Biyoloji, zekâ ve daha ilerisi

Kerem ÖZDEMİR
Kerem ÖZDEMİR KEREM İLE İŞİN ASLI

İTÜ Çekirdek Alumni Day’de konuşan Asım Şengör, girişimcilik diploması alan mezunların önüne yeni bir pencere açtı: biyoloji biliminden öğrendiklerimizle yapay zekâyı şekillendirmek bizi bu alanda lider pozisyonlarından birine taşıyabilir. Bunu nasıl yapacağımızı sorduğumda, işin içine bodoslama dalmak gerektiğini söyledi. Haklı.

Mühendislerin, bilim insanı genlerinden gelen iki yapısal bozuklukları var. Birincisi, her gördükleri sorunu çözmeye çalışırlar. İkincisi, çok fazla hesap yapıp ideal ve kalıcı çözümü üretmeye çalışırlar. Bunlar sanayi toplumunun ebedi mutluluk nosyonunun parçası olabilirler ancak dijital çağda böyle bir düzen yok. Dijital çağ, daha önce de yazdığım gibi, fikri kodlayarak dijitalleştirmeye ve bunun ardından da versiyonlayarak sürekli geliştirmeye dayanıyor. En sonunda bu fikir gereksizleştiğinde dijital çözümü de kaldırıyorsunuz. Canlıların doğum ölüm çevrimine benzeyen bu akış, aslında günümüzde çokça tartışılan sürdürülebilirlik konusunu da tamamlıyor. Ölüm olmadan yaşamın olması mümkün değil çünkü ölümsüzsen neden yaşamın sürmesi için çaba sarf edesin ki?

Teknoloji yazan biri açısından garip bulabileceğiniz bu girişin ortaya çıkmasında, Şengör ile sohbetimiz kadar İTÜ Çekirdek etkinliğinin birkaç gün sonrasında şahit olduğum bir olay da etkili oldu. Kadıköy’de akşam vakti otoparktan çıkıp farklı yönlere gitmeye çalışan araçlar trafiği karıştırıp hengâme yarattığında otomobillerin arasında fırlayan bir kedi, bir güvercine hamle yapıp kaçırdıktan sonra hiç hız kesmeden hamle yaptığı diğer güvercini kaptı. Oldukça ihtişamlı ve iri olan güvercin, bir dükkânın önüne kediler için konulmuş mama ve su kaplarından ihtiyaçlarını karşılıyordu. Kedinin de muhtemelen başka yerde yavruları vardı ve o kadar kararlıydı ki, hiçbirimiz kuşu ağzından alamadan yürüdü gitti. 

İnsanlar her ne kadar iyilik odaklı olarak sokağa mama ve su koysalar da, kurdukları sistemin diğer canlıların doğal yaşam alanlarını ortadan kaldırması ile problemi sürdüren bir kısır döngü haline getiriyor. Eskiden güvercinler, İstanbul’da havuz ve ağaçlardan oluşan yeşil alanlarda yoğunlaşır ve sürü olarak hareket ettikleri için bu kadar kolay av olmazlardı. Kediler ise, bu kadar fazla mama ile beslenmedikleri için kendi nüfus kontrollerini sağlarlardı. İnsanlar, bir yandan şadırvan ve havuzları ortadan kaldırırken diğer yandan düzensiz besleme ile demografiyi bozunca herkes aynı alanlar için mücadele etmeye başladı. 

Ekosistemi bozduğumuzun farkında değiliz

Kapımızın önü de dahil olmak üzere fiiliyata baktığımda, kedi mamalarını yiyen martılar, kendilerine yer açmaya çalışan ama saldırgan olmayı da beceremedikleri için ezilen köpekler ve hayvanlar için koyduğunuz 20 liralık plastik kabı çalan insanlar görüyorum. Bu insanları aslında göremiyorum da, lafın gelişi olarak…  Herkesin iyi görünmeye çalıştığı bu sistem kimseyi mutlu etmiyor ve aslında büyük bir gerilim barındırıyor. 

Bunları yazmamın nedeni, akademisyen kökenli Asım Şengör’ün, kendi biyoloji birikimine dayanarak yapay zekâ ile ilgili yaptığı bir tespit. Bunun, yapay zekânın işimizi ve aşımızı elimizden alması korkusuna son vereceğini olduğu kadar yapay zekâyı bu ilke doğrultusunda eğitmemiz gerektiğine de inanıyorum. Şengör, sağlıklı yapay zekâ sisteminin kurulmasında insan zekâsı ile yapay zekâ arasında çıkar çatışması bulunmaması gerektiğini söylüyor. Bu biyolojiden yani canlıların biliminden gelen bir içgörü. 

Şengör aynı zamanda farklı dünyalar veya platform katmanları (bu terimleri ben kendi sözcüklerime çevirdim) ile ilgili tanımlamalar yaparak yapay zekânın en fazla önemi taşıyacağını düşündüğüm metaverse ile ilgili dersler de veriyor. Burada farklı katmanlar olduğunu ve gerçekliğin bu katmanlarda farklı tasarlanabileceğini ve tasarlanması gerektiğini anlıyorum.

Ancak Asım Şengör’ün en önemli katkısı, İTÜ Çekirdek’in girişimci kitlesinin rekabetçilik ve başarıya ulaşmak için ne yapması gerektiği ile ilgili soruma verdiği, doğrudan işin içine girme öğüdü oldu. Benim sözcüklerimle anlatırsam, girişimcilerin işin içine bodoslama dalıp karşılaştıkları sorunları çözerek ilerlediği bir sistem, başarıya ulaşmak için en büyük fırsatı barındırıyor.

Doğamıza uygun yapay zekâ

Canlıları inceleyen biyolojideki uzmanlığının Asım Şengör’e bunları söyletmesi, biyolojinin tanımladığı biçimiyle canlı olan bizlerin doğasına daha uygun bir yapay zekâ anlayışına kapı açmasıyla önem taşıyor. Şengör, bizim kendi zekâmıza doğal dememiz nedeniyle diğer zekâ formlarına yapay dememizin zaman içinde gelişme ile düzelecek bir sorun olarak ortaya koyuyor. Bu durum aynı zamanda başta bahsettiğim türden bir çıkar çatışması riskini de gündeme getiriyor. Kendini üstün gören insanın, yapay zekâyı ötekileştirerek ortadan kaldırmaya çalışması ya da ikinci sınıf görme tavrını sergilemesi önemli bir tehdit. 

Burada önemli bir sorunu da, toplam zekâ ekosistemi içindeki arayüz sorunu oluşturacak. Yapay zekâ için kullanıcı deneyimi/kullanıcı arayüzü (UX/UI) tasarımında bu arızanın aşılması gerekiyor. Ya da şöyle söyleyeyim: Bu arızanın aşılması bizim ileri doğru bir sıçrama yapmamızı sağlayabilir. Ben bunu Şengör’den daha büyük kesinlikle ve ıstırapla söylüyorum. Istırabımın nedeni, bugün yapay zekâ konusunda çalışan şirketlerin yöneticilerinin büyük bölümünün robot edebiyatından haberdar olmaması…

Isaac Asimov’un Türkçeye Vakıf olarak çevrilen Foundation and Empire serisinin sonunda, belleğini geri kazanan matematikçi, İmparatorluğu Gaia sayesinde yenilgiye uğratır. (Spoiler vermemek için dikkatli yazmaya çalışıyorum ve bu biraz karışıklı yaratırsa kusura bakmayın.) Gaia, toprağın tanrısıdır; taşın, toprağın ve bizim çevremizde canlı saymadığımız her şeyin enerjisini ve bilincini toplayarak büyük bir güç yaratır. Bu da karşı tarafın muazzam teknolojisinin ihtiyaç duyduğu enerjinin akışını keserek çok güçlü, sayısız uzay gemisinden oluşan savaş makinesinin “ölmesine” neden olur.

Asım Şengör kendi zekâsı ile konuşmasına eklediği “belki de neyin canlı neyin cansız olduğunu yeniden tanımlamamız gerekecek” ifadesi ile Asimov’un mirasını farkında olmadan sahipleniyor. Şimdi iş, arayüz ve deneyimi geliştirerek low code/no code sistemlerde olduğu gibi farklı disiplinlerden gelenleri ortak zekânın geliştirilmesine yönlendirmek.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Sanat gülmek içindir 28 Ekim 2024