Çağrı cihazlarından savaş alanına: İsrail’in kanlı teknoloji hamlesi

Serbest Kürsü
Serbest Kürsü

Av. Zafer İŞERİ

[email protected]

17 Eylül 2024, Lübnan tarihinin en karanlık günlerinden biri olarak hafızalara kazındı. Ülkenin çeşitli bölgelerinde bulunan toplu çağrı cihazları, siber saldırıya uğrayarak patlatıldı. Bu saldırının İsrail ordusunun bir operasyonu olduğu iddia ediliyor. Olay sonucunda 4 bin sivil yaralandı, birçok kişi de hayatını kaybetti. Lübnan halkı, ellerinde ya da ceplerindeki çağrı cihazlarının patlamasıyla bir anda dehşetin ortasında buldu kendini. Bu saldırı, siber güvenliğin önemini ve iletişim teknolojilerindeki savunmasızlığımızı bir kez daha acı bir şekilde gözler önüne serdi.

Bu siber saldırının dünya tarihine geçmesindeki en önemli unsurlardan biri, ilk kez bir ulusun iletişim altyapısının toplu olarak hedef alınmasıydı. Peki, neden Lübnan halkı 2024 yılında hala çağrı cihazı kullanıyordu? İsrail'in cep telefonlarını dinleyip, sinyal takibi yaparak suikastlar gerçekleştirdiği uzun süredir bilinen bir gerçek. Bu yüzden Lübnan lideri Hizbullah, halkın daha güvenli bir iletişim kurması için cep telefonları yerine çağrı cihazlarına geçiş çağrısında bulunmuştu. Ancak bu geçiş, İsrail’in siber saldırı stratejileri karşısında yeterli olmadı.

İsrail'in Lübnan'daki çağrı cihazlarına yönelik gerçekleştirdiği siber saldırı, uluslararası hukukun temel ilkelerine ve insan haklarına ağır bir darbe vurdu. Bu saldırı, tarihte ilk kez bir ulusun iletişim altyapısının toplu olarak hedef alınmasıyla, sivillerin yaşama hakkı, güvenlik ve özel hayatın gizliliği gibi en temel hakların ihlaline neden oldu. İsrail'in cep telefonları üzerinden sinyal takibi yaparak suikastlar gerçekleştirdiği uzun zamandır bilinirken, Lübnan halkının cep telefonlarından vazgeçerek çağrı cihazlarına yönelmesi, bu saldırı karşısında dahi yeterli bir güvenlik sağlayamadı. Silahlı çatışmaların yönetimini düzenleyen Cenevre Sözleşmeleri ‘ne aykırı olarak, sivillerin günlük hayatlarında kullandıkları cihazların patlatılması, orantısız güç kullanımı ve ayrım gözetmeme ilkelerinin ihlali niteliğindedir. Bu eylem, insan onuruna yönelik açık bir saldırı olup, uluslararası hukukta meşru bir askeri hedef olarak kabul edilemez. Devletlerin siber güvenlik alanındaki yükümlülüklerini yerine getirme zorunluluğu göz önüne alındığında, bu saldırı, bölgedeki istikrarsızlığı ve insan hakları ihlallerini daha da derinleştiren bir tehdit olarak karşımıza çıkmaktadır.

Savaşın daima karşındayız, mürekkebin kurduğu yerde kan akıyor. Ancak böylece, bu tür tehditlerin varlığını inkâr edemeyeceğiz bir küresel düzenin içeresindeyiz. Bu tür siber saldırıların önüne geçebilmek için milli teknolojilere yatırım yapılması elzemdir. Ülkeler, siber felaketlere karşı daha sağlam bir duruş sergileyebilmek için yerel teknolojilere yönelmelidir. Ancak böylece, bu tür tehditlere karşı korunma sağlanabilir.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar