Bu sene az da olsa pozitif bir büyüme görülecek
Bu hafta pek çok ekonomik veri ve raporun yayınlandığı bir hafta oldu. Merkez Bankası’nın Finansal İstikrar Raporu, GSYH rakamları, kasım ayı ihracatı, güven endeksleri, PMI endeksi bunların başlıcaları. Bugün de para politikasının gidişatını belirleyecek olan son dönemlerin en kritik enflasyon verisi açıklanmış olacak.
Yayımlananlar içinde en önemlisi (ve de bir bakıma en bayatı) 3. çeyreğe ilişkin milli gelir rakamlarıydı. Yüzde 6,7 olarak açıklanan büyüme rakamı benim tahminlerimle de tutarlıydı. Üretim tarafına baktığımızda, bu çeyrekte sanayinin yüzde 8,0 büyümüş olduğunu görüyoruz. Bu daha önce yüzde 7,7 olarak açıklanan 3. çeyrek sanayi üretim endeksindeki artışla da tutarlı bir rakam. İnşaatta da 3. çeyrekte bir toparlanma görülüyor, ancak artan faizlerle birlikte bunun çok kısa soluklu olacağını şimdiden söyleyebiliriz. Artan kredi işlemleri ile birlikte bankacılık kesiminin yarattığı katma değer de 2. çeyrekteki yüzde 28 artıştan sonra 3. çeyrekte de yüzde 41 artış göstermiş bulunuyor. Tabii ki, bu sektörün milli gelir içindeki payı düşük olduğu için büyümeye net etkisi de daha düşük.
Harcamalar tarafına baktığımızda ise milli gelirin yüzde 60’ını oluşturan hanehalkı tüketim harcamalarının yüzde 9,2’lik artışla GSYH’yı artıran ana unsur olduğunu görüyoruz. Uzun zaman sonra yatırım harcamalarında görülen yüzde 22,5 artış ise sevindirici. Alt kırımına baktığımızda makine-teçhizat yatırımlarının yüzde 23,5, inşaat yatırımlarının yüzde 14,7 arttığı görülüyor.
Yeni COVID kısıtlamaları devreye girmeden son çeyreğin üçte ikisini tamamladık. Bu nedenle son çeyrekte düşük oranlı da olsa pozitif bir büyüme göreceğiz. Düşük oranlı olmasının bir sebebi de geçen seneden gelen baz etkisi. 2019’un son çeyreğinde büyüme hızımız yüzde 6,4 olmuştu. Son çeyrekte büyüme yüzde 2’ye bile gerilese 2020 büyüme hızımız yüzde 1’e yakın olacak. 2021 ilk çeyreğinde ise devam eden baz etkisi ve
COVID-19 tedbirlerinin artacak olan etkisiyle gene çok düşük bir büyüme oranı görebiliriz.
Önemli bir soru eğer COVID yasakları gevşetilmese, maliye politikası genişletilmese ve yüksek oranlı kredi artışları sağlanmasa, büyüme hızımız ve istihdam düzeyimiz ne olurdu? sorusu olmalı. Tabii ki, bu politikalar aynı zamanda cari açığı, kurlar üzerinde baskıyı ve enflasyonu artırıcı menfi etkilere de sebep oldu. Enflasyondaki artışı görerek faizleri anormal düşük seviyelere çekmek ise zaten başlı başına yanlış bir politikaydı. Ancak bu genişlemeci politikalar uygulanmasaydı büyüme ve istihdam noktasında daha kötü bir yerde olacağımıza da şüphe yok. (Doğru bir analiz için bu dönem ile ilgili kredi ve kamu harcamalarının gelir esnekliği katsayısını hesaplamak gerekiyor.)
Kasım ayına ilişkin dış ticaret rakamları pek umut verici değil. Türk Lirası’ndaki rekor zayıflamaya rağmen hâlâ dış ticaret dengesinde iyileşme sağlayabilmiş değiliz. Bu ay ihracat sadece yüzde 0.9 artabilmiş. İthalat ise yüzde 12 artışla dolu dizgin koşmaya devam ediyor. Esasen cari denge hesabında değil finans hesabında yer alması gereken altın ithalatını ve de mecburi bir kalem olan enerji ithalatını çıkararak hesap yaptığımızda ise bu ay ithalat artışı dudak uçuklatıcı bir yüzde 20 çıkıyor. Maalesef, COVID dolayısıyla ihracatımızda yeteri ivme sağlayamadığımız gibi, kredilerdeki artış ve altın yatırımları sayesinde (ilk 11 ayda altın ithalatımız 23 milyar dolar!), bu sene gene yüksek bir cari açık vereceğiz. Tahminim 36 milyar dolarla milli gelirin yüzde 5’i.
Bugün açıklanacak olan enflasyon rakamı para politikasının seyri açısından oldukça önemli. Piyasa tahminleri yüzde 1,10 civarında. Şahsen bu rakamın yüzde 1,50 ve üstünde gelme ihtimalini yüksek buluyorum. Unutmayalım kısa süreli de olsa bir döviz krizi yaşadık, ve ekonomik aktivitedeki soğuma da henüz yeterli boyutlarda değil. Göreceğiz bakalım!