Borç ya yiğidin kamçısı değil ya da Hazine yiğit değil!
Atalarımız “Borç yiğidin kamçısıdır” demişler. Bunu söylerken belli ki “Borç alan yiğit, borcunu ödemek için daha çok çalışır, daha gayretli olur” demek istemişler. Ama bu sözle tabii ki bizim Hazine'yi kastetmemişler. Hem zaten kastettikleri Hazine olsaydı, bu söz biraz anlamsız kalırdı.
Hazine dediğimiz soyut bir yer, soyut bir kavram. Hazine sizin, benim, hepimizin sahip olduğu ya da olacağı varlıkların toplandığı ve gerekli harcamaların yapıldığı bir yer. Bu işi tabii ki bizim adımıza siyasiler ve onların seçtiği görevliler yapıyor.
Ne var ki Hazine’de işler istisnai dönemler dışında vatandaş lehine yürümüyor. Daha doğrusu devletin gelir ve gideri bir türlü dengede götürülemediği için Hazine hep borçlanmak durumunda kalıyor; ama bu durum “yiğit” için pek de kamçı görevi görmüyor! Ortada bir bireysellik, bir sorumluluk üstlenme, bir hesap verme durumu olmadığı için işler her geçen gün daha da sarpa sarıyor.
Vatandaş da ülke ekonomisinin iyiye mi, kötüye mi gittiğini neredeyse yalnızca döviz kurunun düzeyine bakarak ve cebine giren paranın artıp artmadığını gözeterek ölçtüğü için Hazine’nin borcu gibi göstergeleri hiç mi hiç umursamıyor.
Bu borcun cebine az para girmesinin en önemli nedeni olduğunu zaten ya bilmiyor, biliyorsa da umursamıyor.
Daha kötüsü de var; borcun önemini ve cebine bu yüzden az para girdiğini kavrayanların bir kısmı da bu duruma oy verdiği parti yüzünden düşülmüşse, bu olumsuzluğu sineye çekmeyi adeta görev sayıyor.
İçinde bulunduğu sefaletin, susuzluğun kaynağının Hazine kuyusunun kuruması olduğunu, oraya gelen suyun da kuyunun başında akbaba gibi bekleyenler tarafından kendisine ulaşmadan içildiğini, tüketildiğini görmekten kaçınıyor.
Ama neyse ki herkes öyle değil!
Siyaset herkesin gözünü kör etmiş değil!
Herkes “N’olmuş yani, Hazine’yi bu duruma getirmişse benim partim getirmiş, canları sağ olsun” demiyor.
Ama işin kötüsü, öyle diyenler yüzünden kurunun ya da kuru olduğunu sananların yanında yaşlar da yanıyor!
On ayda 538 milyar liralık ödeme
Hazine ve Maliye Bakanlığı dün ekim ayının bütçe gerçekleşmesini açıkladı.
Bütçe ekim ayında 95.5 milyar lira açık verdi.
Ekim ayındaki 66.8 milyar liralık faiz ödemesini yok varsaysak bile yine açık var. Ekimdeki faiz dışı açık 28.7 milyar lira düzeyinde.
On aylık toplama gelince...
Bütçe açığı tam 608.1 milyar lira.
Bu dönemde faiz için ödenen 537.7 milyar lira.
Düşelim 537.7 milyar liralık faiz ödemesini, yine de 70.4 milyar lira açık var.
Geçen yılın ilk on ayına bakalım...
Faiz ödemesi hariç tutulduğunda bütçede açık yoktu, tam tersine 139.5 milyar lira fazla elde edilmişti.
Hani faizi düşürmüştük!
Geçen yılın ocak-ekim döneminde 268 milyar lira faiz ödenmişken tutar bu yıl 538 milyara fırladı. Tam yüzde 100 artış var.
Bu yılki faiz ödemeleri tabii ki geçen yılların borçlanmasına ait. Vade geldikçe ödeme yapılıyor.
İyi de 2021’in eylülünden başlayarak bu yılın mayısındaki seçimler geride kalana kadar faizi çok düşük tutmamış mıydık?
Faiz ödemesindeki bu artış da neyin nesi?
Faiz düştü ama...
Hazine’nin borçlanma faizi geçtiğimiz dönemde düştü; düştü ama bu kez de “küçük” bir sorun çıktı ortaya.
Faiz düşüktü de Hazine borç bulamıyordu ki...
Hazine ne yaptı, çaresiz kaldı ve döviz cinsi ya da TÜFE’ye endeksli olarak borçlanmaya yöneldi.
Faizin düşük olması hiçbir şey ifade etmiyordu, döviz arttıkça Hazine'nin yükü de artıyordu, aynı şekilde TÜFE’deki her yükseliş borç verenler açısından adeta nimetti.
Acaba şu gerçek idrak edilebildi mi?
“Faiz düşük tutulabilir, tabii ki bu mümkün; ama borçlanma ihtiyacınız çok azsa ya da hiç yoksa!”
Çünkü borç alacaksanız faizi siz değil, borç veren belirler!