Bu düzenleme sıkıntı yaratabilir
Enflasyon son 25 yılın zirvesinde seyretmesine rağmen geçen hafta politika faizini sürpriz bir şekilde bir puan daha indiren Merkez Bankası, hafta sonunda kredi büyümesine ve ticari kredilerde uygulanan faiz oranlarına yönelik düzenleme yaptı. Atılan adımın finansal istikrarı güçlendirme yolunda bir adım olduğu açıklandı ama düzenlemenin yeni sıkıntılara yol açma riski var.
Düzenleme “Yabancı Para Yükümlülükler için Türk Lirası Cinsinden Menkul Kıymet Tesisi Hakkıında Tebliğ’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ” başlığı ile Cumartesi günü Resmi Gazete’de yayınlandı. Merak edenler Resmi Gazete’den ya da TCMB internet sitesinden detaylara ulaşabilirler. Ancak benim anladığım kadarıyla Merkez Bankası özetle bankalara diyor ki:
- Ticari kredileri belirlediğim oranlardan daha yüksek faizle verirseniz hayatınızı zorlaştırırım. (Burada yüzde 22.85 ve 29.38 gibi eşik ortaya çıkıyor. Yüzde 22.85 TCMB’nin makul seviyesi, 22.85- 29.38 arası rahatsızlık bölgesi ve 29.38 ise kırmızıçizgisi olarak değerlendirilebilir.)
- Eğer faiz yüksek kalacaksa bankaları devlet iç borçlanma senedi almaya zorlarım ve böylece hazinenin eli rahatlar, hazine faizleri yumuşar. (Faizi yüzde 22,85’i aşan krediler için kredi tutarının yüzde 20’si, yüzde 29,38’i aşan krediler için kredi tutarının yüzde 90’ı kadar menkul kıymet tesis edilecek.)
- Sadece faizden değil kredi miktarının hızlı artmasından da rahatsızım. Hem miktarı kısıtlamak hem de Hazine’nin elinin rahatlaması için son 5 ayda yüzde 10 kredi büyümesini aşanlar aşılan miktar kadar menkul kıymet tutacaklar. Nisanda açıklanan zorunlu karşılığa tabi krediler için uygulanan zorunlu karşılık yerine de kredinin yüzde 30’u kadar menkul tesis edilecek.
- Politika ve mevduat faizleri ile ticari kredi faizi arasındaki makastan rahatsızım. Bu makası daraltmak istiyorum. (Nitekim geçen haftaki PPK açıklamasında da “son dönemde belirgin şekilde açılan politika- kredi faizi makasının parasal aktarımın etkinliğini azalttığı”ndan bahsedilmişti. denilmişti.)
Bence Merkez Bankası’nın mesajları oldukça net. Ancak bu uygulama sıkıntı yaratır; ekonomide yavaşlamaya ve istihdamda daralmaya neden olabilir. Merkez Bankası açıklamasında “finansal istikrarın desteklenmesi ve parasal aktarım mekanizmasının güçlendirilmesi” amacından bahsediliyor ama bu düzenleme ile finansal istikrarın güçlendirilebileceğini öngörmekte zorlanıyorum.
■ Uygulama ile bankacılık sistemine ciddi bir yük getiriliyor. Bankacılık sisteminin karlarının düşmesi ve banka hissedarlarının daha düşük kar payı alması bizlerin değil onların sorundur. Ancak geçmiş deneyimlerimizden öğrendiğimiz kadarıyla tasarrufu olan kişi ve kuruluşlar ile kredi ihtiyacı olanlar arasında aracılık yapan bankalara getirilen yükler, nihai olarak eninde sonunda tüm müşterilere yansıtılmaktadır. 1990’larda böyle oldu, 2000’lerde de böyle oldu, bundan sonra da böyle olmaya devam edecektir. Ayrıca bankacılık sisteminde ortaya çıkacak bir ek sermayelendirme ihtiyacı geçmişte de örneğini gördüğümüz gibi yine tüm ekonomiyi zora sokabilecektir. Bankacılık sisteminin sermaye yeterliliğinin ve özkaynak yapısının güçlendirilmesi 2001 reform programının önemli bir parçasıydı ve çok ciddi ilerlemeler kaydedilmişti. Bu noktaya dikkat edilmeli, sistemin sermaye yapısı güçlü tutulmalıdır.
■ Son uygulamalar ile kredilere bir anlamda miktar kısıtlaması getirilmişti. Hafta sonu yapılan düzenleme ile ayrıca faiz marjı da TCMB tarafından belirlenmektedir. Merkez Bankası bankalar “ben sana yüzde 16.3 ile kaynak veriyorum. Sen bunu 6 puan marjla en fazla yüzde 22.9 ile ver” diyor.
■ Bankaların kredi miktarının yüzde 20’si ya da ya da yüzde 90’ı kadar devlet iç borçlanma senedi almaya zorlanması bankalar açısından vade riski üstlenmek demektir. Bankalar 3 ay vade ile topladıkları mevduatı 10 yıl vadeli hazine kağıtlarında plase edeceklerdir. Bu bankacılık kanunu ile çelişiyor çünkü bu kanun bankaların kur riskine ve vade riskine dikkat etmelerini öğütlüyor.
■ Bu uygulama nedeniyle bankaların kredi vermekten imtina ettiklerini görebiliriz. Bankalar yüzde 10’un üzerinde kredi büyütmemek için dönen kredileri yenilemekten kaçınabilirler. Daha az sayıda firmaya kredi verilmesi gibi bir sonuç yaratabilir. Yüksek faizle daha az sayıda kredi verip kalan imkanlarını devlet iç borçlanma senetlerine plase etmek isteyebilirler. Bu durumda bankalardan kredi alamayan şirketler ellerinde bozabilecekleri döviz varsa bozarak TL ihtiyaçlarını karşılama yoluna gidebilirler ancak döviz bozma imkanı olmayanlar zorlanabilirler.
Kısacası, Merkez Bankası bankalardan kredi hacimlerini arttırmamalarını ve ama kredi faizlerini düşük tutmalarını istiyor. Zor bir durum. Bir yandan da Hazine’nin borçlanma imkanının artmasına katkıda bulunmak istiyor. Geçen haftaki PPK duyurusunda “parasal aktarım mekanizmasının etkinliğini desteklemek üzere, makro ihtiyati politika setinin daha da güçlendirileceği” ve “değerlendirme süreçleri tamamlanan kredi, teminat ve likidite politika adımlarının” da kullanılmaya devam edileceği açıklanmıştı. Dolayısıyla bu amaçlar doğrultusunda bu tip yeni düzenlemelere hazırlıklı olmak gerekir.