Borcunu çeviremeyen ekonomiyi nasıl çevirecek?..
Gönül isterdi ki Şeker Bayramı’nın arifesinde şeker tadında konulardan bahsedelim.
Ama dünyayı kasıp kavuran COVID- 19 salgını ve ülkemizin de öteden beri süregelen ekonomik sıkıntıları nedeniyle ne yazık ki tatlı şeyler konuşamıyoruz. Zaten son zamanlarda ağzımızın tadı kaçıktı, bu salgın ile acıya dönüştü.
Nasıl dönüşmesin ki?...
Gelin, henüz geride bıraktığımız Nisan ayının bütçesi sonuçlarına ve bunun nasıl karşılandığına bakalım. O zaman niçin telaşlı olduğumuzu daha iyi anlarız.
Bu özet tablonun rakamlardan ifadeye dönüş biçimi şu:
● Nisan ayında bütçe giderleri bir önceki yıla göre yüzde 43 artmış,
● Buna karşın bütçe gelirlerindeki geçen yıla göre artış oranı sadece yüzde 13’de kalmış,
● Vergi gelirleri artmamış ve neredeyse geçen yılın seviyesinde kalmış (sadece binde 7 bir artış olmuş),
● Dolayısıyla bütçe açığı da geçen yılı yüzde 42 oranında aşmış,
● Ocak-nisan döneminde ise bütçe açığı geçen yıla göre yüzde 75 fazla gerçekleşmiş,
● Daha da önemlisi yılın daha ilk üçte birinde 2020 yılı bütçe açığının yüzde 52’sine ulaşılmış. Bu durumda 2020 yılı bütçe açığı hedefi hayale dönüşmüş.
Peki, özellikle nisan ayının ve 4 ayın bütçesi nasıl finanse edilmiş? Yani bütçe giderleri nasıl karşılanmış?
Bu sorunun cevabını bulmak için bakılacak iki kaynak var. Birincisi vergiler, ikincisi de iç borçlanma.
Vergiler yetersiz kalınca bu kez borçlanmaya aşırı yüklenme olmuş.
Şimdi geçtiğimiz dört ayın iç borçlanma tutarlarına ve borç ödemelerine bakalım.
Bu tablodaki rakamları ifadeye dönüştürmek çok zor!...
Yine de her ayın borç tutarının 100 lira olduğunu düşünerek açıklamaya çalışalım.
● Ocak ayındaki 100 liralık iç borcumuza karşılık piyasadan 97 lira borç almışız, kalan 3 lira borcu öz kaynaklarımızla karşılamışız,
● Şubat ayında ise 100 liralık borç ödememize karşılık piyasadan 135 lira borç almışız,
● Mart ayında da şubat ayına benzer sonuç gerçekleşmiş,
● Fakat nisan ayında fren patlamış, 100 lira iç borç ödemek üzere çıktığımız piyasadan 295 lira borçlanmışız,
● Tabii bunda COVID-19 harcamaları çok etkili olmuş, gelir olmadığı için sadece borçlanma yapılarak harcamalar karşılanmış.
Daha COVID-19 sürecinin daha ilk ayında böyle bir tablo ile karşılaşırsak, bundan sonrasının ister istemez nasıl sürdürüleceği sorusu akla geliyor. Yani bu tabloya bakınca 2020 yılını nasıl bir bütçe açığı ile karşılayacağımız konusu bizleri kara kara düşündürüyor.
Düşünün önümüzdeki haziran ayında bile durumumuzun ne olacağını, nasıl bir tablo ile karşılaşacağımızı bile kestiremiyoruz. Dolayısıyla eylül ve aralık aylarında bunu kestirmek daha da zorlaşıyor.
Aslında bizi kara kara düşündüren husus bugünün tablosuna bakarak uygulamayı yargılamak değil. İşin arkasında geçmişten gelen olumsuz tabloların tortusu var. Özellikle bütçenin sağlam kaynaklarla finanse edilememesi nedeniyle çok ciddi bir şekilde borçlanmaya yönelme söz konusu. Haziran 2017’de başlayan ve Haziran 2019 ayından itibaren de müzminleşen iç borç çevirmedeki zorluklar ortada.
Açıkçası çok ciddi kaynak sorunumuz var. Vergi tablosu vahim olduğu için borçlanmaya tam gaz devam. Bunun da sonucu ağır faiz yükü. Galiba onun için dünyada tüm devletler piyasaya para vermenin yollarını ararken ve uygularken, bizim devletimiz “biz bize yeteriz” sloganıyla SMS mesajlarını kullanarak halktan para toplamaya çalışıyor.
Bu koşullar altında ciddi politika tedbirlerine ve acı reçetelere ihtiyaç varken sürekli söylemle piyasanın nabzını tutmaya çalışmak zor ve hatta imkânsız. Artık gerekli olan söylem yerine eylem!...