Büyümede beklenen yavaşlama
Dün açıklanan 3. çeyrek milli hasıla verilerinde büyük bir sürpriz yok. Yüzde 4,0 civarında beklenen büyüme oranı yüzde 3,9 geldi. Bu yavaşlama devam ederse (ki son 2 ayın öncü verileri böyle bir gidişata işaret etmekte) son çeyrekte yüzde 1 civarında bir büyüme oranı ile karşılaşma olasılığı oldukça yüksek gözüküyor. Böyle bir durumda, yıllık büyüme oranı da yüzde 5 olacaktır. Ancak çeyrekler itibarıyle ekonomide bir soğuma trendi oluştuğuna da şüphe yok. Muhakkak ki, seçimler yaklaşırken ekonomide hüküm süren bu soğuma trendi iktidar açısından tercih edilen bir durum değil. Ancak, içinde bulunduğu dinamikler dikkate alındığında ekonominin bir kez daha tüketim harcamalarına ağırlık vererek tekrar geçici bir canlanma yaratmaya ne kadar elverişli olduğundan da emin değilim.
Şöyle ki, izlenen para politikası ve diğer düzenlemeler nedeniyle kuruma noktasına gelen kısa vadeli finans hesabı hareketlerini bir kenara bıraksak bile, bizzat cari açık bizi rahatsız etmeye devam ediyor. Geleneksel olarak turizm gelirlerinin en fazla olduğu Eylül ayında bile cari dengenin 3 milyar dolar açık vermesi çok iyiye alamet değildi. Öte yandan, her kredi kaynaklı genişleme çabasında cari denge üzerindeki baskıların da arttığını geçmiş tecrübelerimizden biliyoruz. Böyle bir durumda, herhangi bir faiz koruması altında olmayan TL’nin üzerindeki baskılar da artabilir.
3. çeyrek ile ilgili verilerdeki ilginç bir ayrıntı ise faaliyet kollarınının büyüme oranları. Şöyle ki, reel üretimin kaynağı olan ve Türkiye GSYH’sının yaklaşık yüzde 40’ını oluşturan tarım, sanayi ve inşaattaki büyüme oranları sırasıyla sadece yüzde 1,1, yüzde 0,3 ve yüzde -14,1. Diğer bir ifadeyle, 3. çeyrekteki yüzde 3,9 büyümeyi sağlayan bu senenin diğer çeyreklerinde olduğu gibi gene “hizmetler” sektörü olmuş. GSYH’nin yüzde 26’sını sağlayan “hizmetler”in son 3 çeyrekteki artış oranı 15,4, 18,2 ve 6,9. (Milli gelirdeki payı düşük olduğu için toplama etkisi fazla olmamakla birlikte finans-sigorta sektörünün son 3 çeyrek artış oranları da 25,7, 26,6 ve 21,6 gibi çok yüksek seviyelerde.)
Hizmet sektöründeki yüksek oranlı artışlar aynı zamanda milli hasılaya harcamalar tarafından baktığımızda çoğu zaman hanehalklarının tüketim harcamalarının artması anlamına da gelir. Özellikle yaşamakta olduğumuz hızlanarak artan enflasyon ortamında tüketim harcamalarının artması tüketici eğilimleri açısından son derece normal. Ne de olsa artan enflasyon ortamında fiyatının yarın daha da artacağını bildiğiniz bir malı bir an önce satın almak istersiniz. (Tabi, birikimleriniz ve alım gücünüz henüz erimediyse!) Nitekim enflasyonun hızla arttığı bu sene hanehalkı tüketim harcamalarının reel artış oranları da çeyrekler itibarıyle 21,1, 22,5 ve 19,9 oldu.
Milli gelir rakamlarından yüksek enflasyonun gelir dağılımı üzerindeki etkilerini de görmek mümkün. Geçen çeyrekte toplam işgücü ödemelerinin GSYH’den aldığı pay yüzde 22,6 ile son 23 senenin en düşük düzeyine gerilemişti. Bu çeyrekte ise bu oran çok az bir artış göstererek yüzde 23,7 oldu. (İşgücü ödemelerinin aldığı pay 2016 yılının ilk çeyreğinde yüzde 35,9’a kadar yükselmişti.)
Diğer dikkat çeken bir gelişme ise TL’nin zayıflığına rağmen net dış ticaretin milli geliri artırıcı yöndeki etkisinin her çeyrek giderek azalmakta olduğu. İlk çeyrekte büyümenin yüzde 40’ı net dış ticaretten gelirken, bu çeyrekte bu oran yüzde 17’e gerilemiş durumda. İhracat ve ithalat artış oranları ise bu çeyrekte yüzde 12,6 ve 12,2 ile biribirine çok yaklaşmış durumda. 4. çeyrekte dış ticaretin büyümeye net etkisinin eksi yönde olması şaşırtıcı olmaz.
En sağlıklı büyüme tabii ki yatırım harcamalarında meydana gelen artış sonucunda olacak olan büyüme. TL’nin (büyük ölçüde alınan para politikası kararları sonucunda) değer yitirmesinin de ihracata ve kısmen de ithalat ikamesine yönelik yatırımları artırması ümit ediliyordu. Böyle bir kalkınma hamlesi için yeterli olmamakla birlikte makine-teçhizat yatırımlarında artışın devam ettiği görülüyor. İnşaat yatırımlarındaki derin daralma ise devam ediyor. Bu çeyrekte azalış yüzde 19,9. Sonuçta toplam yatırımlar da (gayri safi sabit sermaye oluşumu) yüzde 1,3 ekside.