BRICS+ ile ilgili en büyük muamma oluşumun nereye evrileceği

Burak ÖNDER
Burak ÖNDER İhracatçının Penceresi

Geçtiğimiz hafta yazımızın birinci kısmında BRICS+ oluşumunu tabiri caizse temellendirmeye çalışmıştık. BRIC, BRICS ve BRICS+ genişleme sürecini, kurulma amacını, ekonomik büyüklüğünü, Yeni Kalkınma Bankası’nı, yapısal sorunlarını ve ülkemizin üyeliğiyle ilgili verdiği mesajları kavramayı ve anlamayı hedeflemiştik. Bu hafta da ülkemizin BRICS+’ya üyeliği durumunda ihracatımıza muhtemel etkilerini anlatmaya çalışacağım.

Bana sorarsanız BRICS+ ile ilgili en büyük muamma oluşumun nereye evrileceği. Kendini öncelikli olarak ekonomik bir platform olarak açıklasa da ekonomik bir platform olarak nereye evrileceği çok önemli. BRICS+ kendi içinde bir STA modeliyle gümrüksüz bir oluşum mu olacak, ortak para birimine mi geçecek yoksa kendi para birimleriyle ticaret mi yapacaklar bunlar hala cevap bekleyen sorular.

Hali hazırda BRICS+ oluşumu ekonomik açıdan bilinmeyen bir denklem. Bu nedenle de yorumlarımla “iki kere iki dört eder’’ demeyeceğim. Bir üretici ve ihracatçı olarak kendi küçük penceremden, süreci biraz geçmişten alıp muhtemel senaryolara göre ülkemizin ihracatına muhtemel etkilerini anlatmaya çalışacağım.

Bunu yaparken kendime bir şerh koymak da isterim. Tabi ki BRICS+ konusu bir ekosistem dahilinde ve farklı disiplinlerle incelenmesi gereken bir konu. Konunun ekonomik yönleri olsa da jeopolitik ve güvenlik konuları da en az ekonomik bakış açısı kadar önemli.

 

Türkiye’nin BRICS+ üyeliği haberlerine AB’den ilk tepki

Bloomberg’in “Türkiye'nin BRICS'e üyelik için başvurdu’’ haberinin akabinde, AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik “Süreç devam ediyor, somut gelişme olursa paylaşırız” cevabını verdi. Ben bu yazımı hazırlarken de; Rusya Devlet Başkan Yardımcısı Uşakov resmî açıklama yaparak Türkiye’nin BRICS'e tam üyelik başvurusu yaptığı haberini dünya kamuoyuyla paylaştı.

Akabindeyse Türkiye'nin BRICS+'ya üyelik için başvuru yaptığı iddialarına Avrupa Komisyonu Dışişleri ve Güvenlik Politikası Sözcüsü Peter Stano, her ülke gibi Türkiye'nin de nelerin kendisi için daha iyi olduğuna karar verebileceği, ittifaklar kurabileceği ve iş birliği yapabileceğine dair görüşlerini paylaştı.

Lakin Stano’nun satır arasında verdiği mesajlar da önemliydi. Türkiye’nin AB'ye aday ülke statüsünün devam edeceğini, Gümrük Birliği kapsamında çok iyi ticari ilişkilerimizin olduğunu belirtti ve ekledi “aday ülkelerin AB'nin değerlerine ve anlaşmalar kapsamındaki yükümlülüklerine saygı göstermeli ve dış politikalarını bizimkiyle uyumlu hale getirmelerini bekliyoruz" ifadelerini kullandı.

12 Eylül 1963 yılında imzalanan Ankara Anlaşması’ndan bu yana 61 yıldır kapısında beklediğimiz Avrupa Birliği sözcüsünün verdiği mesajlar manidardı.

BRICS+ kendini ekonomik bir platform olarak görse ya da göstermeye çalışsa da Batı için küresel hegemonyasını zayıflatmaya çalışan siyasi bir oluşum. Bu oluşumun içinde Çin, Rusya, İran gibi Batı’nın farklı yaptırımlarına maruz kalan ülkelerin yanında Batı ile uzun süredir müttefik ülke konumunda olan Hindistan, Sudi Arabistan, Mısır, BAE gibi üye ülkeler ve Meksika, Vietnam ve Kuveyt gibi aday ülkeler de var. Bildiğiniz üzere Hindistan, Vietnam ve Meksika ABD’nin son yıllarda dış ticaretinde uyguladığı frendshoring ve nearshoring stratejisinde en önemli partnerleri.

Batı’nın en doğusu ve Doğu’nun en Batısı konumunda olan Türkiye’yse yaşanan tüm sorunlara rağmen Batı ve Küresel Güney için farklı bir öneme sahip. NATO ve Gümrük Birliği üyesi olmasının yanında Tanzimat Fermanı’nı kerteriz alırsak 185 yıldır Batılılaşma serüveninde olan bir ülke. Bana sorarsanız bu yönüyle bile hem Batı hem de Doğu için önemli bir ortak.

Bu konuyla ilgili yorumlarıma yazının sonuç bölümünde devam edeyim. Şimdi gelin olası BRICS+ üyeliğinin Türkiye ihracatına olabilecek muhtemel tezahürlerine bakmaya çalışalım.

2024 yılı başındaki son genişleme sonrası grup ülkelerin nüfusu 3,5 milyara ulaştı yani artık BRICS+ dünya nüfusunun yüzde 45’ine tekabül ediyor. BRICS+ ülkelerinin ekonomik büyüklüğü 28,5 trilyon dolar ve küresel ekonomisinin yaklaşık yüzde 28’ini oluşturuyor.

Trade map verilere göre küresel mal ihracatının 2023 yılında 23,3 trilyon dolar olduğunu görüyoruz. BRICS+’nın küresel mal ihracatında aldığı paysa yaklaşık yüzde 23’ken küresel mal ithalatından aldığı pay yüzde18 oranında.

En büyük 10 petrol üreticisinden altısı BRICS+ üyesi ve dünya ham petrol üretiminin yaklaşık yüzde 44’ünü gerçekleştiriyor. Bunun yanında dünya tahıl üretiminin yüzde 40 bu topraklardan karşılanıyor.

Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık, İtalya, Fransa, Japonya ve Kanada’dan oluşan G7 ülkeleri yıllık ortalama büyümesi yaklaşık yüzde 1,5’ken BRICS üyelerinin ortalama büyümesi yüzde dördün üzerinde. G7 ülkeleri yirmi yıl önce küresel ekonomik üretiminin yüzde 65’ini temsil ederken bugün bu oran yüzde 45. Önümüzdeki yıllarda küresel ekonomik büyümenin Çin ve Hindistan'dan gelmesi beklendiğinden dolayı BRICS ülkeleri lehine değişmeye devam edeceği öngörülüyor

ABD BRICS+ üyelerinin ana ticaret ortağı konumunda

Yazımın başında da söylediğim üzere Batı BRICS+ oluşumundan rahatsız lakin buna rağmen ABD, Rusya ve İran hariç BRICS ülkelerinin ana ticaret ortağı olmaya devam ediyor.

Batı dünyası özellikle Çin’e karşı gerek tarife dışı gerekse ek vergilerle gümrük duvarlarını yükseltiyor. Lakin BRICS+ üyesi olan Hindistan ve üyeliği isteyen Vietnam ve Meksika’yla son yıllarda ticari ilişkilerini geliştiriyor. Öyle ki Meksika’nın ABD’ye olan ihraçtı rekor kırdı. Hindistan’da düzenlenen son G20 zirvesinde Batı’nın açıktan destek olduğu bir IMEC projesi var. S. Arabistan, BAE ve Mısır gibi uzun yıllardır müttefiklik yapan ülkeler var.

Tüm bunları göz önünde bulundurarak Batı’nın BRICS+’ya karşı muhtemel ekonomik ya da siyasi yaptırımlarının en azından kısa dönemde sert olamayacağını düşünüyorum.

 

BRICS+’ya dış ticaret açığımız 88,7 milyar dolar

Türkiye’nin BRICS+ üyeleriyle dış ticaret rakamlarına baktığımızda 10 ülkenin (S. Arabistan dahil) yedisine dış ticaret açığı verdiğimizi görüyoruz. BRICS+ ülkelerine toplam dış ticaret açığımız yaklaşık 88,7 milyar dolar. 2023 yılında ülkemizin yaklaşık 106 milyar dolar dış ticaret açığı verdiğimizi düşünürsek dış ticaret açığımızın %83’ünü BRICS+ ülkelerinden geldiğini söyleyebiliriz.

