Bu seçim Türkiye için milat olsun
Siz bu yazıyı okuduğunuz sırada Türkiye seçimini yapmış olacak. Bu yazı yazıldığı sırada ise seçmen cumhuriyet tarihimizin en kritik seçimlerinden birisi için sandığa gidiyordu. Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu ekonomik sorunları çok yazdık, çizdik. Bu sorunlar acil çözüm bekliyor. Bu kapsamda herkesin seçimlerden farklı beklentileri var. Benim beklentim ise sandıktan çıkacak sonucun Türkiye’deki ekonomik ve siyasi hayatın sürmesinde kilit önem taşıyan kurumları ve kapsayıcı bir kurumsal yapıyı kuracak, geliştirecek ve güçlendirecek bir süreci başlatmasıdır. Çünkü sürdürülebilir refahın vazgeçilmez unsuru “güçlü kurumlar” ve “kapsayıcı kurumsallık”tır.
Daron Acemoğlu ve James A. Robinson’ın bundan 11 yıl önce basılan “Why Nations Fail” ya da Türkçe basımıyla “Ulusların Düşüşü” adlı bir kitabı var. Türkçeye de çevrildi. Okunması gereken kitaplardan biridir. Kitap dünyada açlık sınırının altında yaşam mücadelesi veren 1.3 milyar insanın yoksulluğunun nedenlerini açıklamaya çalışıyor. Farklı ülkelerdeki, farklı coğrafyalardaki insanların refah düzeyleri arasındaki uçurumun kökenlerine bakıyor. Yaklaşık 550 sayfalık kitap bu dramatik farklılığın yanıtını kurumlarda ve kurumsal yapıda buluyor.
İbn Haldun'un dediği gibi “coğrafya kaderdir” ama bu veciz söz ortalama bir Amerikalının ortalama bir Türk vatandaşından 8 kat, Meksikalıdan 7 kat, Peru vatandaşından 10 kat, Mali, Etiyopya ve Sierra Leone gibi çaresiz Afrika ülkelerinin ortalamasından yaklaşık 40 kat daha zengin olmasını açıklayamıyor. Bu çarpıcı farklılığın altında yatan temel neden kurumlar ve kurumsal yapıdır.
Gelişmiş ülkeler, 'kapsayıcı ekonomik kurumlar' sayesinde zengindir. Gelişmiş ülkelerde devlet, özel mülkiyet haklarını garanti ederek ve sözleşme hukukunu uygulayarak insanları yatırım yapmaya ve yenilik yapmaya teşvik eder. Çağdaş eğitim ve gerekli altyapıyı sağlayarak yatırım ve büyümeyi mümkün kılar. Devlet, küçük bir elitin tekelinde olmak yerine, vatandaşları tarafından kontrol edilir. Çoğunluğa hizmet eden kurumları ve yasaları oluşturmak için siyasetteki insanların uymaları gereken demokratik ilkeleri vardır. Zenginlerin yararına çalışmak yerine insanlar için işleyen kurumlar ve yasalar oluşturulmuştur.
Kısacası sadece ekonomide değil tüm alanlarda kapsayıcı kurumlar oluşturulmalı, geliştirilmeli ve güçlendirilmelidir. Bunun zıttı dışlayıcılıktır. Kurumlar yerine kişilerin sözünün geçtiği modellerdir. Kısa vadede sonuç verir gibi görünse de orta ve uzun vadede sadece yoksulluk getirir.
İşte bundan dolayıdır ki; bu seçimde kim kazanırsa kazansın Türkiye’nin bundan sonraki yolu kişilere değil kapsayıcı kurumlara ve ilkelere dayalı bir yol olmalıdır; son yıllarda erozyona uğrayan kurumsal altyapı güçlendirilmelidir.