Bu fiyatlama alışkanlığıyla enflasyon zor düşer

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

Bir fincanlık Türk kahvesinin 6 gramlık paketi yaklaşık 2.5 liradan satılıyor. Bu fiyat marketten markete farklılık gösteriyordur ama ortalama düzey bu. Küçücük bir paketten söz ediyorum, dolayısıyla ambalaj gideri ve bağlı olarak fiyat yüksektir. Açık kahve almak isterseniz bir fincan başına maliyet çok daha düşük olacaktır. Açık kahvenin kilosu 350-400 lira arasında değişiyor. Kaldı ki paketi 2.5 liraya denk gelen kahveden iki fincan da çıkabiliyor, eğer kahve çok sert olsun istemiyorsanız.       

Dolayısıyla bir fincan için 4-5 gram kahve fazla fazla yeter. Şu durumda 350 liraya alınacak bir kilogram kahveden 5 gram hesabıyla 200 fincan kahve çıkar. Bölelim 350 lirayı 200 fincana, bir fincanın kahve olarak maliyeti 1.75 liradır, hadi 2 liradır, 2.5 liradır.         

Peki şöyle temiz, çok da lüks olmayan bir mekana, bir pastaneye, kafeteryaya gittiniz ve canınız kahve istedi. En ucuz kahve ne kadar dersiniz?          

Bir kere 50 liranın altında hiç yok. Fiyatın ucu açık; 55 isteyen de var, 60 da var, ötesi de var; var da var...          

Kahve fiyatı örneklerden biri yalnızca.       

Piyasadaki fiyatlama davranışının nasıl bozulduğunu vurgulamak istiyorum, hepsi bu.       

Dışarıda içilen çayın fiyatında da aynı durum var, suyun fiyatında da...        

Yemekler çok mu farklı sanki!          

Fiyatların yüksekliğinden öte göz göre göre yapılan tuhaf uygulamalar.       

Bir örnek vereyim...      

Türkiye’nin her yerinde çok yaygın olan bir pideciye gidin ve yarısı kıymalı, yarısı kuşbaşılı pide isteyin. Canınız ikisinden de tatmak istemiş olabilir. Mantıken ortalama fiyat alınır değil mi, böyle bir uygulama beklemeyin; fiyat kuşbaşılı pide fiyatıdır. Niye, yanıt yok!      

Ya da karışık pide isteyin. Yine aynı uygulama, en pahalı hangisiyle fiyat odur.      

Ne yani aradaki fark “karıştırma” parası mı oluyor?       

Karışık kuruyemiş alın; fiyat en pahalı kalem değilse de ona yakındır.          

Eskiden beri süregelen bu kötü fiyatlandırma tercihine, şimdi artık fahiş fiyatlar eklendi. İşte girişte örneğini verdim; kahve maliyeti 2 lira olan bir fincan kahveyi, 50 liradan, 60 liradan daha aşağıya içemiyorsunuz.         

İpin ucu kaçtı!

Artık bu konu çığırından çıktı, gerçekten çıktı. Fiyatlama davranışı öylesine bozuldu ki, bu durumu maliyet artışlarıyla izah edebilmenin olanağı kalmadı.        

“Bir bardak çay niye 30 lira, bir fincan kahve niye 60 lira” deseniz bahane o kadar çok ki...       

Kira, personel gideri, elektrik, su, deterjan, vergi, akaryakıt; say say bitmez!          

Bunların bir kısmı doğru, hatta belli ölçülerde hepsi doğru da, çıplak maliyeti 2 lira olan bir ürün 25-30 katına satılıyorsa bunun izahı pek yok. Hani mümkün olsa da 60 liraya satılan bir fincan kahvede, 30 liraya satılan bir bardak çayda hangi maliyet ne kadar yer tutuyor, bir döküm görebilsek...

Tabii ki sorun yalnızca kahve ve çay değil. Hem bunların daha ucuza satıldığı yerler de vardır.   

Vurgulamak istediğim, fiyatlama davranışının inanılmaz derecede bozulmuş olması.    

Kim ne fiyat tutturabilirse...

Öyle bir duruma geldik.

Üzüm üzüme baka baka!

O klasik söze uygun bir durum yaşıyoruz; üzüm üzüme baka baka kararın misali herkes birbirine bakarak, “O zam yapıyorsa ben niye yapmayayım” diye düşünüyor.         

Fiyatların sürekli artması ve artacağına olan beklentinin kemikleşmesi zam yapmayı da neredeyse haklı kılıyor. Daha kötüsü zamlara muhatap olanlar da artık bu duruma pek şaşırmıyor. Hatta onlar da bu zamları yapanları destekler şekilde “Neye zam gelmiyor ki” yaklaşımı sergilemeye başlıyor.         

Zam masum, zam yapan masum; ama ortada “suçlu” yok! 

Bu zamların ve fiyat artışlarının ceremesini de en çok ancak emeğini satan ve onun da fiyatını belirleme olanağı bulunmayan sabit gelirliler çekiyor. İşçi olsun, memur olsun, fark etmiyor. Hele emeklilerin durumunu hiç sormayın.       

En küçük esnaf bile maliyeti bir şekilde yansıtabilme olanağına sahip. Ama sabit gelirli bu zincirde son halka. Bu kesim kendisine ne kadar zam verilirse onunla yetinmek durumunda. Kaldı ki zam adı altında yapılan iyileştirme de daha çok enflasyon farkından ibaret. Reel bir artış söz konusu değil.           

İşimiz zor

Dönem olur koşullar bir anda bozulabilir; örneğin yanlış bir politika uygulanır, kur artar ya da dünya ekonomisinde kriz olur ve fiyatlar bir dönem için hızla tırmanabilir. Bu tür dönemler yaşadık. Geçici bir durumdur bu.        

Sonra her şey yavaş yavaş normale döner. Çünkü fiyatlar değişmiş ama davranışlar pek değişikliğe uğramamıştır.    

Şimdi ise çok uzun soluklu olacak bir olumsuzluk içindeyiz. Beklentiler bozuldu, fiyatlama davranışı değişti, her gün herkesin zam yapmasının normal karşılandığı bir döneme girdik. Biraz önce de dedim ya, kimse kimsenin zammını şaşırtıcı bulmuyor, kanıksandı bu durum.         

Ocak ayı çok önemli      

Ekonomi yönetimi istediği kadar enflasyonla mücadelede başarılı olunduğu tezini işlemeye çalışsın, buna zaten sabit fikirli bir kesim dışında kimsenin inandığı yok.       

Hele şu ocak ayı enflasyonu... Çift haneyi zorlaması beklenen enflasyon açıklandıktan sonra fiyatlama davranışı daha da bozulacak gibi görünüyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
ALAATTİN AKTAŞ YAZDI 13 Kasım 2024