Bizi bu bireysel anonim düşünceler mahvediyor

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

Ekonomide haziranda yaşanmakta olan kısmi iyileşmenin çok ciddi bir maliyeti ortaya çıkmak üzere. Korona ile mücadeledeki kazanımlarımızı tümüyle kaybetme riskiyle karşı karşıyayız.

Öyle anlaşılıyor ki önlemlerin erken ve neredeyse hepsinin birden kaldırılmasının maliyetini ödüyoruz ve giderek daha da fazla ödeyeceğiz.

Kabul, başlıktaki esinlenme Orhan Veli’nin o muhteşem şiirinden. “Beni bu güzel havalar mahvetti” diye yazmıştı Orhan Veli yıllar yıllar önce...

İşte bizi de aslında anonim olan ama bireysel sandığımız düşünceler mahvediyor.

“Bireysel anonim düşünce” benim uydurduğum bir ifade. Hani bazı davranışlar, bazı eylemler vardır; insan yalnızca kendine özgü olduğunu düşünür, oysa aynı davranışı sergileyen, aynı şekilde düşünen binler, milyonlar bulunmaktadır. Yani bireysel olduğu sanılan bu davranış biçimini aynı anda milyonlarca insan sergilemektedir.

“Bir tek ben yapsam ya da yapmasam ne olur ki” diye düşünürüz de aynı tercihte bulunacak başkaları olduğunda ve bu başkaları milyonları bulduğunda ortaya nasıl bir sonuç çıkacağını pek umursamayız ya, işte kastımız böyle durumlar.

Şimdi bu "bireysel anonim düşünce”yi korona ve maske konusunda yaşıyoruz.

Bir tarafta “Bana bir şey olmaz” ya da “Hasta değilim ki birilerine bulaştırmam söz konusu olsun” diyenler var.

Diğer tarafta ise riskin büyük ölçüde farkında olmakla birlikte “Bir tek ben takmamışım, ne olmuş yani” diye düşünenler.

★★★

Maske takmayan virüslü biri, maske takmış olsa bile bir başkasına yüzde 70 oranında hastalık bulaştırabiliyor.

Virüs taşıyan maske takarsa maske takmayana bulaştırma oranı yüzde 5’e iniyor.

Maske takan virüslü birinin maske takan bir başkasına hastalık bulaştırma oranı yüzde 1.5’te kalıyor.

Virüs taşıyan ama maske takmayan birinin, yine maskesiz bir başkasına hastalık bulaştırma riskinin ne kadar yüksek olduğu ise ortada.

★★★

Hekimlerimiz bunu söylüyor, bu oranları ortaya koyuyor ve her gün uyarıyor. Sonuç?

“Maske takmak isteğe bağlı olmalı” diyebilen insanlar...

Çene altı modasının yaygınlaşması...

Maskeyi elinde tesbih gibi sallayanlar, kimlik gibi cebinde taşıyanlar...

Bir ara öyleydi, son durumu bilmiyorum. Araç muayenesinde yangın tüpü ve ilk yardım çantasına sahip olmayanlar bunları bulunduranlardan rica eder ve muayeneden geçene kadar arabasına koyardı. Geçenlerde maskesi olmadığı için markete alınmayan yaşlıca birinin bir başkasından “Çıkınca maskeni bana ver de içeri gireyim, sonra maskeni sana iade ederim” dediği anlatılıyordu.

Kemik kaynamadan üstüne basıyoruz

Bacağınızı kırınca kemik tam kaynamadan üstüne basamazsınız. Bunu denerseniz hem o ana kadarki iyileşme boşa gider, hem belki de kemiği tümden yerinden oynatırsınız.

Koronanın ortaya çıkmasıyla birlikte ekonomi mart ayının sonundan itibaren yara almaya başladı. Nisanda üretimin nasıl düştüğünü gördük, mayıs da farklı gelmeyecek. Dün yazdık, mayıs ayı sanayi üretimi de geçen yılın çok altında kalacak.

Bunun büyük bir maliyeti oldu, gerçek işsiz sayısı belki de on milyonu buldu. Ekonomimizin çok güçlü olduğunu söylüyoruz ama bu yükü kaldıramayacağımızı görünce önlemleri esnetmek zorunda kaldık. Tamam, haziran ayı nisan ve mayısa kıyasla görece iyi gelecek, bir toparlanma gözlenecek.

Ama bu ne pahasına sağlanıyor?

Kırık bacak tam iyileşmeden üstüne basıp birkaç adım attık diye sevinir durumdayız.

Haziranda yaşanmakta olan kısmi iyileşmenin çok ciddi bir maliyeti ortaya çıkmak üzere. Korona ile mücadeledeki kazanımlarımızı tümüyle kaybetme riskiyle karşı karşıyayız.

Önlemleri erken gevşetmenin bedeli

Büyük kentler arasındaki seyahatin kısıtlanmasının korona ile mücadeleye nasıl bir katkı verdiği bu kısıtlama kaldırılınca daha iyi anlaşıldı.

Toplum olarak “olmazsa olmaz” adetlerimiz var ya, şimdi onlar başlayınca halimiz ne olacak dersiniz. Düğünler, nişanlar...

Bu ülke bu yılı düğünsüz geçiremez miydi yani?

Ya asker uğurlamaları... Zaten normalde de engel olunması gereken çağdışı ve suç teşkil eden bir uygulama. Bari şu dönem bunu tümüyle engelleseniz.

Bilim Kurulu Üyesi Prof. Tevfik Özlü’nün sözü çok anlamlı:

“Evde televizyon izlemek, yoğun bakımda tavanı izlemekten iyidir.”

Birilerinin hiç kabahati olmayan insanlara virüs bulaştırarak yoğun bakımda tavan izlettirmeleri hak mıdır?

Bir ara on milyonu bulduğu tahmin edilen ve son dönemde biraz olsun azaldığı umulan işsiz sayısının hastalığın yeniden hortlamasıyla yeniden artış göstermesi karşısında ne yapacağız? Çalışabilir durumdaki her üç kişiden birinin işsiz gezdiğinden söz ediyoruz.

Bilim insanları ikinci dalgadan söz etmenin doğru olmadığını, çünkü birinci dalganın henüz bitmediğini söylüyor.

Birinci dalgada bile böylesine savrulan ekonomi yeni dalgaları kaldırabilir mi dersiniz?

Ülke bu durumdayken diğer yanda bazı vatandaşlar beyinlerinin küçük dalga boyuna takılıp kalmış; “Maske takmak isteğe bağlı olmalı” diyebiliyor.

Koronayı bile yeneriz yenmeye de, bu cehaleti?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar