Borçluların cennet çağına hoş geldiniz
Enflasyon öylesine doğurgan bir kavram ki belki de en cılız tanımı, ekonomiye dair olandır. Hani fiyatların artış hızı dediğimiz tanımı… Ya da Merkez Bankası’nın kendisine “ana uğraş alanı” olarak seçtiği “fiyat istikrarını sağlamak” gibi mekanik, ekonomik tanımlar… Oysa enflasyon bir tutumdur. Öyle bir tutumdur ki hayata bakışını dahi yönlendirir. Geleceğe dair planlarını şekillendirir, içinde bulunduğun durumu, gerçeklikten alıp illüzyona taşıyabilir. Hatta “enflasyon, taşınmanıza gerek kalmadan, daha pahalı bir muhitte oturmanızı sağlar” diyen J. Paul Getty’nin yargısına varabiliriz.
ÖDEME, ENFLASYON SENİN YERİNE ÖDESİN…
Bugün ben enflasyonun borçlu ve alacaklı arasındaki ilişki üzerinden bir iki kelâm edeceğim. Yüksek enflasyon hele ki yapışkan haliyle kalıcı olmuşsa, bir kesimden diğer kesime servet aktaracak özellik dahi kazanabilir. Misal eğer borçlu isen, borcunun büyük bölümünü enflasyona ödettirebilirsin. Ancak alacaklı isen durum tam tersi olur zira alacağın üzerinden her geçen zaman dilimi, alacağının reel kısmını kemirecektir. Hükümetimizin şu anda yaptığı gibi yüksek enflasyon ile borçlarını eritirken alacaklarını pekala “yeniden değerleme oranı” üzerinden gereğinden fazla diri tutabiliyor.
İKİ SORU İKİ CEVAP / Borç ve alacağa dair…
Enflasyonla borç nasıl ödenir?
Birine 100 lira borcun var diyelim. Enflasyon %65 ise bu borç reelde 60 liraya inecektir. Daha önce 100 lira ile 100 gram et alınabiliyorken enflasyon sayesinde 1 yıl ödemeyi ertelemişsen, 60 gram et düzeyine borcunu indirmiş olacaksın. Kamu, borcunu öderken bunu yapar ve enflasyonun hükümsüzleştirdiği borcundan daha az maliyetle kurtulmuş olur. Şu anda çoğu borçlu, bir türlü tahsil edemediği alacağının, gün be gün eridiğinden şikâyetçi… Döviz veya altın olarak alacaklarını tanımlayanlar için dahi sorun varken kendi milli parasıyla alacağı olanlar fena halde ıstırap içinde…
Borç, kimin sorunu?
Nasrettin Hoca cevaplasın bu soruyu; Hoca, sürekli yatakta bir o yana bir bu yana dönüp durur ve uyku tutmaz geceler boyu… Eşinin dikkatini çeker; “Hoca, derdin nedir, neden uyuyamıyorsun?” Hoca cevap verir; “Komşumu 100 altın borcum var ama ödeyecek gücüm yok, bu yüzden uyku tutmaz.” Eşi öneri getirir; “neden ödeyemeyeceğini komşuna söylemiyorsun?” Hoca; “iyi fi kir” der ve kalkıp komşusunun kapısını çalar; “Komşu, sana olan borcumu ödeyemeyeceğim” der ve gelir yatağa girer, mışıl mışıl uyur. Ancak bu defa uykusuz geceler, alacaklısı komşuyu beklemektedir.
not
VE ALACAKLILARIN CEHENNEMİNE…
Geçenlerde bir iş insanı yakınıyordu; “alacağımın vadesi gelmiş ve borçluyu arayarak ne zaman ödeyebileceğini sormuştum.” Borçlumun bana verdiği cevap; enflasyonun iş ahlakını nasıl bozduğuna dair iyi bir örnek oldu; “vade 120 gün idi, yeni doldu, ne acelesi var? Nasılsa öderiz…” “Nasılsa öderiz…” Evet, alacaklıların kâbusu gibi bu cevap… Aslında nasılsa ödenecek ama alacağı para, pula döndükten sonra… Yüksek enflasyon ortamının alacaklıya cehennem ortamı sunması tam da bu döngüden kaynaklanıyor. İnsanlar ellerine geçen liradan kurtulmak isterken alacaklılar, tahsilat güçlükleri yüzünden enflasyon mağduru oluyorlar. Hatırlıyorum, Kayıp Yıllar 90’larda, domatesle repo yapıyordu marketler… 90 gün veya 120 gün vade ile aldıkları domatesi, markette 24 saat içinde nakde çeviriyor ve yüksek enflasyonunun vade farkını “repo gelirine” dönüştürebiliyorlardı. Alacaklılarınıza kıymayınız efendiler…