Dış ticaret açığımızda Çin ve Rusya’nın önemli payının olduğunu görüyoruz. BRICS+ oluşumu önümüzdeki dönemde büyüse dahi Çin ve Rusya etkisinden dolayı bu durum pek değişmeyecek gibi. BRICS+ oluşumu evrimini tamamlayıp kendi içinde bir serbest ticaret anlaşmasına dönmesi durumunda Çin ve Hindistan gibi küresel üretimde önemli oyuncuların ülkemizde iç pazarı domine edebilmesi ve bu yönüyle sanayi sektörünü menfi etkilemesi olası bir durum. Üretim gücümüzün düşmesi gerek ihracatımızı azalmasına gerekse dış ticaret açığımızın artmasına neden olabilir.

BRICS+ bir serbest ticaret platformuna dönüşmeden sadece yerel ya da ortak para birimleri üzerinden ticaret yapan bir platforma evrilmesi durumunda da belirsizlikler söz konusu. Mesela sadece Çin’den yaptığımız ithalat ihracatımızın on beşi katı. Bu durumun para transfer sistemine etkisi nasıl olur burası da bir soru işareti. 

BRICS+ üyelerine ihracatımızsa yaklaşık 36 milyar dolar

Arabistan’ı üyesi olarak kabul edersek BRICS+’ya ihracatımız 36 milyar dolar civarında. 2023 yılında toplam ihracatımızın 221 milyar olduğunu düşünürsek BRICS+’nın toplam ihracatımızdan aldığı payın sadece yüzde 16. Batı ittifakına yaptığımız ihracatsa yaklaşık 130 milyar dolar yani toplam ihracatımızın yüzde 58’ini Batı ittifakına yaptığımızı söyleyebiliriz.

Gerçekçi olmak gerekirse ülke olarak bizim Çin, Hindistan, Brezilya gibi bölgelerinin ve dünyanın en önemli üreticileri olan ülkelere ihracatımızı kısa sürede bir ivme kazanmak kolay değil. Mesela Türkiye olarak bizim lojistik imkân, kabiliyetlerimizi artırmadan ve lojistik maliyetlerimizi düşürmeden görece uzak mesafede Çin, Hindistan, Brezilya, G. Afrika gibi BRICS+ üyeleriyle istenen başarıyı göstermemiz pek mümkün gözükmüyor.

Zaman zaman jeopolitik ve siyasi sorunlar yaşasak da lojistik olarak bize yakın olan Rusya, S. Arabistan, İran, BAE ve Mısır gibi ülkelerle ihracatımızda farklı avantajlarımız var. Türkiye’nin BRICS+ üyesi olması bu ülkelerde olan ihracatımıza olumlu bir etkisi olur mu bilemiyorum çünkü Çin son on yılda bu pazarlardaki hegemonyasının her geçen gün arttırıyor.

Yaşlanan Avrupa’ya son on yılda ihracatımız

Küresel ekonomiyi bekleyen en önemli sorunlardan biri de yaşlanan nüfus. Afrika kıtası hariç dünyada yaşlanan nüfus yaşlanıyor. Kimi ülkeler bunu öncelikli çözülmesi gereken sorunları arasına koysa da doğum oranlarının düşmesi, boşanmaların artması ve çocuk sahibi olma isteğinin azalması önümüzdeki süreçte dünya nüfusunun yavaşlamasına ve akabinde azalmasına neden olacak gibi.

Bildiğiniz üzere nüfus ekonomileri ve bu yönüyle ihracatı etkileyen önemli faktörlerden biri. AB’nin de yaşlanan ve kısa vadede azalan nüfus yapısı söz konusu. Geçtiğimiz dönemde ‘’Güney’’ ve ‘’Doğu’’ dan aldığı göçle bunu karşılayabiliyordu lakin son yıllarda aşırı sağın yükselişi ve göçmen politikalarına karşı menfi bakış önümüzdeki dönem için bir soru işareti.

Gelin son on yılda Batı’ya olan ihracat performansımıza bakalım. TİM verilerine bakacak olursak son on yılda ihracatımız yüzde 52 artmış. AB üyelerine olan ihracatımız buna paralel olarak yüzde 51artarken, Diğer Avrupa ülkelerine artışımız yüzde 390, Kuzey Amerika’ya yüzde 130 oranında artmış.

Yapısal birçok sorununa rağmen son on yılda ihracatımızdaki artışta Batı’nın katalizör etkisi yaptığını görüyoruz. Elbette mevcut ihracat ithalat rakamları düşünüldüğünde yüzlerce yıldır ilişkilerin devam ettiği ülkeler ile ticaret artarak devam edecektir.

 

Ülkemizin olası BRICS+ üyeliği ve Batı’nın Türk ürünlerine karşı olası engelleri olması durumunda ihracatımız nasıl etkilenir?

Türkiye’nin BRICS+’ya üye olması durumunda kısa vadede böyle bir yaptırımla karşılaşma olasılığını düşük bulduğumu öncelikle vurgulamak isterim.

Böyle bir durum olması durumunda ihracatta ana pazarımız olan AB ve Batı pazarına olan ihracatımızın azalacağı hepimizin malumu. Bu durumda bizim için öncelikli pazarlar Orta Doğu, Orta Asya ve Afrika kıtası olacaktır çünkü uzak pazarlara (Latin Amerika ve Asya) sürdürülebilir ihracat kolay bir iş değil. Çin’in Orta Doğu, Orta Asya ve Afrika pazarlarındaki her geçen gün artan hegemonyasını düşünecek olursak ihracatımız bu durumdan negatif etkilenebilecek ve bunu toparlamak kısa sürede mümkün olmayacaktır.

Sonuç

2024 başı itibariyle üye sayını iki kat artıran BRICS+’in bu süreçte “esmerleşerek’’ büyüdüğünü gördük. Putin’in son Azerbaycan ziyaretinde Azerbaycan’ın da BRICS+ oluşumuna üyelik için başvurduğu açıklandı. Azerbaycan’ın dışında Cezayir, Senegal, Bahreyn, Kuveyt, Beyaz Rusya, Kazakistan, Bolivya, Venezüella, Honduras, Küba, Endonezya, Vietnam, Bangladeş, Tayland içinde olduğu kırktan fazla ülkenin BRICS+ için üyelik beklediği söyleniyor.

Bana sorarsanız; tek Türkiye değil daha önce Batı ile müttefiklik yapan Sudi Arabistan, Mısır, BAE gibi üyelerin ve üyelik sırasında bekleyen Vietnam ve Kuveyt gibi ülkelerin çoğu tabiri caizse Batı’nın ikiyüzlülüğünden, siyasi ve ekonomik dayatmalarından bıkmış durumda. Batının müttefikliğine güvenmeseler de düşmanlığından da çekiniyorlar ve bu nedenle de küreselde oluşan tüm taraflarla bir bağ kurma hedefleri var.

BRICS+’yı AB, NATO, RCEP gibi yapılarla kıyaslamak doğru değil

BRICS+’in nereye evrileceği çok önemli. Bu oluşumun AB, RCEP, NAFTA ya da Afrika Birliği gibi gümrüksüz ticarete evrilmesi durumunda Gümrük Birliği’ne tabi olan ülkemizin bu oluşumda nasıl dahil olacağı da başka bir soru işareti. AB ile Gümrük Birliği’miz bir revizyona tabi tutmadığımız sürece iktisadi anlamda elimizi kolumuzu bağlayan bir yapı olacaktır.

BRICS+’yı AB, NATO, RCEP gibi yapılarla kıyaslamak doğru değil. BRICS+ kurumsallığını tamamlayamamış bir oluşum. Bir merkezi, tüzüğü ya da genel sekreterliği yok. Yeni Kalkınma Bankası hariç bir kurumu yok. Bir tikelle tüme varmak doğru değil. Lakin sadece ihracat açısından ele alırsak böyle bir platforma dahil olmak kısa vadede ihracatımız açıdan pozitif getirisi olacağını düşünmüyorum.

Türkiye’nin BRICS+’ya yakınlaşmasını, Türkiye’nin küresel nüfuzunu artırmak istemesi ve Batılı müttefiklerinin yanı sıra kendine yeni bağlar kurmak istediği yönünde de değerlendirilebilir. Ülkemizin Soğuk Savaş sonrası oluşan tek kutuplu dünyanın değiştiği bir dönemde tüm taraflarla bir bağ kurmak rasyonel bir bakış olacaktır.

İnişli çıkışlı da olsa; Batı ile uzun süredir müttefik olan, NATO ve Gümrük Birliği üyesi olan Türkiye, dünyadaki bu dönüşümde menüde olmak yerine masada olmayı hedefliyor. Tüm taraflarda diyaloğa devam ediyor. Bir yandan Şangay İş Birliği toplantısına bir yanda da NATO toplantısına katılabiliyor. Bir taraftan Rusya ile görüşürken bir yandan da Ukrayna ile ilişkilerine devam edebiliyor. Ne Batı ittifakına ne de Küresel Güney’e sırtını dönüyor.

Bana öyle geliyor ki Türkiye Batı’nın dümen suyunda gitmek yerine, çok kutuplu dünyada mümkün olduğunca bağımsız bir dış politika izlemeye ve kazanım elde etmeye çalışıyor.

Türkiye’yi BRICS’e üye olmak isteyen diğer ülkelerden ayıran nokta NATO üyesi ve AB ile Gümrük Birliği anlaşmasına sahip olmasıdır. Batı ile ilişkiler tabi ki önemli lakin ülkemiz tüm taraflarla ekonomik ilişkilerini geliştirmeyi ve çeşitlendirmeyi öncelemektedir.

Olası BRICS üyeliği AB ve ABD tarafından söylem düzeyinde hoş karşılanmayabilir ancak bu olası durumun bir krize sebep olacağını söylemek abartılı bir yorum olacaktır.

Bu durumu kimilerinin dediği gibi “istikrarsız bir politika’’ olarak görmeyi de doğru bulmuyorum. AB, ABD, Çin, Rusya, Hindistan gibi ülkelerin kendi çıkar ve menfaatleri için neler yaptıklarını gördük ve görüyoruz. Nasıl ki her ülke kendi çıkarlarını düşünerek kazanımlar elde etmek istiyorsa Türkiye olarak bizim de bunu yapmak hakkımız.

Dikkat ederseniz Hindistan BRICS üyeliği ve Çin’e bir dönem yaklaşma sürecinden sonra Batı’dan ve özellikle ABD’den yatırım çekti. ABD “Çindistan’’ tehlikesine karşın Hindistan’ı yanına çekmeye çalıştı. Hindistan’ın son yıllardaki gelişiminin bir nedeni de bu.

Türkiye’nin BRICS+’ya tam üyelikten önce mümkünse Yeni Kalkınma Bankası’na üye olmalı

Kimi kesimler BRICS+’ya muhtemel üyeliği abartılı şekilde savunurken kimileri de güvenlik, ekonomi, vize gibi “sopaları’’ göstererek tabiri caizse “istemezük’’ diyorlar. İsimlerinin önünde profesör, gazeteci yazar, emekli asker, stratejist yazan yorumcuları dinlerken her türlü ideolojinin “us’’u nasıl örttüğüne şahit oldum. İnanırken dikkatli olmalıyız; tabirimi maruz görün önümüze konan her yemeği yememeliyiz.

Kremli’nden yapılan son açıklamada, Cumhurbaşkanımız Sayın R. Tayyip ERDOĞAN’ın Rusya’nın Kazan şehrinde düzenlenecek olan BRICS+ zirvesine katılacağı bildirildi. Görünen o ki, Türkiye sonuna kadar bu süreci bu şekilde yani denge politikasıyla götürmeye çalışacak. Bunu bilmek mümkün değil lakin bugün ki ben Türkiye’nin BRICS+’ya tam üyelikten önce mümkünse Yeni Kalkınma Bankası’na üye olarak bu süreci geçirmesinin daha faydalı olacağı düşünenlerdenim.

Ülkemizde BRICS+ tartışmaları jeopolitik ve güvenlik ekseni üzerinden ilerliyor. Ben okuduklarım, dinlediklerim ve gördüğümü sandığım şeylerle BRICS+’nın ihracatımıza olası etkilerini yorumlamaya ve en önemlisi de iş dünyası için dikkat çekmeye çalıştım. Umarım iş dünyası örgütleri tarafsız olarak farklı disiplinlerle çok daha iyi raporlar hazırlar. Bizim bilgi üretmeye, bu konuları entelektüel düzeyde tartışmaya ihtiyacımız var. 

Kaynak:

TİM

Trademap

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar