Bu formül bankaları zorluyor
Koca sektör bir formüle kilitlendi. Öyle bir formül ki tutturamadın mı ciddi cezası var. Formülü koyan BDDK, tutturması gereken bankalar. Diyor ki; Aktif Rasyosu = Krediler + (Menkul Kıymetler x 0,75 ) + ( TCMB Swap x 0,5 ) / TL Mevduat + ( YP Mevduat x 1,25 ). Karmaşık görünebilir ama üç şeyi sağlamaya çalışıyor: 1) Bankalar topladıkları kaynakların üzerinde oturmasınlar, kredi olarak kullandırsınlar; böylece daralan ekonomi canlansın. 2) Kredi vermiyorlarsa Hazine’ye borç versinler; hızla genişleyen kamu açıkları finanse edilebilsin. 3) Topladıkları dövizleri ise TCMB’ye getirsinler; eriyen rezervler güçlensin. Çok net ve nokta atışı hedefler bunlar. BDDK formüldeki her bir kalemi açıklayıp bankalara “tutturun bunu” demiş. Tutturamazlarsa “açıkta kalan tutarın yüzde 5’i ve 500 bin liradan az olmamak üzere para cezası” öngörmüş. Gerçi bankalara gelen her yük eninde sonunda müşterilere ve ekonomiye bir şekilde yansır ama biz yine de “ceza bankaların sorunu” deyip uygulamanın tasarruf sahibine olan etkisine bakalım. Çünkü orada önemli değişimler olabilir.
Bankalar cezadan kaçınmak için ya formülün payında yer alan krediler, menkul kıymetler ve merkez bankası ile yaptıkları swapları artıracaklar ya paydadaki mevduatı azaltacaklar; ya da her ikisini. Zamanın BDDK Başkanı Tevfik Bilgin’in 2004’teki bir açıklamasını hatırladım. Bilgin “Türkiye’de bugüne kadar gerçek bankacılık yapılmamıştır. Gerçek bankacılık şimdi başlıyor. Bugüne kadar Hazine kağıtları ile yapılan bankacılık şimdi reel sektör ile yapılacak. Kağıttan para kazanma dönemi artık bitti “ diyordu. Öyle de oldu. O zaman yüzde 50 dolayında olan kredi/mevduat oranı yüzde 100’ü aştı. BDDK şimdi aktif rasyosu ile bankaları daha fazla kredi vermeye zorluyor ama mevcut koşullarda bunu riskli bulan bankalar formülü tutturmak için reel sektöre değil, Hazine’ye borç vermeye yönelebilirler. Çünkü bankaların borç vermek istediği sağlam bilançolu ve yüksek itibarlı şirketler kriz nedeniyle kredi kullanmak istemiyorlar; kredi kullanmak isteyen zayıf bilançolu ve düşük itibarlılara ise bankalar vermek istemiyor. Kaynakları plase edecek adres olarak geriye Hazine kalıyor. Yani BDDK’nın 2004’te altını kalınca çizdiği “gerçek bankacılık”- tan uzaklaşıyorlar. Bu bilançonun aktif tarafı. Pasifte ise bankaların mevduat iştahı azalıyor. Öyle düşük faiz öneriyorlar ki vadesi gelen mevduat dönmüyor, kapanıyor. Bu da bankaların değil tasarruf sorunu yaşayan ekonominin sorunudur. TL mevduat halkın ana tasarruf aracıdır, istikrar unsurudur. Halkımız tasarruf ettiği her 100 liranın 40-42 lirasını TL mevduatta değerlendirir. Tasarruf sahibi mevduatın enflasyon karşısında kendisini korumadığını düşündüğü anda başka alanlara yönelir. Portföy tercihi değişir. Dövize, altına, borsaya ya da gayrimenkule gider. Hatta para sistemin dışına çıkabilir; cepte ya da evde tutma eğilimi başlar. Bu arada banka bilançoları küçülür, derinleşsin diye uğraştığımız finans sistemi sığlaşabilir. Ekonomi yönetimi böyle bir değişime hazır mı? Değilse uygulamayı kısa süreli tutmakta ve formülde bazı ayarlamalar yapmakta fayda olabilir.