Büyümekten gelişmeye giden yolda beşeri sermayemiz ve insan kaynağı sorunu!
Burak ÖNDER
EVSİD Kurucu Başkanı
Dünyanın son derece hızlı değiştiği ve dönüştüğü bir süreçteyiz. 50 bin yıllık insan yaşamında, Dünyadaki teknolojik gelişmenin %95’inden fazlasının son 60 yıl içinde gerçekleştiğini biliyoruz. Post-corona döneminde ise muhtemelen bizi bambaşka gelişmeler bekliyor. Kötümser ya da karamsar olmaya gerek yok aslında, Sinan Canan’ın da dediği gibi artık yeni yeni bir dünya, yeni dertler ve yeni imkânlar var önümüzde. Sadece hep aynı sınavda, aynı yanlışı yapmayalım yeter.
Nitelikli insan kaynağına çok ihtiyacımız var
Özellikle merhum Turgut Özal döneminden bu yana; yaklaşık 40 yıldır ülkemizin büyüme stratejisi sanayi ve ihracata dayalı. Bizim gibi cari açık problemi olan ülkeler için bu konuların önemini her birimiz biliyoruz aslında. Tarihsel perspektiften baktığımızda İkinci dünya savaşından sonra orta gelir tuzağından çıkabilen Güney Kore, Japonya, Almanya, Tayvan gibi ülkeleri incelendiğimizde sanayi ve üretimin önemi daha çok öne çıkıyor.
Kendimize haksızlık etmek istemem. Ülke olarak hem ihracatta hem de üretimde büyüyoruz ancak farkındaysanız belirli bir büyüklüğe geldiğimizde patinaj çekmeye başlıyor ve bir türlü o eşiği aşamıyoruz. Bunu birden çok nedene bağlayabiliriz ama bence asıl neden insan kaynağı. 40 yıldır aynı şeyleri konuşuyor ama bakmadığımız, bakamadığımız ya da yüzleşemediğimiz insan kaynağı sorunumuza çözüm üretemiyoruz.
Hâlbuki bir binayı yaparken temelleri doğru atmak, statikleri doğru hesaplamak binanın sağlamlığı açısından çok önemli. Tarım, sanayi, ihracat, hizmet tüm alanlarda sürdürülebilir bir büyüme için, bahsettiğimiz eşiği aşabilmek için nitelikli insan kaynağına çok ihtiyacımız var.
Ah şu gençler, ah şu Z kuşağı… Gençler gerçekten iş beğenmiyor mu?
Geleneksel ya da popüler kültürümüz; akademisyenler, siyasetçiler, iş dünyası temsilcilerinin öğrettiği klişeler, sloganlar, ezberler, her daim, doğru ve derinlemesine düşünmemizin önünde önemli bir engel aslında. Bir şey ne kadar çok söylenirse toplumda sanki o kadar doğru olarak değerlendiriliyor maalesef.
Ülkemizde her görüşten siyasetçi, akademisyen, köşe yazarı, iş dünyası temsilcileri bu konu ile ilgili suçu gençlerde buluyor. Psikiyatrist Agâh Aydın “kendi günahlarımızdan kurtulmanın, kendi günahlarımızı unutmanın tek yolu başkasını suçlamaktır’’ der. Bizler de aileler, eğitimciler, bürokratlar, siyasetçiler, iş dünyası temsilcileri kendi hatamızı ve günahımızı görmemek için gençleri suçluyor, ‘’bu gençler iş beğenmiyor” diyebiliyoruz.
İş dünyasının bir temsilcisi olarak ben de diğer kurumları eleştirmeden önce aynayı kendimize tutmaya çalışıyorum. Hatayı sadece ailelerde, eğitim sisteminde, siyasetçilerde aramak ya da şikâyet etmek en büyük kolaycılık olarak geliyor. Bizim de aynayı kendimize tutmamız ve insan kaynağımızı etkili bir şekilde geliştirmemiz ve onlara uygun platformlar oluşturmamız gerekiyor.
Beyaz yakalılar yurtdışına kaçıyor
Cumhuriyetin ilk yıllarında Ulu Önder Atatürk’ün müthiş vizyonu ile yurt dışına gönderilen ve sonrasında ülkelerine dönerek Türkiye’nin gelişimine kaynak olan gençlerden, bugün kendi ülkemizde yetiştirdiğimiz genç beyinleri yurt dışına transfer ettiğimiz, elimizde tutamadığımız bir döneme doğru savruluyoruz. Eğer beşerî sermayemize ilgi göstermezsek “bu çocuklar bu ülkede yaşamak istemiyor” diye suçlayamayız. Biz bu çocuklara sahip çıkamazsak, cevherimizin kıymetini bilemezsek gün gelir gençlerimize Amerikalılar, Avrupalılar sahip çıkar. Eğer beşerî sermayemize gerektiği gibi sahip çıkamazsak bugünlerde sıkça duyduğumuz ve doktor, mühendis gibi bazı meslek gruplarının yurt dışında çalışmak için ülkelerini terk ettiği haberlerini yakın gelecekte tüm beyaz yaka çalışanlarımız için duyabiliriz.
Günümüzde hammadde, lojistik, enerji, finansa erişim gibi çok farklı sorunlarımız var ama bunların hepsini bir şekilde maddi kaynaklarla çözebiliriz. Ancak eğitimli ve nitelikli insan kaynağımız yoksa hammadde ve enerjiyi üretebilseniz de ne yazık ki ülkenizi büyümeden gelişmeye götüremezsiniz.
Personel eğitimine yatırım boşa yatırım değildir
Bu nedenle öncelikle sanayimizin ve ihracatımızın gelişebilmesi için iyi eğitimli gençlerimizin arzını güçlendirmemiz gerekiyor. Eğitimi sadece okul düzeyinde bırakmadan işletmelerimizde de eğitime devam etmeli, tecrübelerimiz ile genç nesillerin taze bilgilerini harmanlayabilmeliyiz. İkinci olarak da iyi eğitim almış gençlerimizi doğru bir şekilde istihdam edebilecek platformlar oluşturmamız gerekiyor. Çok basit anlatımızla işgücünü sermaye olarak ele almalıyız ve yatırım denildiğinde sadece fabrika arazisi, hammadde ve makine değil nitelikli işgücünü de aklımıza getirmeliyiz. Personel maliyetine odaklanmak yerine personelin şirketimize sağladığı faydaya odaklanmalıyız. Unutmayalım ki kaliteli ürünleri üretebilmek kaliteli hammadde ve makine yanında nitelikli iş gücüne de ihtiyaç duyar.