Bu 3 politika fiyat istikrarı odaklı değilse enflasyon niye düşsün ki?
TÜİK’in dün açıkladığı resmi Nisan ayı rakamlarına göre yıllık enflasyon bir önceki aya göre yedi puan geriledi ve yüzde 43.8’e indi. Yetkililer düşüşün önümüzdeki dönemde de devam edeceğini söylüyorlar ama fiyat istikrarına odaklı uygulanan bir politika yoksa enflasyonun kalıcı bir şekilde düşüş eğilimine girmesine beklemek doğru bir beklenti olmaz. Nitekim fiyatlar hala aylık bazda yüzde 2.4 gibi küresel ortalamanın oldukça üzerinde bir hızda artarken, yıllık enflasyon da düşüşe rağmen hala çok yüksek seviyelerde bulunuyor.
Türkiye ekonomisinde enflasyonda düşüşe yönelik bir uygulama son dönemde, hatta 2021 ortasından bu yana olmadı. Bir tek, kurun son aylarda Merkez Bankası zoru ile baskı altında tutulmuş olması enflasyonu etkilemiş olabilir; o kadar. Bunun dışında enflasyonda son aylarda görülen hareket çok büyük ölçüde baz etkisinden kaynaklanıyor. Yani geçen yılın aynı ayında aylık enflasyon çok yüksek çıktığı için bu yılın yüksek enflasyonu geçen yılın çok yükseğinin yanında göreli olarak düşük kalmış ve enflasyon aritmetik olarak gerilemiş. Yoksa enflasyonun kalıcı bir şekilde düştüğü falan yok. Çünkü düşmesi için atılan bir adım, uygulanan bir politika yok.
Her ne kadar TCMB kanunun 4’üncü maddesine göre “TCMB, finansal sistemde istikrarı sağlayıcı ve para ve döviz piyasaları ile ilgili düzenleyici tedbirleri almakla görevli” olsa da enflasyon ile mücadele Merkez Bankası’nın tek başına yapabileceği bir şey değildir. Fiyat istikrarının sağlanması için başvurulması gereken üç temel politika vardır.
· Bunlardan birincisi Merkez Bankası’nın uyguladığı para ve kur politikasıdır. Bunun enflasyonun düşürülmesine odaklı bir politika olması gerekir ama bizde 2021 ortasından bu yana gevşek tutulmaktadır. Kitaba göre “kısa vadeli faiz
oranlarını para politikası aracı olarak kullanan merkez bankalarının faiz kararları ekonomiyi temel olarak beklentiler, faiz, varlık fiyatları ve döviz kuru kanallarıyla etkilemekte, bu süreç toplam talebi, dolayısıyla da ekonomik aktivite ve enflasyonu etkilemektedir.” Oysa bizde, Merkez Bankası faizi uzun bir süredir “çok düşük” tutmakta ve ciddi bir “negatif reel faiz” yaratmaktadır. Faizin böylesine negatif olduğu, yani enflasyonun çok altında tutulduğu bir uygulamanın enflasyonu aşağı çekici etki yapması mümkün değildir. Zaten yapmıyor. Son aylarda kurun baskılanması ve TL’nin değerli tutulmaya çalışılmasının enflasyonun aşağıya gelmesinde sınırlı bir etkisi olmuş olabilir.
· Bakılması gereken ikinci unsur ise maliye politikasıdır. Bu alanda da seçime giderken, özellikle Aralık ayından bu yana, belirgin bir gevşeme görülüyor. Oysa sıkı bir maliye politikası uygulayarak faiz dışı fazlanın artırılması fiyat istikrarına katkıda bulunur. Ama biz de gelişmeler tersi yönde oldu. Dolayısıyla maliye politikasının da enflasyonla mücadeleye yardımcı olduğunu söylemek mümkün değildir.
· Enflasyonu etkileyen üçüncü ayak ise gelirler politikasıdır. Burada açıklanan resmi enflasyon hedefi ile uyumlu bir gelirler politikası uygulanıp uygulanmadığına bakılır. Bizde ise seçime giderken uygulanan seçim ekonomisinin bir parçası olarak yüksek oranlı ücret artışları yapılmıştır. Dolayısıyla gelirler politikası enflasyonu aşağı çekici değil, fiyat istikrarını bozucu yönde etki yapmıştır. Yapılan ücret artışları ise kısa vadede ücretlileri sevindirse de orta ve uzun vadede yüksek enflasyon karşısında erimekte ve etkisini kaybetmektedir.
Dolayısıyla fiyat istikrarına yönelik herhangi bir politika izlenmemişken enflasyonun kalıcı ve bir trendin parçası ile düşmesini beklemek yersizdir.