Bu sefer farklı
Bu yazı kaleme alındığında ABD seçimi devam ediyor. Okunduğu şu sıralarda ise sonuçlar muhtemelen ortaya çıkmış olacak. Üç olasılık var, ya Trump kazanacak, ya Harris kazanacak ya da uzun süre kimin kazandığının netleşmediği daha kaotik bir ortam başlamış olacak. Üçüncü olasılığın sonucunda da er ya da geç adaylardan birisi seçimi kazanmış olarak çıkacak ama muhtemelen ABD tarihinde daha tartışmalı bir dönemde başlamış olacak.
Normal koşullarda ABD başkanlık seçimini kim kazanırsa kazansın ABD’nin ekonomi ve dış politikalarında çok büyük değişim olmayacağını söylemek mümkündü. Fakat geldiğimiz noktada iki adayın sadece ekonomi ve dış politika değil, ABD’yi ilgilendiren birçok meselede farklı noktalarda olduğunu ve dolayısıyla seçim sonuçlarına bağlı olarak da hem ABD’yi hem de dünyayı etkileyecek önemli gelişmelerin olabileceğini düşünmek çok yanlış olmayacaktır.
Harris seçilirse...
Bizi de ilgilendiren boyutuyla ekonomi çerçevesinden bakacak olursak, Harris’in seçilmesi durumunda mevcut eğilimin devam etmesini beklemek, çok radikal bir değişim öngörmemek, bununla birlikte Biden’ın başaramadığı gelir dağılımını ve kamusal hizmetleri iyileştirme yönünde daha fazla adımlar görebiliriz. Jeopolitik riskler mevcut eğiliminde muhtemelen devam edecektir. Hem Rusya -Ukrayna hem de Orta Doğu’da belirsizliklerin sürdüğü bir tablonun nasıl evrileceği tartışmalı olmaya devam edecektir. Bütçe açıklarını azaltmaya yönelik adımlar artabilir, orta vadede enflasyon ve faizler üzerinde baskılar azalabilir. Hem sermaye hareketleri hem de borçlanma maliyetleri açısından gelişmekte olan ülkelerin daha lehine bir tablo oluşabilir.
Trump seçilirse…
Trump’ın seçilmesi durumunda çok daha korumacı, globalleşmenin ivme kaybettiği, bölgeselleşmenin ise daha fazla güçlenme emareleri gösterdiği bir tabloyla karşılaşma ihtimalimiz artacaktır. Trump‘ın Çin’e karşı korumacı eğilimleri ve yaptırımları muhtemelen artacaktır. Trump’ın ABD’ye karşı dış fazla veren tüm ülke ve bölgelere yönelik bir ticaret savaşı’na başlama olasılığını biliyoruz. Bu çerçevede Avrupa birliği Trump‘ın ticaret savaşında yeni ve en büyük hedeflerden birisi olacak gibi görünüyor. NATO’ya karşı daha soğuk durması beklenen Trump‘ın Avrupa’yı hem ekonomik hem güvenlik anlamında etkileyebilecek bir noktaya getirmesi olasıdır. Bunun çok da olumlu yönde olmaması muhtemelen Avrupa Birliği’nin büyüme dinamiklerini olumsuz yönde etkileyecek, Avrupa’da siyasette de yansımaları olacak bir süreci başlatacaktır.
AB olumsuz etkilenir…
AB’nin ticaret savaşı yoluyla büyümesinin olumsuz etkilenmesi, ülkemizin ihracatı ve büyümesi yönünde de baskı oluşturur. Siyaseten zorlu bir süreci yaşama ihtimali olan Avrupa Birliği’nin hem büyüme oranı ve yatırım çekme gücü azalacak hem de karar verme süreçlerindeki yavaşlık Türkiye AB ilişkilerinin netleşmesi önünde bir başka engel oluşturabilecektir.
Trump iş adamı kökenli bir başkan olarak ABD’de görev yaptı. Eğer seçilirse Elon Musk beraber yönetimde iş dünyasının temsilcisi olarak daha da güçlü bir yer edinecektir. Bu gelişmeler ABD’de kurumsal yapının devamlılığı konusundaki tartışmaları muhtemelen arttırmaya aday gözüküyor. Mevcut yapıya daha karşı olan Trump‘ın nasıl bir yeniden yapılanmaya gideceği hem ABD içerisinde hem de dünyada belirsizlikleri arttıracaktır. Bilinemeyen politikalar bilinemeyen sonuçları da getirebilir. Bilinmeyen bilinmeyen denklemi her zaman ekonomi ve finansal piyasalar için daha dalgalı ve risk priminin daha çok fiyatlandığı bir ortamı ifade eder.
Tahvil piyasaları Trump fiyatlaması yaptı
Cumhuriyetçi adaylar genelde daha fazla bütçe açığı verme eğilimindedir, savunma sanayi harcamalarını arttırma ihtimalleri yüksektir. Bu durumun zaten yüksek olan ABD bütçe açıklarını ve kamu borcunu daha da arttırma ihtimali yüksek görünüyor. Bunun enflasyon üzerine etkisi sınırlı da olsa mutlaka görülecektir. Risklerin de arttığı bir ortamda faizlerde yukarı yönlü bir eğilim ortaya çıkar. Aslında ABD 10 yıllık tahvil faizlerinin son 1,5 ayda yukarı yönlü seyri bir anlamda bu fiyatlamayı da yansıtmaktadır. Fed’in beklenenden güçlü faiz indirim hamlesinin hem ekonomiyi hem daha fazla ısıtma hem de enflasyonu yukarı çekme emareleri artmış bulunuyor. Artan risk unsurları, bütçe açıkları ve para politikasının bu duruşu birleştiğinde, tahvil piyasalarının orta ve uzun vadede enflasyon ve risk fiyatlamasını arttırdığını görüyoruz. Bu tablo gelişmekte olan ülkelere sermaye hareketleri ve borçlanma maliyetleri açısından elbette olumsuz ihtimallere işaret etmektedir.
İklim Krizi ve Jeopolitik Riskler
Trump‘ın iklim konusunda da demokratlara göre daha az kaynak ayırma ihtimali, çok acil olan sürdürülebilirlik hedeflerine hem ABD’nin hem dünyanın ulaşması yönünde daha büyük engeller çıkarmaya aday görünüyor. Böylesi bir gelişmenin sadece iklim krizinin yarattığı ekonomik maliyetler değil dünyanın sürdürülebilirliği ve geleceği açısından da ciddi riskler doğurduğu kanaatindeyiz.
Trump‘ın seçilmesi durumunda Rusya Ukrayna Savaşında sakinleşme ihtimali artarken, Orta Doğu‘nun daha büyük karmaşaya içine girme ihtimali de göz ardı edilmemelidir. İran’a karşı çok daha net tavrı olan Trump‘ın İsrail’i daha fazla destekleme olasılığı yüksektir. Çin’e karşı yeni yaptırımlarla gelmesi beklenen ABD’nin ya da Trump‘ın Çin’in Tayvan üzerindeki hamleleri ile karşılaşma olasılığını da unutmamak gerekiyor. Sonuç olarak, jeopolitik risklerin arttığı dünyada büyük oranda bölgemizde yaşanmaya aday bir gelişme ekonomi açısından riskleri arttıran bir tabloda yaratabilir görünüyor.
Bunlar elbette olasılıklar eğer Trump kazanırsa bugün başlıklarla özetlemeye çalıştığımız konuları önümüzdeki haftalarda muhtemelen çok daha detaylı tartışan bir dünya göreceğiz ama özellikle 20 Ocak‘ta başkanlık görevinin başlamasıyla takip eden ilk üç ay yeni başkanın politikaları konusunda piyasalara daha fazla fikir verecektir. Her durumda seçimin sonucunun belli olmadığı bir kilitlenme olmaması senaryosunda, finansal piyasaların yılsonu atağı yaparak kârları cebine koyma ihtimali her şeye rağmen yüksek görünüyor. Fakat yılbaşından itibaren özellikle Trump’ın seçilmesi durumunda risk fiyatlamasının tüm finansal piyasalarda daha fazla gözlemleyebileceği kanaatindeyiz.