Borç tavanı görüşmeleri ön planda
Küresel piyasalarda resesyon endişeleri, merkez bankaları politikaları ve bankacılık sektörüne yönelik gelişmeler takip edilen ana konu başlıkları olmaya devam ediyor. Ocak ayında yaşanan diplerden tepki yükselişleri ile hedef direnç bölgelerini test eden ve baskı altında kalan piyasalarda; ABD borç tavanı görüşmeleri, bankacılık sektörüne yönelik belirsizlikler ve küresel büyümeye yönelik endişeleri güçlendiren makro veriler öne çıkıyor.
Küresel merkez bankaları, Mayıs ayı toplantılarında faiz artışlarında duraklama sinyalleri verirken makro verilerde resesyon sinyalleri aramaya devam ediyoruz. Hatırlanacağı üzere Mayıs ayı toplantılarında, FED her ne kadar faiz artışlarında duraklamayı işaret etse de özellikle Powell’ın sıkı kredi koşullarına yönelik vurgusunun soru işaretlerine neden olduğunu, Avrupa Merkez Bankası ECB’nin ise sıkılaşmada son aşamaya girildiğine dair sinyaller verdiğini görmüştük.
FED, 3 Mayıs’ta beklendiği gibi 25 baz puan faiz artırımına giderken, önümüzdeki döneme yönelik olarak faiz artırımlarında duraklama sinyali verdi. Mart ayında yapılan açıklamada yer alan “Ek politika sıkılaştırmasının uygun olabileceği değerlendirilmektedir.” ifadesi metinden çıkarıldı. Bu ifade yerine metne “FOMC ilave politika sıkılaştırmasının ne ölçüde uygun olabileceğini belirlerken çeşitli faktörleri dikkate alacak.” ifadesi eklendi. FED Başkanı Powell’ın basın toplantısındaki açıklamalarında ise faiz indirimi beklentilerini öteleyici yöndeki şahin mesajları ön plandaydı. Powell basın toplantısında, FED'in baz senaryosunun enflasyonun kısmen yapışkan kalması olduğuna ve piyasanın 2023'te faiz indirimi beklememesi gerektiğine işaret etti. Kısacası FED’in şahin duruşunu korurken verilere bağlı yaklaşıma geçiş yaptığını söyleyebiliriz.
Bu doğrultuda makro verilere baktığımızda bazı öncü verilerde zayıf yönde sinyaller görsek de belirgin anlamda bir soğuma işareti henüz gözükmüyor. Örneğin, son açıklanan tarım dışı istihdam verisi, geneli itibariyle FED’e faiz indirimi için alan sağlayacak seviyede zayıf sinyaller üretmedi ancak burada öncü göstergelerin ve sıkılaşan finansal koşulların önümüzdeki döneme yönelik olarak aşağı yönlü riskleri desteklediğini hatırlatmak isteriz. Diğer taraftan geçen hafta açıklanan ABD enflasyon verilerinde yukarı yönlü bir sürpriz olmaması faiz indirimi beklentilerinin güçlenmesine neden oldu. Manşet ve çekirdek TÜFE, aylık bazda ortalama beklentiye paralel yönde gelirken yıllık bazda manşet TÜFE, beklenenin altında kalarak yüzde 5’ten yüzde 4.9’a geriledi. Çekirdek TÜFE ise beklentiye paralel yönde yüzde 5.6’dan yüzde 5.5’e geriledi. TÜFE verisi ardından yıl sonuna kadar FED’den 80 baz puan civarı faiz indirimi beklentileri öne çıktı. Ancak bu hafta FED FOMC üyelerinden gelen açıklamalara baktığımızda daha şahine kaçacak mesajların öne çıktığını ve faiz indirimi beklentilerinin törpülendiğini gördük. Örneğin Mester, FED'in yeterince kısıtlayıcı olmadığı yönünde mesajlar verdi. New York FED Başkanı John Williams ise atılan faiz adımlarının etkisinin değerlendirilmesi gerektiğini belirterek “bekle-gör” yaklaşımına daha yakın olduğu sinyalini verdi.
Önümüzdeki dönemde likidite ve resesyon endişeleri öncülüğünde risk algısındaki eğilim, piyasalar açısından belirleyici olacak. Bu doğrultuda da bankacılık sektörüne yönelik haber akışı başta olmak üzere Haziran ayındaki FED toplantısına kadar açıklanacak makro verilerden gelecek sinyallerin riskli varlıklar açısından önemli olacağını düşünüyoruz. Çok güçlü verilerin veya resesyon endişelerine destek olabilecek nitelikteki zayıf verilerin riskli varlıklar üzerinde olumsuz etkisi olabileceğini düşünüyoruz. Biz hisse senetlerinde ayı piyasasının sonlanmadığını, parasal sıkılaşmanın gecikmeli etkileri belirginleştikçe resesyon fiyatlaması oluşmasını ve bankacılık sektöründe son yaşanan kargaşanın daha görünür hale gelmesinin önemli bir risk oluşturduğunu düşünüyoruz. Nitekim küresel piyasaların, riskleri fiyatlamaya başladığını da düşünüyoruz. Geçtiğimiz haftalarda da görüldüğü üzere ABD’de bölgesel bankacılık sektörü önemli bir stres ile karşı karşıya.
Piyasa yapısına baktığımızda, hisselerin tepe görünümü sinyalleri ürettiğini, dolar endeksinde dip oluşum sinyallerinin öne çıktığını, uzun vadeli tepe sinyalleri üreten tahvil faizlerinde ana destek bölgeleri üzerindeki yatay trendin korunduğunu, zirve test eden altının ise aşağı yönlü baskı altında kaldığını görüyoruz. Küresel risk barometresi olarak da izlediğimiz ve tepe görünümü çizen S&P500 endeksinde yukarı yönlü potansiyelin sınırlı olduğunu düşünüyoruz. S&P500 endeksinde yukarıda 4170 ve 4200 direnç bölgesi, olası geri çekilmelerde ise 4070-4050 destek bandının korunup korunmayacağı önemli olacak. Bu seviyenin altında 4030 ve devamında 3960 desteklerinin önemli olacağını düşünüyoruz.
Strateji raporlarımızda sıklıkla vurguladığımız gibi küresel piyasalarda önümüzdeki dönemde riskten kaçış fiyatlaması bekliyoruz. Bu beklediğimiz büyük düşüşün yaz aylarında veya sonbaharda bir dip ile son bulacağını inanıyoruz. Riskten kaçış fiyatlamasıyla birlikte hisse senedi, gelişmekte olan ülke bonoları ve emtia gibi riskli varlıkların değer kaybetmesini, S&P500 endeksinde yeni diplerin görülebileceğini ve ABD Doları ile ABD bono fiyatlarının yükselmesini bekliyoruz. Bu düşüşle birlikte FED'in para politikasında dönüşe geçeceğini bekliyoruz. Piyasalarda beklediğimiz dip ve FED’in politika dönüşü ardından ise ABD Dolarından riskli varlıklara, özellikle gelişmekte olan ülke varlıklarına, emtiaya (özellikle bakır), değerli metallere, ve yüksek getirili bonolara geçme zamanının geleceğini düşünüyoruz.