Bu dünyadan bir Gordon Moore geçti
Akşam gelen telefon
Genç adam yorgun geçen bir işgünü sonunda evinde idi. Bir yaşındaki oğlunu kucağına almış, karısı Betty’nin akşam yemeğini hazırlamasını bekliyordu. Telefonu çaldı. Bu şehirlerarası, hatta eyaletler arası bir bağlantı idi. Telefonunun ucundaki kararlı ses “Ben, Shockley” diye söze başladı. Genç adam kulaklarına inanamadı. Bu, sanki tanrılar katından bir telefondu. Çünkü telefonun öbür ucundaki kişi, William Bradford Shockley, o dönemin bilim dünyasında bir süper yıldız idi. Dönemin en önde gelen katı-durum (solid-state) fizikçilerinden birisi idi. Elektronik dünyasında çığır açan transistörü (transistor) icat eden grubun içinden bir mucitti. Yakında Nobel ödülü alacaktı. Ve Shockley, genç adama bir iş teklif ediyordu. California’nın bir küçük şehrinde, Mountain View’deki bir yeni girişimden söz ediyordu. En iyi, en parlak genç bilim insanlarını işe alacaktı. Burada transistör daha da geliştirilecek ve silikon bazlı bir versiyonunun seri imalatı yapılacaktı. Savunma sanayinin bu ürüne olan ihtiyacına inanıyordu. Bu isteğini yerine getirebilmek için seçkinler grubunda yetkin bir kimyacıya da ihtiyacı vardı. Dr. Shockley, genç adamın California’daki bir nükleer silah laboratuvarından gelen iş teklifini reddettiğini biliyordu. Bu genç bilim adamına sordu: Bu silikon bazlı transistör imalatı yarışında yer almak ister misin?
Genç adama bu teklif cazip geldi. İki yıldır çalıştığı, Doğu yakasındaki bu işinden ve kariyerinin gidişatından memnun değildi. Mountain View, hem kendi hem de karısının ailesinin bulunduğu yere yakındı. Shockley ile görüşmek üzere anlaştılar. Telefonu kapatır kapatmaz karısı Betty’ye teklifi anlattı ve “Yeni bir pencere açılıyor” dedi. Betty “O zaman hemen harekete geçelim” diye cevap verdi. Bu telefon görüşmesi gününden üç ay sonra Shockley için çalışmaya başlamıştı.
Bu genç adam, elektronik dünyasının “Moore Kanunu”nun (Moore’s Law) yaratıcısı ve Intel’in kurucularından Gordon Moore idi. Geçen hafta 94 yaşında hayata gözlerini yumdu.
Kimya seti ile başlayan tutku
Gordon Moore, San Francisco’da doğmuş ve Pescadero’de büyümüş. Pescadero, sakinleri tarım ve hayvancılık ile uğraşan küçük bir kasaba. Babası orada şerif olarak çalışırmış; annesi de bir küçük market işletirmiş. Moore’un kimyaya olan ilgisi daha çocuklukta başlamış. Komşusunun çocuğunda bir kimya seti görmüş. Kimya seti (Chemical Set), ufak şişeler içinde değişik kimyasal maddelerin bulunduğu bir set. “Kimya seti” ilgisini çekmiş. Ona da bu setten almışlar. Ve evlerinin bahçesindeki küçük laboratuvarında bu maddelerle oynamış. O dönemde de değişik kimyasal maddeler ısmarlanabiliyor ve posta ile eve kadar gelebiliyormuş. Meraklı çocuk Gordon bu maddelerle küçük bir dinamit bile yapıp patlatmış.
Öğrenim
Küçük yaşta uyanan bu kimya tutkusu Gordon Moore’a üniversitede de kimya dalını seçtirmiş. San José State University’de iki yıl okuduktan sonra University of California, Berkeley’e transfer olmuş ve buradan 1950 yılında kimya dalında lisans diploması (B.S.) ile mezun olmuş. O yıl hemen California Institute of Technology’nin yüksek lisans programına girmiş. Buradan da 1954 yılında kimya dalında doktora derecesini almış. Mezuniyetinden sonra 1953-1956 yılları arasında Johns Hopkins Üniversitesi’nde Uygulamalı Fizik Laboratuvarı’nda doktora-sonrası (post-doctoral) araştırmasını yapmış. İşte William Shockley’den telefon geldiğinde bu işte çalışıyormuş.
Shockley Semiconductor Laboratory
Transistörün mucidi William Shockley, 1954-1955 yılları arasında Stanford Üniversitesi’nde konuk öğretim üyesi olarak bulunuyormuş. İşte o dönemde gelişmiş transistör ve “Shockley diyotları”nı seri üretecek bir şirket kurmaya karar vermiş. Bir başarısız denemeden sonra William Shockley, Beckman Instruments çatısı altında Shockley Semiconductor Laboratory’unu kurarak çalışmaya başlamış.
Bu laboratuvarda Gordon Moore’un da içinde bulunduğu çok değerli bir beyin takımı yer almış. O dönemin elektronik dünyasının pirlerinden, Nobel Ödüllü William Shockley ne kadar iyi bilim adamı, araştırmacı ve öğretim üyesi ise o denli de kötü, otoriter ve sevilmeyen bir yönetici imiş. Shockley’nin zamanla psikolojik sorunları gelişmiş. Kimseye güvenemez olmuş. Şirket telefonlarından yapılan bütün görüşmeleri kayıt altına aldırmış. Çalışanların çıkardığı raporları Bell Laboratuvarları’na yollayarak doğrulatmaya başlamış. Bardağı taşıran son damla, tüm şirket çalışanlarını “Yalan Makinesi”ne sokmaya çalışması olmuş. Ama kimse bunu kabul etmemiş.
Sonunda içinde Gordon Moore’un da bulunduğu sekiz kişi 1957 yılında Shockley’den ayrılarak kendi şirketlerini, Fairchild Semiconductor Corporation, kurmuşlar. Bu grubun isim babalığını(!) Shockley yapmış. Onlara “Hain Sekiz”(Traitorous Eight) adını takmış.
Fairchild Semiconductor Laboratory
Sherman Mills Fairchild, bir Amerikan işadamı ve yatırımcıdır. "Fairchild Aviation", "Fairchild Industries", and "Fairchild Camera and Instrument" olmak üzere 70 şirket kurmuştur. Sherman Fairchild, elektroniğin geleceğini görerek bu sekiz genci destekledi ve Fairchild Semiconductor Incorporated kuruldu. Bu şirketin sermayesi için Hain Sekiz’in her biri 500 dolar, Sherman Fairchild ise 1,3 Milyon dolar koymuş. Gordon Moore bu olayla ilgili olarak şöyle demiş: “Ben öğretim üyesi olmayı istiyordum, olmadı; girişimci oldum. Ama kaza ile girişimci oldum“
Fairchild Semiconductor, "entegre devreler” (Integrated circuits) alannda öncü oldu.
Moore Kanunu
Gordon Moore, Fairchild Semiconductor’da “Araştırma ve Geliştirme Direktörü” olarak çalışırken 1965 yılında Electronics Dergisi ondan bir makale istemiş. Makalede yarı-iletken bileşenler sektöründe gelecek 10 yıl içinde neler yaşanacağını tahmin etmesini istemişler. Moore, yoğun olarak yerleştirilmiş bir entegre devrede olan bileşenlerin sayısının her yıl ikiye katlandığını gözlemlemişti. Bunu 19 Nisan 1965 yılında Electronics Dergisi’nde yayınlanan makalesinde belirtti. Daha sonra 1975 yılında bu ikiye katlanmanın her iki yılda bir olacağı biçimde güncelledi. Başka bir deyişle:“Bir entegre devrede kullanılan transistörlerin sayısı her iki yılda bir ikiye katlanacaktır.” Buna literatürde Moore Kanunu (Moore’s Law) denir. Teknoloji firmaları ürün stratejilerini geliştirirken bu kanundan yararlandılar.
Bu kanunun sonucu olarak Moore daha sonraları iki öngörüde daha bulundu. Gelişen teknoloji ile birlikte bilgisayar imal etmek gittikçe daha maliyetli olacak. Ancak o kadar çok bilgisayar satılacak ki, bir bilgisayara düşen maliyet azalacağından tüketicinin bilgisayara ödeyeceği para gittikçe azalacak.
Intel
MIT’den fizik doktoralı Robert Noyce da “Hain Sekiz”den biri idi. Robert Noyes ve Gordon Moore, Fairchild Semiconductor’dan ayrılarak 1968 yılında NM Electronics’i kurdular. Daha sonra isim “Intel” oldu. Bu ikili, dönemin en cesur ve yaratıcı beyinlerini Intel’de topladılar; örneğin, Andrew Grove. Grove, 1956 yılındaki kalkışma sırasında 20 yaşında Macaristan’dan kaçarak Amerika’ya göç etmişti. City College of New York’tan 1960 yılında kimya mühendisi olarak mezun olmuş ve 1963 yılında da “University of California, Berkeley” den kimya mühendisliği doktorasını almıştı.
Intel’deki bu grup entegre devrelerde tırnak inceliğindeki silikon çipleri kullandı. Bu silikon levhaların özü, bolluğu simgelemekte kullanılan bir malzemeden, kumdan geliyordu. Bilgisayarların beyni olan bu silikon mikroişlemciler sayesinde Amerikan üreticileri veri işleme konusunda Japon rakiplerinden liderliği aldı. Doksanlı yılların ortalarına gelindiğinde dünyada üretilen bilgisayarların %80’inde Intel’in mikroişlemcileri vardı.
Bütün bunlar Gordon Moore’un liderliği altında gerçekleşti. Moore, 1975-1987 yılları arasında CEO idi ve 1997 yılına kadar da Yönetim Kurulu Başkanı olarak çalıştı.
Hayırsever Moorelar
Gordon Moore’un kişisel varlığı, Şubat 2023 tarihinde 7 milyar dolar olarak belirtilmekte. Ancak hayatı boyunca gösterişten uzak yaşamış.
Varlığı artınca Gordon Moore hayır işlerine dönmüş. Kendi ve karısı adına 2001 yılında bir vakıf (The Gordon and Betty Moore Foundation) kurmuş.İlk iş olarak doktorasını aldığı Caltech’e 600 milyon dolar bağışlamış. Bu bağış, bir öğretim kuruma yapılan bağışlarda dönemin en büyüğü imiş. Vakfın varlığı şu anda 8 milyarı aşmış durumda. Ve vakıf kurulduğu günden bu yana 5 milyar doların üstünde bağış yapmış.
Bir kaç ilginç nokta daha
Dünya uygarlığına çok önemli katkısı olan birisinin dünyamızdan ayrılması nedeniyle bu yazıyı yazdım. Moore Kanununu biliyordum, ancak Gordon Moore hakkında fazla bilgim yoktu. Bu yazım için araştırırken ilginç noktalara rastladım ve bir kısmını yukarıda paylaştım. Yazıyı bitirirken aşağıdakileri de paylaşmadan edemedim.
İlk başvurduğu işlerden birisi Dow Chemical şirketi imiş. Başvurduğu iş, bir yöneticilik pozisyonu imiş. Seçme işleminin bir parçası olarak onu bir psikoloğa yollamışlar. Psikoloğun değerledirmesi şöyle olmuş: “Teknik olarak OK. Ancak hiçbir şeyi yönetemez”. Ama gördük ki, onun yönetimindeki Intel ne başarılara imza atmış. O üretimler sayesinde yaratıcı zekanın sembolü sayılan bir yere Silicon Valley adı verilmiş. Demek ki, testler her zaman doğruyu göstermiyor.
Dr. Noyce ve Dr.Moore firmalarını (Intel) kurup projelerini destekleyecek finansal kaynak ararken çok genel bir iş planı yazmışlar ve şöyle demişler “ Silikon ile çalışacağız ve ilginç ürünler yapacağız”. Ve 1968 yılında 2,5 milyon dolar toplamayı başarmışlar. Demek ki, bu parayı verenler söylenene değil, söyleyenlere bakarak değerlendirmelerini yapmışlar.
Bunca başarı arasında kaçırdığı en büyük fırsat olarak da Moore, kişisel bilgisayar üretimine girmemeyi belirtmiş. Intel’in 4000 serisi bilgisayar alanında bir devrim niteliğinde imiş. Daha Apple ortalıkta yokken Intel’de çalışan bir mühendis evler için bilgisayar üretebileceklerini söylemiş. Moore şöyle demiş: “Kimin evde bir bilgisayara ihtiyacı olacak ki!”. Demek ki, beşer şaşar.
Son söz
Gordon Moore öldü ama kullandığımız her elektronik aygıtta onun izleri yaşayacak..