Buradan çıkış var mı?
Bir Türk bilim insanı, ekonomist Ufuk Akçiğit (Chicago Üniversitesi) ABD ekonomisinde verimlilik ve yaratıcılık çelişkisini açıklamış. “İnovasyon Paradoksu” başlıklı makalesi, IMF’nin R&D adlı yayınının Eylül sayısında yer alıyor. Tek kelimeyle, vurucu. Gençlerin dediği gibi “kafa açıyor”.
Biz Türkler “batmak” ne demek iyi biliyoruz! “Anka Kuşu” da değiliz, ama bir şekilde çıkıyoruz yeniden… Bu sefer olur mu, zor görünse de umut kesilmez.
Görünen o ki, bizde bitip tükenmeyen umut sevdası mevcut. İtibar-cesaret-güven ailesinden kaybedecek bir değer kalmadı. İklim, batmışken “uçmanın” kitabını yazmak için müsait. Maksadımı aşmak istemesem de “İnovasyon Paradoksu”nu bu fantaziyle okudum. Makaleyi daha rahat ve kısa sürede tüketilmesi için sorularla kısaltarak devşirdim. Lütfen kaynağına başvurun.
Çıkış noktası: Akçiğit, “dağıtılan Ar-Ge fonları neden Amerikan ekonomisinde beklenen etkiyi yaratmadı” diye sorup yanıtlıyor.
Meğerse: Olanaklar büyük firmalara gitmiş, onlar da yaratıcı olmak yerine aldıkları kaynağı farklı emeller için kullanmış. İnsan bu, her yerde beşer şaşar!...
Açalım; Artan Ar-Ge harcamaları (ABD’de) verimliliğini artırmıyor çünkü sanayi devleri bu kaynakla hakimiyetlerini korumaya odaklanıyor.
Veri: 1980’de ABD’de toplam Ar-Ge yatırımı GSYİH'nin yüzde 2,2'si. 2024’de yüzde 3,4. Özel sektör Ar-Ge harcamaları 1980’de yüzde 1,1; 2024’de yüzde 2,5.
Ne güzel işte, sorun ne? Geleneksel ekonomik modellere göre, Ar-Ge harcamalarındaki bu artış, gerçekleşen yavaşlama yerine ekonomik büyümenin hızlanmasına neden olmalıydı. 1960-1985 arasında verimlilik artışı ortalama yüzde 1,3. Takip eden 35 yılda verimlilik artışı ortalamanın altında. Yıllık büyüme, hız kesmiş. Son 20 yılda, nüfusun patent üretimine katılımı 2 katına çıkarken, verimlilik artışı yarıya düşmüş.
Nasıl okuyacağız bu paradoksu? “Büyük resimden çık, Ar-Ge harcamalarının dağılımına bak” diyor Akçiğit.
Peki, Soruyorum: Ar-Ge harcamaları nasıl dağıtılıyor?
Bulgu: Küçük işletmeler ölçeklerine göre daha yenilikçi, Ar-Ge kaynaklarını daha verimli kullanıyorlar. Şirketler büyüdükçe ve pazarlarında hakimiyet kazandıkça, yenilik yerine konumlarını korumaya odaklanıyor. Büyükler, rekabeti sınırlayan faaliyetlere yöneliyor.
Tespit 1: Yüzyılın başında, Amerikalı mucitlerin yaklaşık yüzde 48'i, binden fazla çalışanı olan 20 yıllık şirketlerde çalışıyordu. 2015’den sonra oran yüzde 58’e yükseldi, yenilikçi yeteneklerinin yoğunlaştığı yerlerde önemli bir kayma yaşandı.
Tespit 2: Büyük şirketlere geçen mucitler, genç firmalara geçen mucitlere kıyasla daha az yenilikçi hale geldi.
Tespit 3: Yeniliği, istihdam anlayışı engelledi.
Bu hastalığın (benim tanımım) adı ne? Bir tanesi; yerel politikacıları işe almak. Kaynağa hızla ulaşmak ve kaynaktan hızla ve çok yararlanmak diye açıklamaya yatkınım. İşletmeler, sektördeki en büyük 20 oyuncu arasında yer aldıkça, daha fazla yazıda politikacı diye geçse de -“influencer” da diyebileceğimizi düşünüyorum- işe alıyor, fakat inovasyona yaramıyor bu istihdam ki zaten amaç da bu değil herhalde; şirketlerin patent üretimleri düşüyor. Lider şirketler hakimiyetlerini sürdürmek için kaynaklarını, “inovasyon” yerine "liderlik paradoksu" için harcıyor. Hakim oyuncular yenilik yerine stratejik hamlelere öncelik veriyor, potansiyel büyüme fırsatlarını kaçırıyor.
Bir diğer hastalık; köklü işletmeler, genç rakiplerinden kilit çalışanları daha yüksek maaşlarla transfer ediyor. Onları, yeniliği teşvik etmek için kullanmak yerine, yeteneklerini kullanamadıkları rollere yerleştiriyor. Ekonominin yenilik kapasitesi zarar görüyor.
Peki iyi ama niye gidiyorlar? Büyük işletmelerin sunduğu ücretlerde 2000’den sonra dikkate değer bir artış görülüyor. Maaş farkı yüzde 20 oranında genişlemiş ve birçok yenilikçi yeteneğin iş değiştirmesine ve daha büyük, köklü şirketlere katılmasına yol açmış.
Somut veri var mı? Transfer olan mucitlerin yenilikçilik kapasitesi, daha genç işverenlere katılan meslektaşlarına kıyasla yüzde 6 oranında azalmış.
Ama bu kötülük! Büyükler rakiplerini zayıflatmak için stratejik bir hamle olarak en iyi yetenekleri işe alıyor, bu bireylerin başka yerlerde potansiyel yıkıcı yeniliklere katkıda bulunmasını da engelliyor.
Kim kazanıyor? Bu strateji kısa vadede işe yarıyor. Ama ekonominin genel yenilik ve büyüme kapasitesi için uzun vadeli risk yaratıyor. Çünkü; sanayi devleri, yeniliğin sınırlarını zorlamak yerine pazar hakimiyetlerini sürdürmeyi önceliklendiriyor.
Çözüm: Dinamik ve risk alan davranışları teşvik edecek bakış lazım.
- Küçük işletmelere yönelik teşvikler,
- Rekabeti teşvik eden politikalar,
- İnsan kaynaklarının etkili kullanımı,
- Sanayi politikalarının gözden geçirilmesi.
Buradan çıkış olmalı… Kaldıysa eğer, tüm gemileri yakmanın şimdi tam zamanı.
Son not: İstanbul Sanayi Odası verilerine göre; 2023 özel sektör Ar-Ge harcaması 30,6 milyar TL, merkezi yönetimin Ar-Ge harcaması ise 98,7 milyar TL olmuş. Nüfusumuz malum, duruma devede kulak benzetmesi yakışıyor. Batmamıza gerek yok, kafalara “reset” görece kolay diyebiliriz.