Büyüme neden refaha yansımıyor?
Bugünlerde ekonomistler arasında genel bir kanı “evet, bu sene çift haneli büyüme oranlarını bile görebiliriz, ancak bu büyüme hanehalkının gelirlerine yansıyan bir büyüme değil” gibi bir görüş hakim. Şahsen ben de aynı görüşleri paylaşıyorum. Ancak, bu görüşün arkasında cevap verilmesi gereken bir soru da var: Nihayetinde bir ekonominin sağlığı ile ilgili en önemli gösterge Milli Gelir, veya daha doğru ifadeyle GSMH’dir. Hükümetler vatandaşların refahını artırmak için milli gelir oranını artırmaya çalışır. Refah artışı kişi başına GSYH artışı ile ölçülür. Diğer ülkelerle kıyaslamalar genellikle bu ölçütler üzerinden yapılır, vs. vs. Peki, biz 2. çeyrekte yüzde 20’nin, tüm sene genelinde de yüzde 10’un üzerinde bir oranla büyüyecek olmamıza rağmen, bu büyüme neden hanehalklarına yansımıyor? Hatta yansımadığı gibi, kime sorsanız alım gücünün 3-4 sene öncesine göre çok düştüğünü söyleyecektir. Burada çelişkili bir durum olduğu muhakkak.
Elimizde henüz 2. çeyrek büyüme verileri yok. Bu veriler 1 Eylül günü açıklanacak. Ancak, 2. Çeyrek üretim artışının yüzde 41.1 gibi çok yüksek bir rakamda gerçekleşmiş olduğunu biliyoruz. Sanayi üretim artışı ile milli hasıla büyümesi arasında çok yakın bir korelasyon olduğunu da biliyoruz. Önceki verilere göre yapılan analizlerde bu çeyrekte büyüme hızının yüzde 27’ye kadar ulaşması söz konusu. (Mamafih, ben büyüme oranının yüzde 20 civarında gelmesini bekliyorum çünkü bu çeyrekte büyüme ekonominin yüzde 60’dan fazlasını oluşturan hizmetler sektöründe önceki çeyreklere göre daha kısıtlı oldu.) Tabii ki, pandemi nedeniyle geçen senenin 2. çeyreğinde yüzde 10.3 küçülmüş olmamızın bu anormal yüksek büyüme oranında etkisi var. Ancak, söz konusu büyüme oranı bu baz etkisinin de oldukça üzerinde bir oran.
Baz etkisini bir ölçüde bertaraf etmek için 2. çeyrek üretim endeksini 2019 yılının 2. çeyrek üretim endeksiyle oranladığımız zaman da yüzde 17.4 gibi oldukça yüksek bir oran buluyoruz. Kısaca nereden bakarsak bakalım yüksek bir reel büyüme söz konusu. Ancak başlıkta da ifade ettiğim gibi bu yüksek oranlı büyüme vatandaşın refahına yansımamış gözüküyor. Örneğin dün açıklanan ve refah algısının önemli bir göstergesi sayılabilecek tüketici güven endeksi bu endeksin hesaplandığı 2004 yılından beri geçen 212 ay içerisinde en düşük 7. değerini almış durumda! Hatta geçen sene pandeminin ortasında bile bu değer daha yüksekti.
Peki bu refah – büyüme arasındaki çelişkili durum neden kaynaklanabiliyor olabilir? Birincisi metodolojik bir sorun olabilir. Üretim endeksi fiili olarak üretilen mal miktarı üzerinden değil de, elde edilen hasılatın bir enflasyon değeriyle deflate edilmesiyle hesaplanıyor. Örneğin eğer siz enflasyonu olduğundan düşük gösterirseniz, deflate ettiğiniz değer de daha yüksek çıkar, ve böylece daha çok üretmiş gözükebilirsiniz. Bunun sağlamasını elektrik tüketimi değerlerine bakarak yapabiliriz. TEİAŞ verilerine göre sanayinin yüzde 12.3 büyüdüğü ilk çeyrekte elektrik artışı sadece yüzde 2.5. Sanayinin yüzde 41.1 büyüdüğü ikinci çeyrekte ise artış oranı yüzde 19.2. Görünen kesinlikle yüksek bir büyümenin söz konusu olduğu, ancak bunun resmi rakamlar kadar yüksek olamayabileceği şeklinde.
İkinci bir neden de az önce yukarıda bahsettiğim gibi ekonominin ve de istihdamın büyük bölümünü oluşturan hizmetler sektörünün bu büyümeden yeteri kadar pay alamamış olması olabilir. TL’nin değerinin çok düşmüş olmasının da sayesinde ihracatımızı reel olarak önemli ölçüde artırmış olmamız tabii ki büyüme rakamlarına olumlu yansıyor. Ancak ihracatın hizmetler sektörüne ve bu sektördeki istihdama etkisi içe yönelik üretimle aynı ölçekte değil. Nitekim, 2. Çeyrekte sanayi istihdamı yüzde 14.6 artarken hizmetler sektöründeki artış yüzde 8.5. (Hizmetler sektörü istihdamı hâlâ 2 sene öncesinin bile yüzde 2.5 gerisinde.) Bir de tabii ki bir kısım istihdam talebinin yabancı çalışanlar tarafından karşılanması söz konusu. (Bunun istatistiklere nasıl yansıtıldığını, bu grubun toplam işgücüne dahil edilip edilmediğini bilmiyorum doğrusu.)
Neticede bu sene yüksek oranlı bir büyüme söz konusu, ancak bu büyüme hanehalklarının ne refahında, ne de alım gücünde bir artışa sebep olmuş gözükmüyor.