Biyodökümhaneler
Bir süredir ’Biofoundry'i nasıl Türkçeleştirsem diye düşünüyorum. Söylemesi biraz zor ama ’Biyodökümhane'nin ötesine geçemediğim için böyle kullanmaya başladım. Öncelikle yeni fikirlere açığım ve görüş beklerim diyeyim. Sentetik biyolojideki gelişmelerle birlikte biyodökümhaneler son birkaç yıldır dünyada teknoloji ekosistemine yerleşmişti. Hatta 2019'da Küresel Biyodökümhane Birliği bile kuruldu. Son dönemde ise COVID-19 ile birlikte yeniden gündeme gelmeye başladı. Daha önce sentetik biyolojiyle ilgili yazmıştım, kısaca hatırlatayım: Sentetik biyoloji, genetik veriyi kullanarak mühendislik uygulamalarıyla mikroorganizmaları, hücreleri yeniden programlamaya imkan veriyor. Bakteriler gibi mikroorganizmalar, belli bir amaca yönelik olarak yeniden biçimlendiriliyor ve istediğimiz ürünü üreten mini fabrikalara dönüşüyor. Hayatımızdaki birçok malzemenin bu biyolojik fabrikalar tarafından üretilebileceğini söyleyebiliriz. Sentetik biyoloji, canlı sistemleri yeniden düzenleyebilmek demek ve bu alana yapılan yatırımlar son 10 yılda 8 kat arttı. Elbette birçok teknolojide olduğu gibi burada da fırsatlar kadar tehditleri de tartışabiliriz. Biz bugün önce fırsatlara ve bu fırsatların kullanılabilmesi için gereken araçlara odaklanalım. Sentetik biyolojiyle programlanan hücrelere, bugün her sektörde kullanılan kimyasal maddeleri, plastiği, ileri malzemeleri ürettirmek mümkün. Aşı, ilaç, gıda tarafını artık hiç saymıyorum bile. İklim değişikliği, çevresel sürdürülebilirlik, atık yönetimi, kaynakların etkin kullanımı tüm dünyada bugün en önemli gündemimizi oluştururken, sentetik biyoloji tüm bu sürdürülebilirlik meselelerine çözüm sunuyor. Sentetik biyolojinin uygulamada değere dönüşebilmesi için üç temel faz ve altyapı tanımlamak mümkün. Öncelikle genom verisini, moleküler mekanizmaları, hücreleri anlamak ve anlamlandırmak için keşif ve temel araştırma süreçlerinin yürütüleceği BiyoLaboratuvarlara ihtiyacımız var. İkinci fazda ise, Biyodökümhaneler giriyor işin içine. Geleneksel olarak bildiğimiz dökümhanelerde, eritilen metaller kalıba dökülerek istenilen biçime sokuluyor. Biyodökümhanelerde ise, mikroorganizmaları genetik mühendislik uygulamalarıyla yeniden şekillendirip istediğimiz ürünü üretebilir hale getiriyoruz. Bu kez metal yerine canlı sistemi yeniden biçimlendirme işi söz konusu. Üçüncü faz ise, Biyofabrika diyebileceğimiz üretim aşaması. Burada artık biyodökümhanede tasarladığımız, biçimlendirdiğimiz ve test ettiğimiz canlı organizmaları büyük ölçekte üretime sokuyoruz. Biyodökümhanelere geri dönersek, bu tam ortadaki faz, normal bir dökümhane işine göre çok daha kritik, teknik ve maliyetli bir aşama. Sentetik biyolojinin uygulamadaki potansiyelinden faydalanabilmek için bu fazın ulaşılabilir ve kullanılabilir olması çok önemli olduğundan, biyodökümhane altyapıları küresel teknoloji gündemine yerleşti. Sentetik biyolojiden faydalanmak isteyen fakat böyle bir kapasitesi ve altyapısı olmayan endüstriye hizmet veren biyodökümhaneler kurulmaya başlandı. Mayıs 2019'da ise dünyanın farklı yerinde kurulan 16 biyodökümhane Küresel Biyodökümhane Birliği'ni kurdu. Birliğe üye olan biyodökümhanelerin sayısı bugün 27'yi buldu. ABD, İngiltere, Çin, Singapur, Avustralya, Japonya, Almanya, Danimarka biyodökümhanelerin olduğu ülkeler. Birlik, dünyada bu ortak altyapıların yaygınlaşması için bilgi ve veri paylaşımını da amaçlıyor. Birçok ülkede olduğu gibi Türkiye'de de üniversitelerde sentetik biyolojiye odaklı çalışan çok önemli araştırma grupları ve altyapılar var. Fakat biyodökümhaneleri üniversitelerdeki biyolablardan farklı görmek lazım diye düşünüyorum. Temel araştırma ve anlamlandırma fazı olmadan olmaz ve o taraf araştırma merkezleri ve üniversitelerde güçlenerek kesinlikle devam etmeli. Fakat biyodökümhane dediğimiz bu ara faz, hem araştırma çıktılarını uygulamaya götürmeye imkan sunan hem de endüstrinin kullanımına açık ortak alt yapıları tanımlıyor. Burada amaca yönelik tasarlama, test etme ve ticari kullanıcıya sunma odağıyla çalışan bir model var. Dünyadaki biyodökümhane örneklerine bakınca da, üniversitelerle ilişkili olan fakat ayrı ve odaklı çalışan yapıları görüyoruz. Örneğin ABD Enerji Bakanlığı bir biyodökümhane kurmuş. Bu arada biyodökümhane işini yapan ve çok hızlı büyüyen biyoteknoloji startupları da var. Sürekli gündeme getirmeye çalıştığım Avrupa Yeşil Mutabakatı, Yeşil Sanayi Politikası, sürdürülebilir kalkınma ve ekonomik büyüme gündeminin ayrılmaz bir parçası; geleneksel sektörlerin yeni teknolojilerle dönüşümü. Bu dönüşümü gerçekleştirebilmek için sentetik biyoloji çok önemli bir imkan sunuyor. Biyodökümhaneler, bu sürecin ve biyoekonominin kritik parçalarından birini oluşturuyor. Açıkçası beni de çok heyecanlandırıyor.