Can kayıplarını ruhsatlarla sorgulamak

Maruf BUZCUGİL
Maruf BUZCUGİL ANKARA NOTLARI

Yeryüzünün başta deprem olmak üzere doğal afetler ve göz göre göre gelen kazalarla en fazla karşılaşılan ülkelerinden birinde yaşıyoruz. Afetler ve kazalar meydana geldikten sonra yitirdiğimiz canları ve mal kayıplarını bunları önlemeye (ya da en aza indirmeye) dönük ruhsatlar, belgeler üzerinden sorumlu arayarak bıkmadan tartışmak Türkiye’ye özgü bir durum. Öngörülebilir risklere karşı planlanabilecek önlemleri, toplumsal sorumluluğu ve duyarlılığı bürokratik işlem labirentlerinde yok eden belgelere, ruhsatlara hapsediyoruz. Toplumsal bilinç körleşiyor, duyarlılık, farkındalık zayıflıyor. Yetki ve denetim sorumluluğunun ne anlama geldiğini, ne gibi yaptırımları önümüze koyacağını alt kısmına iki satır yazamadığımız belgeler anlamsızlaşıyor. Gerçekleşebileceği öngörülebilen afetler, kazalar, maden faciaları birden bire karşımız çıktığında her seferinde hiç sıkılmadan benzer tartışmaları yaşıyoruz.

Kartalkaya otel faciasından ders çıkaracak mıyız?

Yaşadığımız her afet, facia ve kaza sonrası hep dileğimiz bunun son olması ve ders çıkarılması. 21 Ocak’ta Kartalkaya kayak merkezindeki Grand Kartal Otel’de çıkan yangın 78 canımızı aldı. Maalesef yaşadığımız facia otelin olası yangın felaketi risklerine ne kadar uzak şekilde hizmet verdiğini çok acı bir şekilde gösterdi. Her faciadan sonra olduğu gibi sorumlu oldukları düşünülen kişiler gözaltına alıntı, tutuklandı. Ülkemizdeki tüm bölgelerde mevcut yapıların yalnız deprem riski değil yangın riski de göz önüne alınarak envanterinin çıkarılması gerekliliğini yeniden hatırladık. Umarız bu son olur, vatandaşlarımız devlet, belediye yetkililerini beklemeden kendi can ve mal güvenliklerini sağlayacak önlemleri alır, yetkili kuruluşlara uyarılarını yapar.

Enflasyonu afet olarak görmek

Doğal afetler, facialar, kazalar ülkesinde uzun süredir hüküm süren yüksek enflasyon ve hayat pahalılığını da “afet” olarak görmek ve böyle mücadele etmek gerektiğini düşünüyorum. Ekonomimizi kemiren, başta ücretliler, emekliler, küçük işletmeler olmak üzere kitleleri çaresiz bırakan enflasyon tüm ekonomi aktörelerini uzun erimli planlardan, hesaplardan uzak tutuyor. Tasarruf yapmak, yuva kurmak, konut edinme hayalleri kurmak zorlaşıyor. Dünya ile rekabete soyunmuş sanayiciler, ihracatçılar, ticaret kesimi maliyetlerini kontrol edemiyor. Merkez Bankası internet sitesinde “halk düşmanı” olduğu hatırlatılan enflasyon toplumsal ahlakı zayıflatıyor, suç oranlarını artırıyor. Türkiye G20 içindeki konumuna yakışmayacak şekilde yüksek enflasyonuyla sıkletindeki ülkelerden çok fazla ayrışmış durumda. En iyi ihtimalle 2027’de ulaşmayı umduğumuz (yüzde 7-9) tek haneli oranlar bile bizi rakiplerimizden uzak tutacak. Siyasi kaygılarla taammüden yaratılmış ve mücadelesinin zamana yayılması tercih edilmiş enflasyon afet gibi üzerimize çöktü. Bu afetin AFAD’ı Merkez Bankası enflasyonla topyekûn mücadele dayanışmasının eksikliğini hissediyor. Elbette en önemlisi tüm ekonomi aktörlerini kısa vadeli düşünmeye yönlendiren enflasyon, uzun erimli çaba gerektiren afete hazırlık, kentsel dönüşüm, yeşil dönüşüm, sayısallaşma gibi stratejileri de sekteye uğratıyor.

Asgari ücreti altın hesabına vurmak gerçekçi mi ?

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, geride bıraktığımız asgari ücret, emekli maaşları tespit döneminde ücret ve maaşların alım gücündeki erimeyi çeyrek altın, dana kıyma ve simit fiyatlarıyla göstermeye çalıştı. Özel’in çeyrek altın hesapları çok tartışılıyor. Bu hesaba önceki hafta EKONOMİ Gazetesi Ankara temsilciliğimizi ziyarete gelen Ak Parti Genel Başkanvekili Mustafa Elitaş’tan itiraz geldi. Elitaş, gazetemize yaptığı açıklamada başta asgari ücret olmak üzere gelirleri altınla karşılamanın doğru olmadığını, kontrol edilemeyen kıymetlerle yapılan değerlendirmenin yanıltıcı olduğunu söyledi. Siyaset dünyasının deneyimli ismi ekonomist Mustafa Elitaş, itirazını ons altın değeri üzerinden şöyle dillendirdi:
“2002 yılında ons altının fiyatı 279 dolardı, bugün 3 bin dolar civarında. ABD’de de o tarihte asgari ücretle 86 çeyrek altın alınabilirken, bugün 10.5 altın alınabiliyor. Türkiye’de ise 2002’deki 184 liralık asgari ücretle 7.4 çeyrek altın alınabilirken, bugün 4.5 altın alınabiliyor. Yani Türk işçisi 3 çeyrek altın ABD işçisi 75 çeyrek altın kaybetmiş. Bunu ABD’de refah kaybının bizden daha fazla olduğu anlamında söylemiyorum, kontrol edemediğimiz iktisadi değerler üzerinden yapılan hesapların doğru olmadığını belirtmek için söylüyorum.”
Hayat pahalılığının ücret ve maaşlarda zaman içinde yaptığı hasrı tespit için çeyrek altın yerine dana kıyma, simit hesabıyla gitmekte yarar var. 

 

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar