Borsa kazançlarının vergilendirilmesi

Serbest Kürsü
Serbest Kürsü

Fatih YEGİN

Vergi Başmüfettişi

Hisse senetleri, anonim şirkette paydaşlara katılım payları üzerinde tasarruf hak ve yetkisi veren menkul kıymetlerdir. Hisse senetlerinin, adi hisse senetleri, imtiyazlı hisse senetleri ve oydan yoksun hisse senetleri gibi türleri mevcuttur. Hisse senetlerinin satışından doğan kazançların vergilendirilmesine ilişkin esaslar, söz konusu kıymetlerin gerçek kişilere veya bir kuruma ait olmasına veya alım satımın bir ticari organizasyon içinde yapılmasına göre değişmektedir.

Hisse senetleri, Gelir Vergisi Kanunu’nun ilgili hükümlerine göre menkul kıymet niteliğine sahiptir. Bu hisse senetleri üzerinden, biri hisse senedi sahiplerinin elde ettiği “kâr payı” ve diğeri hisse senetlerinin satışından elde edilen “değer artış kazancı” olmak üzere iki tür getiri sağlanmaktadır. Hisse senedi üzerinden elde edilen kâr payları menkul sermaye iradı unsuru olarak vergilendirilirken, hisse senedi satışından doğan kazançlar değer artış kazancı olarak vergilendirilmektedir.

Borsa kazançları 

Bireysel yatırımcıların, Borsa İstanbul’da (BİST) yaptıkları hisse senedi işlemlerinden oluşan kâr veya zarar, işleme aracılık eden banka veya aracı kurum tarafından hesaplanmaktadır. Üçer aylık olarak belirlenen kazançlar üzerinden stopaj (vergi kesintisi) yapma yükümlülüğü de bu kurumlara aittir. Stopajın oranı menkul kıymet yatırım ortaklığı (MKYO) hisse senedi kazançlarında %10 (bir yıldan fazla elde tutulanlardan stopaj bulunmamaktadır), diğer hisse senetlerinde ise %0 olarak uygulanmaktadır. Stopaj oranı ister %10, isterse de %0 olsun, BİST’te gerçekleştirilen hisse senedi işlemlerinden sağlanan kazançlar, tutarı ne olursa olsun ayrıca beyan edilmemektedir.

Hisse senedi kâr payı (Temettü) 

Borsada veya borsa dışındaki şirketler tarafından gerçek kişi ortaklara dağıtılan kâr payları (temettü) üzerinden %10 oranında vergi kesintisi yapılıyor. Bazı hallerde temettü gelirleri için gelir vergisi beyannamesi verilmesi de söz konusu olabilmektedir. Alınan temettü gelirinin brüt tutarının yarısı gelir vergisinden istisna olarak değerlendirilmektedir. Kalan yarısının 150 bin liradan fazla olması durumunda, istisna sonrası kalan tutarın gelir vergisi beyannamesinde “Menkul sermaye iradı” olarak beyan edilmesi zorunludur. Buna göre 2023 yılında brüt 300 bin liradan fazla temettü geliri elde eden bir yatırımcının bu gelirini beyan etmesi gerekmektedir. 

İMKB’ye kayıtlı hisse senetlerinin alım satımından elde edilen kazançların genel olarak vergi dışı bırakılmasındaki temel amaç, hisse senedi piyasası aracılığıyla sermaye piyasasına yeni fon girişinin sağlanmasıdır. Aynı zamanda İMKB’ye kayıtlı firma ve burada işlem gerçekleştirilen yatırımcı sayısının artırılması amaçlanmaktadır. Merkezi Kayıt Kuruluşu verilerine göre Borsa İstanbul'da yılın başından bu yana toplam yatırımcı sayısı yüzde 9 artışla 8 milyon 328 bin 250'ye çıkmıştır. Yatırımcı sayısındaki artış memnun etse de hisse senedi sahiplerinin elde etmiş oldukları gelirler üzerinden vergi ödenmemesi daha teknik bir ifadeyle vergiden istisna tutulması anlamına gelmektedir. Bu vergileme biçimi ödeme gücünün kavranmasını güçleştirmekte ve dolayısıyla vergi adaletini olumsuz etkilemektedir. Burada son dönemlerde tartışılan işlemler üzerinden mi yoksa kazanç üzerinden mi vergi alınması önemli soru olmaktadır.   

Farklı vergi adımları

Hisse senetleri işlemleri üzerinden dolaylı vergi alınmasının etkileri konusunda çeşitli görüşler bulunmaktadır. İşlem vergisinin konulmasını destekleyenler, hisse senetleri piyasasında volatilitenin azaltılması, vergi gelirlerinin arttırılması, yatırımcıların uzun dönemli yatırıma teşvik edilmesi ve piyasa verimliliğini geliştirmesinde, işlem vergisinin etkili bir araç olarak kullanılabileceğini belirtmektedirler. İşlem vergisine karşı çıkanlar ise sermaye çıkışı olacağını, yatırımcı sayısının azalacağını, olumlu etkilerin olumsuz etkilerden daha ağır bastığı konusunun henüz ispat edilemediğini ifade etmektedirler.

Dünya örneklerine baktığımızda Vergi Vakfı (Tax Foundation) verilerine göre Avrupa'da ülkemizle birlikte Belçika, Çekya, Gürcistan, Lüksemburg, Malta, Slovenya, Slovakya ve İsviçre'de menkul kıymet kazançlarının vergilendirilmediği görülmektedir. Avrupa'da en yüksek vergiyi % 42 ile Danimarka alıyor. Bu ülkeyi %37,8 ile Norveç ve %34'erlik oranlarla Finlandiya ile Fransa takip etmektedir. Vergi Vakfı'nın incelediği 35 Avrupa ülkesinde borsa kazançları ortalama %17,9 oranında vergilendirildiği belirtilmektedir. AB ortalaması ise %18,6. Dünyanın geri kalanına bakıldığında ise ABD'de söz konusu vergi oranı kurumlar için %21, bireyler için ise %20, Japonya'da ise %20.3 olarak uygulanmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde ise Arjantin'de borsa kazançları %15 oranında vergilendirilirken, Brezilya %22,5, Çin ise %20 oranında vergi almaktadır.

Şüphesiz sermayenin tabana yayılması ve firmaların daha cazip finansman imkânına ve yatırım olanaklarına ulaşmasına yardımcı olmak adına hisse senedi gelirleri vergiden istisna tutulmaktadır. Ancak Türkiye’de hisse senedi gelirlerinin vergilendirme koşulları incelendiğinde, menkul kıymet sahipleri üzerindeki vergi yükünün çok düşük tutulduğu net bir durumdur. Vergi pratiği olarak kazancın vergilendirilmesi doğaldır. Kazancın vergilendirildiği, zarar durumunda ise mahsup işleminin uygulandığı, uzun döneme yönelik sistemde kalmayı teşvik eden bir vergilendirme sürecine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu sayede anlamlı bir yatırımcı çıkışı söz konusu olmayacaktır. Diğer taraftan menkul kıymet gelirlerinin stopaj yoluyla düz ve düşük oranda vergilendirilmesi menkul kıymet geliri elde etmeyen mükellef grupları açısından vergi adaletini olumsuz etkilemektedir. Özellikle vergiden kaçınma imkânı sınırlı olan ücret geliri elde eden mükellefler açısından adaletsizlik daha net ortaya çıkmaktadır. 

Özetle sermaye piyasasını geliştirme düşüncesi ile bu piyasanın vergilendirilmesi düşüncesi birbiriyle çelişiyor gibi gözükse de, birçok yabancı ülke borsalarında bu tür bir vergilendirmeye rastlamak mümkün. Verginin tarafsız, sosyo-ekonomik açıdan düzenleyici olması ve eşitlik ilkeleri vergi adaletini sağlamanın temel şartıdır. Verginin tarafsızlığı ödeme gücüne göre vergilendirmeyi, sosyo-ekonomik açıdan düzenleyici olması sosyal adaleti sağlayacak şekilde kişiler arasında var olan servet farklarını gidermeyi, eşitliği ise hem yatırımcıların haklarının korunması hem de devletin kamu hizmetlerini finanse etme kapasitesinin sürdürülebilirliğini ifade etmektedir. Bu nedenle ister işlemler üzerinden, isterse de kazançlar üzerinden uygulanması tartışılan borsa kazançlarının vergilendirme koşullarının yeniden değerlendirilerek vergi adaletini ve mali disiplini öncelikli kılan bir vergilendirme politikasının geliştirilmesine ihtiyaç bulunmaktadır. 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar