Bulgur kitabını okumaya başlayınca…
Son günlerde Asuman Kerkez’in “Anadolu’dan Dünyaya Armağan Bulgur” kitabını karıştırıyorum. Akademisyen-yazar ve televizyon programcısı Kerkez’in üç yıllık emeğinin sonucu ortaya çıkan kitap, Gourmand Uluslararası Yemek Kitapları Yarışması’nda “Best in The World” kategorisinde ödül aldı. Kaç zamandır kütüphanemde bana göz kırpıyordu, vakti bugünlermiş. Kitapta bulgurun tarihçesi, türleri, tüketim önerileri anlatılıyor, kolay bulunabilir malzemelerle evde pişirilebilecek tarifler sunuluyor. Kerkez çalışmasında 240 bulgur köftesi çeşidini kayıt altına aldığını belirtiyor.
Hayat bulduğu Anadolu topraklarında üreticisi ve tüketicisi tarafından “sarı altın” olarak nitelendirilen bulgur, dünyada Türk kökenli ismiyle kabul edilen ender besinlerden birisi. Yani yerelden evrensele uzanan, sıkı bir şekilde tanıtılmayı hak eden bir ürün. Bulgurun yaklaşık 50 çeşit yemeği yapılıyor. Sağlık açısından faydaları ise halen önemli birçok bilimsel araştırmanın kaynağını oluşturmakta. Sağlık dostu bir ürün. Yalnız köylerde kurulan sofraların değil, bizim evimizin soframızın da baş tacı, “sihirli” bir bakliyat.
Asuman Kerkez’in kitabı beni mutfağa, dumanı üzerinde tüten harika bir bulgur pilavı hazırlamaya yöneltti. Mis gibi kokusunu içime çeke çeke akşam için hazırladım ve afiyetle yedik. Bulgur için algıda seçicilik günlerim başlamıştı. Varsa yoksa bulgur. Markette bulgur dolu raflar, lokantalarda bulgurlu yemekler… Ne kadar çok bulgurlu atasözü, türkü olduğunu fark ediyorum.
Biliyor musunuz Ramazan’da aralarında bulgurun da bulunduğu bakliyat tüketimi artıyormuş. Ben, yalnız bir ay değil her zaman tüketilmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü kuru baklagiller, içerdikleri yüksek protein, lif, vitamin ve mineral sayesinde sağlıklı beslenmenin kaynaklarından biri. Ayrıca doygunluk hissi veriyor ve kan şekerinin kontrolünü sağlıyorlar. Bunlar doğru ama benim bir şikâyetim var; çocukluğumdaki hatta yakın zamanlara kadar aldığım tadı bulamıyorum. Daha doğrusu birkaç firma dışında beni lezzet olarak mutlu ediyor bakliyatlar.
Reis Gıda Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Reis’in AC Nielsen şirketine yaptırdığı bir araştırmayı anımsıyorum; yıllar geçmiş verilen rakamları unutmuşum. İnternetten araştırdım. Şöyle sonuçlar çıkmış:
Araştırmaya katılanların yüzde 47.7'si kuru fasulye, yüzde 45.1'i bulgur, yüzde 45.9'u nohut, yüzde 46'sı kırmızı mercimek ve yüzde 63'ü barbunya yemeğini yapmayı bilmiyorlardı. Bu rakamlar, Türk damak tadının değiştiğini gösteriyor.
Mehmet Reis, tüketicinin hazır ürünlere yönelmesinin de damak tadı değişimini yansıttığını vurguluyor, ithal menşeli olan ve genellikle açıkta veya market markası olarak satılan ürünlerdeki hilelere dikkat edilmesi gerektiğini belirtiyor ve kendisiyle yapılan söyleşide şöyle diyor:
“Türkiye damak tadına en düşkün ülkelerin başında. Son yıllarda soframıza konulan nohut, pirinç, bulgur ve kuru fasulyenin lezzeti olmadığı için damak tadımız bozuldu. Çünkü bunların çoğu ithal. İthal buğday bile makarnanın tadını bozdu. Ekmeklik buğdaydan bulgur yapıldığı için bulgur yemeklerinin de tadı kalmadı."
Mehmet Bey’in vurguladığı tat bozulmasını söylediğim gibi ben de epey bir zamandır yaşıyorum. Aslında lokantalarda da şöyle helmelenmiş bir fasulye yemek, yanında soğanla servis edilen mercimek yemeği bulmak da hayal oldu.
Mehmet Reis, Reis Gıda ile 42 yıldır sektörde. Sektöre gönül vermiş isimlerin başında geliyor. Tarım başta olmak üzere, yaşanan ekonomik sorunları ve çözüm önerilerini, bunun yanı sıra çocuklar ve gençler arasında hızla yayılan günümüzün en önemli sağlık sorunlarından birisi olan obeziteye karşı dengeli ve sağlıklı beslenme ile ilgili bilimsel ve toplumsal bilgileri; ayrıca diğer sosyal sorumluluk projelerini, devletin resmî kurumları ve yetkilileri ile paylaşmaya devam ediyor. Günümüzün gerek ekonomik gerekse sosyal yapısıyla ilgili olan bilgi birikimlerini, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşlarında gerçekleştirdiği söyleşi ve etkinliklerde, dergi ve gazetelerdeki yazılarıyla da devamlı gündemde tutuyor. Türk tarımının sorunlarının tespiti ve çözümü için çalışıyor, verimliliğin iyileştirilmesi adına sürekli katkıda bulunan projelere imza atıyor.
Bu nedenle söylediklerini çok önemsiyorum. Bizim güneşimiz altında yerli tohumlarla yetişen her şey çok lezzetli ve çok değerli. Bu konuya biraz daha eğilmeli, bakliyat kültürümü geliştirmeliyim…