Büyüme ve kur
Her şey döviz kuruna dayalı. Bunun nedenleri var. Birincisi ekonominin giderek artan biçimde ithalata bağımlı hale gelmesi. İkincisi girdi maliyetlerinde tarım dahil kur etkisinin yıllar boyunca yüksek kalması. Üçüncüsü enerji ithalat faturasının yüksekliği nedeniyle cari fazla vermenin ancak büyüme negatife dönerse mümkün olabilmesi. Ve elbette, saymaya gerek yok, ihracatın yapısı nedeniyle ihracatın da ithalata bağımlı olması. Ancak rakamsal ve kısa vadeli bakarsak ihracatın katma değeri yüksek ürünlere dayanması ne kolayca başarılabilecek bir iş ne de enerji faturasını azaltması ilk elde söz konusu olabilir. Dördüncüsü ABD ile yakından uzaktan alakası olmayan bir ekonominin GSYH’sinin harcamalar açısından bakıldığında adeta ABD GSYH’sı gibi olması. Yani özel tüketimin milli gelirdeki payının yüzde 70-75 arasında seyretmesi.
Böylece şu saptama geliyor: Gelirler düşük ve işsizlik yüksek olduğu için harcamalar giderek artan ve bağımlılık yaratacak şekilde krediye bağlı. Bu noktada finans hesabı ve portföy giriş çıkışlarının kur ve faiz üzerindeki etkisi devreye giriyor. Beşincisi iş gücü maliyetlerinin üretim maliyetleri içindeki payının oransal olarak yüksek olmamasına rağmen, EBITDA (FAVÖK) yaratsa bile net kar üretemeyen –veya ürettiği dönemlerde dahi karı sermayeye dönüştüremeyen veya dönüştürmeyen- bir sermaye sahibi sınıfın varlığı. İşsizler ordusunun –şu an resmen yüzde 14 civarında ama tarım dışı işsizlik yüzde 16 ve genç işsizlik resmen yüzde 27 gibi- varlığında sonuç şu: Servet birikse bile sermaye daima kıt faktör olmaya devam ediyor.
Kurun dış ticaret açığı, maliyetler, faizler, istihdam ve büyüme üzerindeki etkisinden kurtulmak bambaşka bir strateji ve sanayi politikasıyla olası ama olmuyor çünkü her zaman kısa vade öncelik alıyor. Bu nedenle öncelik yine inşaat sektöründe çünkü bu sektörde hem gömülü ve değer yitirmekte olan sermaye yatırımları var hem de son bir yılda kaybedilen işlerin yüzde 63’ü bu sektördeki iş kayıplarından kaynaklanıyor.
Önce nominal kura grafik olarak bakalım. 2001 yılında patlayan krize götüren program 1999 aralık ayında ilan edilmişti. Buradaki kur yükselişi görülüyor. Önce Tablita gereği çok dik olmayan bir eğimle her ay yükseliyor, sonra patlıyor. Daha sonra 2008 sonbaharına kadar nominal olarak neredeyse yatay ve reel olarak değerlenen bir kur söz konusu. Sonra değer kaybı başlıyor. Ancak burada da dönemler var. 2013 ortasından itibaren eğim dikleşiyor; kur sert biçimde değer kaybediyor diyebiliriz. Yine de 2018’deki ani hareket gibisi yok. Seçilmiş gelişmekte olan ülkelerle kıyaslama aynı sonucu veriyor. Şu an biraz Fed’in dönüşünün biraz da geçen sene aşırı değer kaybetmenin sağladığı bir konfor alanı içindeyiz.
Sürdürülebilirliği hayli tartışmalı bir durumdan bahsediyoruz. Bir kez daha faiz inecek ama sonrasında riskler artacak. Her şey ABD seçimleri Fed Çin’le ticaret savaşının ateşkesle durması faktörlerine bağlı. Toparlanma dediğimiz normal iş çevrimi döngüsünün ilerlemesi bile öncelikle kurun ‘konfor alanı’ içinde kalmasına bağlı.