Bulunmaz Bursa kumaşı yerine basma kumaşlar olunca…

Dr. Uğur TANDOĞAN
Dr. Uğur TANDOĞAN NOT DEFTERİ

- Balıkçıdaki canlı yayın

Balıkçının önü kalabalıktı. Müşteriler, yanan lambalar altında parıldayan balıklara ve ışıldayan fiyat etiketlerine bakıp bütçelerine göre seçimlerini yapıyordu. Müşteriler de tezgâhtaki balıklar kadar farklı idi; değişik ekonomik sınıflardan geliyorlardı. Balıkçı, seçimini yapan müşterinin balığını tartıp, içerdeki adamına veriyordu. O da verilen balıkları temizliyordu. Dükkânın içindeki televizyon açıktı. Balıkçı, sıra bekleyen müşterilerini oyalamak için iyi bir yol bulmuştu. Balıkları temizlenmeye verilmiş müşteriler televizyona bakıyor ve zaman zaman da yorum yapıyorlardı. Bu canlı yayını kaçıramazdım; sessizce izlemeye başladım.
O andaki haber, TÜİK’in açıkladığı enflasyon rakamları ile ilgili idi. Çeşitli yorumlar gelmeye başladı. Birisi “Yok daha neler. Bunlar nasıl hesaplıyor bu endeksleri? Herhalde listede balık yok” dedi. Bir diğeri “Bizi balık hafızalı sanıyorlar. Geçen yıl şu balığı bunun üçte bir fiyatına almıştım” diye söylendi. Üstündeki eskimiş takım elbiseden ve kravatından üst kademelerden emekli namuslu bir bürokrat olduğunu tahmin ettiğim kişi kinayeli konuştu; “Ülkede enflasyonla mücadele eden tek kurum olarak bir TÜİK kaldı. Onu da yıpratmayalım” dedi. Tezgâhtaki en pahalı balığı almış olan kelli felli müşteri ise “Canım biz yine iyiyiz. Siz Avrupa’da Amerika’da enflasyon kaç biliyor musunuz?” diye söylendi. Sonra da balıkçıdan aldığı paketi yanındaki şoförüne verip arabasına yollandı. Bu lafa tepkiler ne olacak diye merak ederken ekran değişti.
Televizyona “Kısmetli Bürokratlar” haberi geldi. Birden fazla yerden maaş alan bürokratların listesi veriliyordu. Aldıkları ücretler toplanıp da toplam rakam ortaya çıkınca müşterilerden yine tepkiler gelmeye başladı. Birisi; “Vay be. Bizim yıllık maaşı adamlar bir ayda alıyor”. Bir diğeri “Canım ne olacak. Belki değerlidir adamlar” dedi. Bizim emekli bürokrat “Kimlerdir bu “Bulunmadık Bursa Kumaşı” bürokratlar acaba?” diye sordu. Sonra da balıkçıya döndü “Zenginin malı, züğürdün çenesini yorarmış. Ver bakalım bize 750 gram hamsi de biraz protein alalım” dedi. Hamsiyi torbaya koyarken gözü bana ilişen balıkçı “Size ne verelim?” diye sordu; yakalanmıştım. “Ben bu müşteri yayınını izliyorum; seçimi sonra yapacağım” diyemedim, seçtiğim balığı söyledim. Sonra da yayınları izlemeyi kestim. Çünkü ağıma “Bulunmadık Bursa Kumaşı” lafı ve bu çoklu maaş meselesi takılmıştı. Balığımı alıp bu iki konuyu araştırmak üzere yola koyuldum.

- Bursa ve Bursa kumaşları

Bakmayın şimdi değerini bilemediğimize; TOKİ’nin ucube binaları ile çirkinleştirmemize. Bursa, bir zamanlar Osmanlı Devletinin 39 yıl başkentliğini yapmış tarihi bir şehrimizdir. Osmanlı, başkentini 1365 yılında Edirne’ye taşımıştır. Ama Bursa kültür birikimi ve ekonomideki potansiyeli ile önemini hep korumuştur.
Dokumacılık, bazı Osmanlı şehirlerinin ekonomisinde önde giden bir faaliyetti. Bursa da bu şehirlerarasında en ünlüsü idi. Zengin bir ürün yelpazesine sahipti. Özellikle ipekli kumaşları çok ünlü idi. Bu kumaşlardaki çeşitliliğe bakınız: Abai, ağbani, ahmediye, brokar, Bursa çekmesi, bürümcük, car, çatma, dib, diba, futa, kemha, sevayi, sündüs, alaca, canfes, çekme, çitari, helali, kutnu ve seraser. Bunlardan özellikle serasere değinmek gerekir.
Bursa kumaşları içinde en değerlisi serasermiş. Seraser, “Baştan başa” anlamına geliyor. Bu, hem desenin büyüklüğü hem de bütün yüzeyde kıymetli tellerin kullanıldığını ifade ediyor. Motifler, altın alaşımlı telin sarı ipek ipliğe, gümüş telin ise fildişi renkli ipek ipliğe sarılması ile dokunurmuş. Bu kumaş neden bu kadar değerlidir diye merak edebilirsiniz. Örneğin, 1649 narhında belirtilen miktarlar bize bir fikir verebilir. Bir metrekare seraserde 59,986631 gram altın, 89,979946 gram gümüş, 189,38636 gram İran ipeği ve 46,275401 gram da Bursa ipeği bulunması gerekirmiş.
Peki, bu kadar değerli kumaşların müşterisi kimlermiş? Tabi ki, zenginler ve o zaman da zengin olan saray mensupları. Yalnız hanedan üyeleri değil, vezirler, vilayet yöneticileri gibi yönetim kadrosunda olanlar bu kumaşlardan giysiler giyer, divanlarını, koltuklarını bu kumaşlarla kaplatırlarmış. Hatta bazı kumaşlar “Saray dokuması” diye anılırmış.
Gelelim “Bulunmaz Bursa kumaşı” konusuna. Bursa kumaşlarının hammaddesi olan ipek, İran’dan gelirmiş. Bu da dışa bağımlılık demek. Öte yandan Bursa ipeklileri Avrupa ve Akdeniz dahil dünyanın bir çok yerinde lüks tüketim ürünleri arasında sayılmaya başlamış. Ve her yerde aranır olmuş. Siyasal nedenlerle ham madde tedarikinde sorunlar yaşanırmış. Bursa’nın ipekli kumaşları bulunması zor ürünler arasına girince de “Bulunmaz Bursa Kumaşı” deyimi ortaya çıkmış.

- Kısmetli bürokratlar

“Bulunmaz Bursa Kumaşı” işte böyle bir şey. Peki, kimdir bu “Bulunmaz Bursa Kumaşı” bürokratlar? Bu bürokratlar, devletin bir kuruluşunda tam zamanlı olarak görevliler. Bu görevlerinin karşılığı maaşlarını alıyorlar. Ama bunun yanında da birden fazla devlet kuruluşunun yönetim kurullarında görevlendirilmişler. Bu koltuklardan gelen maaşları da alıyorlar. Peki, tartışmalara konu bu olayın nesi yanlış? Olaya insan kaynakçısı gözü ile bakalım.
Zaten genel olarak ücret, çok tartışma yaratan bir konudur. Bu ülkede herkes başkasının aldığı para ile çok yakından ilgilenir. Bu parayı kendi maaşı ile karşılaştırır. Ve kendisinden fazla maaş alıyorsa bu parayı ona çoğu kez çok görür. Aslında eğer kişi işini hakkıyla yapıyorsa, ücretin fazlası yoktur. Örneğin, yazılı ve görsel medyada söz konusu edilen isimlerin özgeçmişlerini bir insan kaynakçısı gözü ile inceledim. Yönetim kurulu üyesi oldukları kurumlara baktım. Eğer özgeçmişlerde verilen bilgiler doğru ve diplomalar sağlam ise bazıları gerçekten değerli kişiler; "Bulunmaz Bursa kumaşı” tanımına girerler. Deneyimleri ve alt-yapıları ile o atandıkları kurumlara değer katarlar. Tabi ki bunun karşılığını da alacaklardır. Ancak diğer bir çok atamada da görülüyor ki, kullanılan kriterler başka olmuş.
Eğer kişi yetkin ise aldığı maaşa söz söylemek kimseye düşmez. Ancak kişi yetkin değilse, ama yetkisi ve sorumluluğu fazla bir koltuğa atanıyorsa o zaman olay var demektir; kişinin aldığı maaş göze batar ve konuşma konusu olur. Aslında o koltuğa layık olmayan birinin o kuruma vereceği zarar, alacağı maaşların çok ötesindedir. Ama nedense insanlar sadece bu kişilerin aldığı maaşla ilgilenir. Örneğin, yönetim kurulu üyeliğini düşünelim. Yönetim kurulu, bir kurumun ana gidişatına yön verir. İcraatın belirlediği, stratejileri, politikaları ve bu stratejilere göre verilen temel kararları değerlendirir, onaylar ve denetler. Eğer bir kurumun yönetim kuruluna o kurumun faaliyet alanı ile uzaktan yakından ilgisi olmamış, yetkin olmayan birisi atanıyorsa amaç başka demektir. Amaç, o koltuğun hakkıyla dolması değildir. Belki aranan, söz dinleyen, başkalarının kararına düşünmeden imza atacak birisidir. Bu arada kişiye de atacağı imzaların karşılığı olarak “huzur hakkı” diye bir ödeme yapılır. O yetkin olmayan kişi de yönetim kurulu üyeliğinin kendisine yükleyeceği mali ve cezai sorumluluklardan bihaber, huzur içinde imzalarını atar. Halbuki attığı imzalarla aldığı risk, alacağı ücretin çok çok üstündedir. Ama “Hesap verme” ilkesinin tedavülden kalktığı bir devir yaşadığımız için şimdilik huzur içindedir.
Konu devlet olunca “Zenginin malı, züğürdün çenesini yorar” deyişi de yanlış bir deyiştir. Çünkü konuşulan konu yalnız zenginin malı değildir. Çünkü devlet kuruluşları zengini ve züğürdü ile birlikte tüm halkın malıdır. Bu konuda herkesin çenesinin yorulması, konuşması ve malına sahip çıkması gerekir. Ama odak noktası, atanan kişilerin yetkinliği olmalıdır.
Bu konuda değineceğim son nokta, bir kişinin birden fazla yerde görev alması konusudur. Bu da devletin ücret skalasından kaynaklanmaktadır. Yüklenen sorumlulukların karşılığı bir yerde verilen ücret yetersiz kalınca kişiye başka görevler verilerek ücretine takviye yapılmaktadır. Belki kişi değişik bağlantıları dolayısıyla farklı yerlerden yönetim kurulu üyelikleri koparınca, kantarın topuzu kaçmaktadır. O zaman bu kişiler, ederlerinin çok üstünde ücret almaktadır. Bu konuda bir diğer önemli nokta da bir kişinin birden fazla kurumun yönetim kurullarında çalışması "çıkar çatışması” (Conflict of interest) sorunlarına da neden olabilir. Ama ne yazık ki, bu kavram da tedavülden kalkmış değerler arasındadır.

Sonuç

Devlette yüksek sorumluluk taşıyan görevleri yapan kişilerin ücretine takmamak gerekir. Esas odaklanması gereken konu, o koltuklara atanan kişilerin o koltuğu dolduracak nitelikte olup olmamasıdır. Eğer kişi o koltuğa oturmaya layıksa, o koltuğun gerektirdiği yüksek ücret de verilmelidir. Sırf ücret eksiğini tamamlamak için başka kurumlarda yönetim kurulu üyeliği vermek sürdürülebilir bir çözüm değildir. Ama şu anki temel sorun, atamalarda liyakat değil de başka tür değerlerin göz önüne alınmasıdır. Bursa ipekli kumaşının bulunması gereken yerde, basma kumaşların görülmesinin nedeni budur.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Mutsuz toplum 12 Kasım 2024
Süt meselesi 05 Kasım 2024