Bürokrasinin iyi işlediğini kim söyleyebilir?
Bürokrasi üzerine söylenecek ve yazılacak çok şey var. Özellikle de 30 yılını bürokrasinin bütün kademelerinde ve farklı birimlerde geçirmiş birisi için çok daha fazla söylenecek ve yazılacaklar olması çok normal.
Bürokrasi nasıl işlemeli, bürokrat nasıl olmalı?...
Aslında bürokrasi, bir vazgeçilmez ve bir gereklilik. Ama kimilerine göre ve kimi zamanlarda da bir engel. Her şeyden önce bürokrasi siyaset ve karar mekanizmalarının kararlarını şekillendiren, yönlendiren ve uygulayan bir mekanizma. Devlet çarkının işleyişinde, kuvvetler ayrımı sistemi olsun veya olmasın, bürokrasi mekanizmasına hep ihtiyaç var.
Bürokrasi karar mekanizmasında değildir, olmamalıdır da… Ama karar mekanizmalarına yol gösterebilir, öneriler getirebilir.
Özellikle ülkemizin geçmişteki güçlü bürokrasi dönemi bunun örnekleriyle doludur. Yani bürokrasi hem yetkinliğini ve uzmanlığını konuşturur ve hem de siyaset ve karar mekanizmalarını yanlış yapmaktan korur.
Nitekim siyaset, kendi hedef ve parti programı çerçevesinde kararlar alır ve düzenlemeler yapar. İşte bu kararların alınmasında bürokrasinin önemi ve rolü çok fazladır. Aynı şekilde düzenlemelerde de bürokrasinin tecrübesi vazgeçilmezdir.
Ancak bürokrasi deyince, siyasi partilerin organlarından, yerel yönetimlerin mekanizmalarından, taşranın ya da bazı üniversitelerin içinden veya hatırlı birilerinin yakınları arasından seçilen (!) bürokrasiyi kast etmiyoruz.
Bu seçim sistemi “sadakat” esasına dayanır. Seçilen kişi, sadece kendisini getiren veya seçen mekanizmaya karşı sadakatini korumaya çalışır. Görevli olduğu konu veya işlerle ilgili olarak herhangi bir arayış veya çaba içerisinde olmaz. Kendisine verilen ve koordinatları çizilen görevini yapar.
Böyle tiplemelerin bir noktada teslim olma ve hatta satılma, yanlışa düşme ihtimalleri çok yüksektir. Çünkü kendisi düşünmez; kendisi yerine düşünenlerin düşüncelerini yerine getirir. Dikkat edilirse siyasetin çarkında çoğunluğu kaybolur gider. Sadece yanlarına hiç de hak etmedikleri özlük hakları kalır. Aslında yönetici olmak kadar yönetici kalmak da önemlidir; ama sadakat sisteminde yönetici olarak kalmak çok da kolay değildir.
Oysa asıl bürokrasi sadakat esasına değil, “liyakat” esasına dayanır. Yani yetişmişlik ve objektif olarak seçilmişlik demektir. Belli liyakat mesleklerinden, bilinen eğitim yerlerinden ve güçlü kurumsal yapılardan gelmek demektir. Böyle tiplerin dürüstlük veya sadakat diye bir sorunları yoktur; sadece görevlerini hukukun içerisinde yapma çabaları vardır. Etik değerlere sonuna kadar sahip olma özellikleri ortadadır.
Liyakatten gelenlerin bildikleri ve gördükleri önceden yaşanmışlıklar ve örnekler vardır. Yani kendisi için hiçbir şey yeni veya ilk değildir; hepsinin öncesi ve işleyişi bilinir. Dolayısıyla hata yapma riskleri de yok denecek kadar azdır. Kendisine, hukuksuz bir şey yaptırılmak istendiğinde makamını anında bırakmaya hazırdır. Geçmiş bürokrasi tarihi bunun örnekleri ile doludur.
Seçim arifesinde bürokrasi!...
Önce bir hukuk düzenlemesini hatırlayalım.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçişle birlikte üst düzey yönetimlerin görev süreleri de kendi görev sürelerine bağlandı. Yani Siyasete endeksli ve siyasetle gelen, siyasetle giden bir yapı oluşturuldu.
Oysa bu durum öncesinde böyle değildi. Bürokrat düzgün ise, yetkin ve konusunun uzmanı ise hükümetlere veya iktidarlara bağlı olmadan kalırdı. Özellikle askeri ve diplomatik bürokrasi ile köklü merkezi hükümet bürokrasisi yerinde kalırdı. 20 yılını geride bırakan genel müdürler, 10 yılını aşan tepe yöneticiler vardı.
Bu köşenin sahibi de farklı siyasi kadrolarla 18-20 yıl kesintisiz en üst görevlerde bulunmuş biri olarak adeta bir canlı şahit.
Haziran 2023 seçimleriyle herhangi bir siyasal iktidar değişikliği halinde galiba 1 300 civarında bürokrat da gidecek. İşte şimdi bunları sıkıntı sarmış durumda. Kimileri arka plan destek arayışında, kimileri kendisini siyasete atma çabası içerisinde, kimileri de çirkin becerilerini (!) ortaya koyma cesaretiyle pozisyon alıyor. Bürokraside bu nitel ve özellikle de nicel değişim devlet yönetimi açısından bir zafiyet olarak kendisini gösteriyor.
Sözün özü: Özellikle de seçim arifesinde yalpalayanlar, arananlar, işten kaçanlar, devlet kayıtlarını yanına alanlar çok olur.