Bu büyüme ne demek mi?

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

✔ Büyüme özünde üretim demekse, çok üretim de arz artışı sayesinde düşük fiyat artışı anlamına geliyorsa, enflasyonumuz niye yüksek?

✔ Aynı şekilde yüksek büyümeyi sağlayan üretimi nasıl oldu da çalışan sayısı azalırken gerçekleştirebildik?

✔ Bizim büyümemiz eşeği kaybedip bulmaya benziyor. Üstelik garibanın bir ayağı da aksıyor.

Türkiye ekonomisi yılın ilk çeyreğinde yüzde 7 büyüdü ya, tahmin edileceği gibi havamızdan geçilmiyor:

“Şu ülkeler arasında birinciyiz, dünyada bilmem kaçıncıyız...”

Büyüdük büyüdük de geldiğimiz düzey neresi? Bu da önemli değil mi...

Daha önce de birkaç kez verdiğimiz bir örnek var. Diyelim Hakkari’ye gelen turist sayısı yüzde 100, Antalya’ya gelen turist sayısı yüzde 10 artmış. Hakkari övünüyor, “Turist sayısı artışında birinciyiz” diye. Görünürde haklılar da. Ama sayıların ayrıntısına bakmak gerek. Hakkari’ye gelenlerin sayısı 50’den 100’e çıkmış; Antalya’ya gelen turist sayısı ise 1 milyondan 1.1 milyona. Oranlar yönüyle Hakkari ne kadar övünse az; iyi de bir tarafta 50 kişi artış var, diğer tarafta 100 bin kişi. Haydi oranları da göz ardı edelim; bir tarafın turist sayısı 100 olmuş, diğerininki 1.1 milyon. Yan yana bile getirilemez, birlikte düşünülemez, kıyaslanamaz sayılar...

Bizim büyüme kıyaslamalarımız da biraz bu turist sayısı benzetmesini andırıyor. İlk çeyrekte yüzde 7 büyüdük, ikinci çeyrekte yüzde 25 dolayında büyüyeceğiz; yani muhteşem bir ekonomik performans sergiliyoruz.

Yaratılan katma değer tüm vatandaşlar arasında tabii ki eşit bir şekilde bölünemez, bu mümkün değil; ama öyle olduğu varsayımıyla yapılan hesaplama bize kişi başına geliri gösteriyor. Hala 8 bin 500 dolar civarında bir kişi başına gelirimiz var. (Çeyrek bazında nüfus bilinemediği için kişi başına gelir de tam hesaplanamıyor, o yüzden civarında diyoruz) Üstelik yaklaşık yirmi yıl önce 3 bin-4 bin dolar olan kişi başına geliri 2013 ve 2014 yıllarında 12 bin doların üstüne taşımış, sonra tekrar 8-9 bin dolar arasına sıkışmışız.

“Onlardan daha hızlı büyüdük” dediğimiz gelişmiş ülkelerde kişi başına gelir 40 bin, 50 bin dolar düzeyinde. Yani bizim bu ülkeleri yakalayabilmek için daha gidecek o kadar çok yolumuz var ki...

Bu arada merak da etmiyor değiliz; “Büyümede rekor kırdık” dediğimizde kişi başına geliri 40-50 bin dolar civarında olan ülkeler "Biz niye bu kadar
hızlı büyüyemiyoruz” diyerek acaba bizi kıskanıyorlar mıdır!

Kaybedileni bulup sevinmek...

Başlıktaki sorumuza dönelim yeniden: “Bu büyüme ne demek?”

Bu soruya herkes kendine göre farklı farklı yanıtlar verebilir elbette.

Ama verilecek bu yanıtların ortak yanı herhalde şu olacaktır:

“Bu büyüme, kaybedilmişin tam olmamakla birlikte yerine konulmasından ibarettir.”

Şu bir yılı aşkın süreye bir bakın!

İnsanlar varlıklarını kaybetti; iş yapamayan işletmeler tümüyle batmamak için uğraş verdi, direndi; insanlar evlerini, arabalarını sattı.

Kapanan işyerleri yüzünden milyonlarca insan işini yitirdi; insanların ruh sağlığı bozuldu.

Bu dönemden karlı çıkan istisnai bazı işkolları dışında geliri, refahı azalmayan, yaşam kalitesi düşmeyen var mı?

Kaybettiğimiz eşeği bulduk, şimdi mutluyuz; ama garibanın bir ayağı aksıyor ve belli ki canı yanıyor. Biz de bu durumu üzülelim mi, sevinelim mi pek bilemeden çaresizce izliyoruz.

BU NASIL BİR BÜYÜME!

GSYH, yani gayri safi yurtiçi hasıla özünde üretim demek. Üretiyor ve bir katma değer yaratıyorsunuz. GSYH başka yöntemlerle de ölçülüyor elbette ama temel olan üretim.

Üreteceksiniz, hasılanız büyüyecek, elde edilecek bu hasıla vatandaşa olabildiğince eşit yansıyacak, topyekun bir kalkınmışlık ve refah olacak. İdeal bu!

Çok üretirseniz bolluk olur dolayısıyla fiyatlar fazla artmaz.

Çok üretmek için çok sayıda çalışana ihtiyaç duyulur, işsizlik yüksek olmaz.

Türkiye’deki tabloya bakalım şimdi...

Fiyatlar artıyor mu, hem de nasıl!

İşsizlik aşağı gidiyor mu, nerede!

Peki ne anladık biz bu büyümeden?

Nisandan nisana son bir yıldaki tüketici fiyat artışı yüzde 17, üretici fiyat artışı yüzde 35 düzeyinde. Büyümede çok gerimizde kalan ülkeler var ya, enflasyonda da onları çok geride bırakmış durumdayız; ama hem onlar zaten bu konuda kimseyle yarış halinde değil, olamazlar da.

TÜİK’in atıl işgücü oranı diye adlandırdığı bir anlamda geniş işsizliği gösteren oran geçen yılın ilk çeyreğinde yüzde 22’lerdeyken bu yıl yüzde 28’lere yükselmiş. Yani hem daha çok üretmiş ve milli hasılamızı büyütmüşüz ama bunu daha az istihdamla yapmışız. Ne yani verimliliğimiz mi artmış?

Diğer yandan 24 yaşından küçük üniversite mezunu her 100 gencin 37’si işsiz geziyor.

Ama neyse ki ilk çeyrekte yüzde 7 büyüdük de yüreklerimize su serpildi!

Hele siz 1 Eylül’de yaşayacağımız ferahlamayı ve o zamanki şenlikler görün! O gün, “Dünya büyüme görsün” diye hep birlikte haykıracağız...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar