Büyüme aşkına…
Selçuk Turgay Azak
Vergi Müfettişi – Ekonomist
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, 20 Ekim Perşembe günü beklenildiği üzere politika faiz oranını 150 baz düşürmek suretiyle % 12’den % 10,50 seviyesine çekti. Söz konusu faiz düşüşünün önümüzdeki dönemde gerçekleştirilecek Para Politikası Kurulu toplantısında da alınacak kararla devam edeceği ve politika faizinin tek haneli oranlara ineceği kanaatini taşımaktayız.
Makro ekonomi disiplini, toplumsal iktisadi davranışlar, ulusal ve küresel bazda ekonomik göstergeler ve gelişmeler ile ilgilenmektedir. Her bilim dalının ve disiplinin olduğu gibi makro ekonominin de birtakım amaçları vardır. Bunlardan en önemlileri, ekonomik büyüme ve fiyat istikrarı kavramlarıdır. Bu amaçlar aslında birbirini besleyen ancak özellikle kısa dönemde zaman zamanda birbiri ile çatışan araçlardır.
Merkez Bankasının faiz düşüşüne yönelik karar aldığı gün Merkez Bankası tarafından yapılan açıklamada fiyat istikrarının yanında ekonomik büyüme olgusuna da vurgu yaptığı görülüyor. Özellikle küresel durgunluk ve dış talebin zayıflaması gibi hususların ihracatımız üzerinde yaratacağı olumsuz etki ihtimali ve bununla birlikte büyüme performansının düşme olasılığı faiz düşürme kararı üzerindeki en önemli etken olarak ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte Merkez Bankası yüksek küresel enflasyonu da göz ardı etmemektedir. Her ne kadar faiz düşüşü kararı alınsa da düşük faizli finansmanın selektif kredi politikası kapsamında üretim ve istihdam kanalını beslemesi için söz konusu kredilerin hangi alanlarda kullanıldığı hususunun takip edildiği özellikle vurgulamıştır.
Merkez Bankası piyasalara şu mesajı vermektedir: ‘‘Yüksek küresel enflasyonun farkındayım ancak ekonomik büyüme de benim için önemli… Bu nedenle faiz oranlarını düşürüyorum ve fakat düşük faizli kredilerin üretim ve istihdamın finansmanında kullanılmasını istiyorum. Talep enflasyonu istemiyorum.’’
Aslında meseleyi şuna benzetebiliriz. Fit görünümlü ama hastalık sahibi bir insan olmak mı istersiniz yoksa hafif kilolu ama sağlıklı bir insan olmak mı? Tüm mesele bu. Bu benzetme de kilo enflasyon, sağlık ise ekonomik büyümedir. Dolayısıyla bu kapsamda küresel bir olguya dönüşen yüksek enflasyon bazı ülkelerin yaptığı gibi faiz artırımı yoluyla ayrışarak çözülemeyecektir. O halde madem bu enflasyon küresel o zaman ekonomik büyümeye odaklanalım, aksi takdirde durgunlukta olursa stagflasyon riski ortaya çıkabilir fikri ön plana çıkmaktadır.
Diğer taraftan faiz düşüşünün daha önceki kararlarda olduğu gibi döviz kuru üzerinde yukarı yönlü baskı yaratmamasının en önemli sebebinin kur korumalı mevduat uygulaması olduğunu düşünmekteyiz. Ayrıca gösterge faizin politika faizine yakınsaması ve düşme eğiliminde olması düşük faiz politikasının para ve finansal piyasalarda da karşılık bulduğunun göstergesi olabilir.
Son olarak döviz kazandırıcı faaliyetlerin artması da ülkemizin döviz pozisyonu açısından da önem arz ettiğini özellikle ifade etmek isteriz. Bu kapsamda ihracatta ki yükseliş evresi devam etmelidir. Üretim ve ihracat odaklı düşük faizli finansman desteği de bu süreçte önemli bir adımdır.