllarca süren savaş… Ondan sonra, içerde ve dışarıda saygı ile tanınan yeni vatan, yeni toplum, yeni devlet ve bunları başarmak için arasız devrimler…” şeklinde ifade etmiştir.
Kaynakça
Oral Sander, Siyasi Tarih, Ankara, 1986
Fahir Armaoğlu, 20.Yüzyıl Siyasi Tarihi, 1914–1980 Ankara,1984
Yavuz Özdemir, I.Dünya Savaşı ve Milli Mücadele, Yeni Türkiye, Mart-Nisan 2002