Biz yine de ihtiyatlı olalım
NATO’nun Vilnius zirvesi nihayet geride kaldı. Herkes Türkiye’nin İsveç’in üyelik başvurusu konusunda ne yapacağını merakla bekliyordu. İsveç ülkede kendilerini Türkiye’ye karşı eylem planı yapmak ve para toplamak konusunda özgür hisseden teröristleri denetim altına almak için yasalar çıkarmıştı. Buna karşılık Türkiye, yapılanlara bakarak, yasa değişikliklerinin henüz uygulamaya yansıdığı konusunda ikna olmadığına işaret etti. İsveç, verdiği taahhütleri yerine getirdiğini beyan ederek Türkiye’nin endişelerini hafife aldığı oranda, Türkiye’nin şikayetleri haklı görünüyor. Evet, belki uygulama alanında bazı adımlar atıldı ama İsveç’in teröre dostça yaklaşan siyasetinin ne oranda değiştiğini söylemek için henüz vakit erken. Bu bağlamda, Türkiye’nin tutum değiştirerek İsveç’in başvurusunu onaylanmak üzere parlamentosuna göndermeyi kabullenmesi sadece İsveç için değil, başını ABD’nin çektiği ve İsveç’in bir an önce NATO’ya katılması suretiyle, Ukrayna’ya saldıran Rusya’ya karşı Baltık’ta bileşik cephe kuruluşunun tamamlanmasını arzulayan çoğu diğer NATO üyesi için de hoş bir sürpriz oluşturdu.
Türkiye’nin beklenmedik tutum değişikliğinin Türk dış siyasetinin birbiriyle karmaşık bağlantıları olan başlıkları arasındaki etkileşimin sonucunda şekillendiği anlaşılıyor. Bu başlıkların hepsi NATO ile ilgili dahi değil. Değişikliğe yol açan temel gelişmelerden birinin Sayın Erdoğan’ın ABD başkanı ile planlanandan uzun süren görüşmesi olduğu anlaşılıyor. Uluslararası siyaseti dünya liderleri arasında gelişen kişisel bağların ürünü olarak gören ve Sayın Biden ile görüşmek için sabırsızlanan Sayın Erdoğan açısından, görüşmenin yapılmış olması bile kendi başına bir başarı olarak görülmüştür. Fakat, bundan daha da önemli olarak, sözde birbiri ile bağlantısı olmayan iki alan üzerinden alış-veriş yapılmış, İsveç’in NATO üyeliğini desteklemesine karşılık, Türkiye’ye F-16 uçaklarını yenileme paketleri ve yeni uçak satılması üzerinde anlaşılmıştır. Sayın Biden şimdi Kongre’yi satışa izin vermesi konusunda ikna etmek için daha güçlü bir konuma gelmiştir. Sayın Erdoğan Türk parlamentosuna İsveç’in üyeliğini destekleme talebini göndermeden muhtemelen F-16 satışlarının kesinleşmesini bekleyecektir. Tesadüf bu ya, Türk parlamentosu kısa süre sonra tatile girecek ve Ekim’e kadar toplanmayacaktır. İsveç’in başvurusunun böyle dar bir zaman dilimine sığdırılması herhalde mümkün olmayacağından, F-16 satışını sonuçlandırmak için Amerika’nın önünde yeterince zaman vardır.
Türkiye’nin kararını etkileyen diğer bir faktör, Türkiye’nin AB ile olan ilişkileridir. Türkiye hariç tüm aktörler, NATO ve AB‘nin iki farklı örgüt olduğunu, bir ülkenin bu örgütlerden biriyle olan ilişkisinin diğeri ile karıştırılmaması gerektiğini vurgulamışlardır. Müzakerelerin son saatlerinde Türkiye İsveç’ten Türkiye’nin AB ile tıkanmış olan üyelik ilişkisini bütün gücüyle desteklemesini istemiştir. İsveç genelde Türkiye-AB ilişkisinin gelişmesini desteklemiş, ilişkinin ilerlemesinin karşısında kesin vaziyet alan ülkelerden olmamıştır. O halde tartışmalara AB’yi dahil etmenin amacı nedir? Görünüşe bakılırsa, AB içinde Türkiye ile ortaklığın nasıl geliştirileceği konusu yeniden güncellik kazanmıştır. Birçok üye, Türkiye’nin AB’den giderek uzaklaşmasından endişe etmektedir. Türkiye gerek ekonomi gerek güvenlik bakımından AB ile bağlarını zayıflatması arzulanmayan bir ülkedir. Halihazırdaki otoriter yönetim yapısı zaten birçok üyenin istemediği Türkiye’nin üyeliği konusunun ele alınmasına zaten engeldir ama geçmişte kurulan yakın ilişkiyi devam ettirecek yollar bulunmalıdır. Üzerinde hemen çalışılabilecek iki konu Gümrük Birliği Anlaşması’nın revizyonu ve Türklere uygulanan vize rejiminin yumuşatılmasıdır. İsveç’in NATO macerasının Türkiye’nin AB ile çöküntüye sürüklenmiş ilişkisinin tekrar canlandırılması ve sorunlarla ilgilenilmesi için tetikleyici bir olaya dönüşmesi pek şaşırtıcı olmayacaktır.
İsveç’in NATO üyeliği kesinleşmiş midir? Muhtemelen evet. Ancak ben yine de okuyucuyu ihtiyata davet edeyim; İsveç’in terörle mücadele etmemesi, F-16 satışlarının sonuçlanmaması veya AB ile olan sorunlarda mesafe kat edilmemesi Türk parlamentosuna İsveç’in üyeliğini onaylama konusunda hükümetin tavsiyesine uymama gerekçesi sunabilir. Erdoğan hükümetinin icraatini değerlendiriken, yapılan tahminler daima ihtiyatlı olmalıdır. Bunun yanında, İsveç’in adaylığını desteklemesi, Türkiye’nin artık tamamen Batı’ya yöneldiğine ilişkin yeterli kanıt oluşturmamaktadır. Türkiye son yıllarda Rusya ile çok kapsamlı iktisadi ilişkiler geliştirdiği gibi, güvenlik alanında da ince bir denge gözetmeye gayret etmektedir. Bu ilişki türü her iki tarafın da çıkarına hizmet etmektedir. Türkiye bu dengeyi de korumaya gayret edecektir. Rusya Türkiye’nin NATO üyesi olduğunu ve AB ile yakın ilişkileri olduğunun idrakı içindedir. Ancak, Türkiye’nin kendisinin çevrelenmesinde güney üssü rolünü üstlenmeyeceğine ve güvenilir bir iktisadi ortak olmaya devam edeceğine güven duymak istemektedir. Türkiye’nin bu bekleyişi tehlikeye atmayacağından emin olabilirsiniz.