Bitmiş KÖİ’lere yeni vergi salmak ne işe yarar?

Sadi ÖZDEMİR
Sadi ÖZDEMİR EKONOMİDE SAĞDUYU

Türkiye’de, Kamu Özel Sektör Ortaklığı (KÖİ) projelerinde 4 farklı model uygulandı. Yıllardır hayal olan köprüler, hava alanları, hastaneler, otoyollar, limanlar bu modellerle yapıldı. Halen de bu modellerle yeni proje ihaleleri yapılıyor ve yapılacak. KÖİ modelleri arasından en çok kullanılan Yap İşlet Devret (YİD) oldu ve 127 projeye uygulandı. YİD’leri 120 projeyle İşletme Hakkı Devri, 18 projeyle Yap Kirala Devret ve 5 projeyle Yap İşlet Devam Et modelleri izledi. 2023 Eylül ayı fiyatlarıyla KÖİ modelleriyle gerçekleştirilmiş projelerin yatırım tutarlarının sektörel dağılımına bakıldığında da şöyle bir tablo çıkıyor: 

“32,5 milyar dolarla karayolu projeleri ilk sırada. Havaalanları 24,03 milyar dolarla ikinci, enerji projeleri ise 21,73 milyar dolarla üçüncü sırada. Yap Kirala Devret modeliyle gerçekleştirilen sağlık projelerinin tutarı da 13,08 milyar dolara ulaştı.”

Şimdi bu kadar rakamı söyledikten sonra birkaç hatırlatma daha yapmak şart. Ak Parti’nin 22 yıllık iktidarında büyük ölçüde KÖİ modelleriyle ülkemizin altyapı yatırımlarını tamamladığını biliyoruz. Muhalefet, ‘projelere sağlanan kamu garantilerini’ öne sürerek en çok da köprü ve hava limanı projelerini şeytanlaştırmayı başarmıştı. ‘Yaptınız da ne oldu, kullanımları çok pahalı vatandaşa ne faydası var’ ya da ‘kamu kaynaklarını özel sektöre peşkeş çektiniz’ gibi sözleri çok duymuştuk. Muhalefetin o dönemdeki lideri bile ‘iktidara gelirsek…’ diye başlayıp bu projeleri inşa edenleri, işletmeye devam edenleri ve hatta yenilerinin ihalelerine girenleri defalarca tehdit etmişti. Peki, şimdi ne oldu da Ak Parti iktidarının ekonomi yönetimi bu projelere ilave kurumlar vergisi salıyor ya da vergilerini artırıyor. Sözleşmelerle başı sonu garanti altına alınmış projeler için şimdi ‘muhalefet hesap sorma çabasında haklıymış’ diyebilir miyiz? 

Öncelikle bu projeler ne kamunun ne de özel sektörün öz kaynaklarıyla yapıldı. Öyle bir kaynak zaten yoktu. Bu nedenle KÖİ modellerine göre yapıldılar ve bu sayede yapılabilmeleri mümkün oldu. Uzun dönemli dış ve iç krediler kullanılarak kaynak sağlandı. Projelerin çoğunda bu kredilerin geri ödemeleri devam ediyor. Yani yapan işleten şirketler zaten uzun yıllar ‘borçlu’ olmak zorunda. Yaklaşık 550 milyon lira (15 milyon Euro) ek vergi toplamak için bu rakamın belki onlarca katı maliyet yükleyeceği belli yeni vergiler salmak son derece yanlış. Bundan sonraki KÖİ projelerinin kredi maliyetleri yükselecek. O maliyetleri de ya kamu (devlet) ya da vatandaş ödeyecek. 

Şu anda projeleri işleten şirketler bu duruma itiraz edebilir mi? Anayasa Mahkemesine ya da sözleşmelerde hangi tahkimi öngörmüşlerse oralara dava açsalar muhtemelen kazanırlar. Ancak kamu ile kavgayı göze alabilirler mi? Muhtemelen yapamazlar ki bunu yapmak ‘uzun yıllar kiracı olduğunuz evin sahibi ile mahkemelik olmak’ anlamına gelir. 

‘Sen gelirini artıramazsın ama ben vergiyi artırırım’

Dünya genelinde KÖİ modelleriyle en fazla proje yapanların gelişmiş ülkelerdeki ‘sosyal demokrat’ iktidarlar olduğunu daha önceki bir yazımda anlatmıştım. Özellik de İşçi Partisi lideri Tony Blair’in iktidar döneminde İngiltere’de hayata geçirdiği projeleri hatırlatmıştım. O nedenle, sosyal demokrat arkadaşların ‘sağcı liberal bir iktidarın bu icraatlarıyla ilgili KÖİ yazısı yazdığımı’ düşünüp üstünkörü eleştirmelerini önemsemiyorum. Çünkü bana göre bir türlü yapamadığımız kentsel dönüşümün tamamlanması da ancak KÖİ modelleriyle mümkün olabilir ve bunu daha önce kabullenip harekete geçseydik 2023 Şubat’ında ‘çürük üstyapı ile yakalandığımız depremlerde’  50 bin insanımızın büyük bölümü belki de hayatta olurdu, kader tabii ki... 

KÖİ projelerini yapıp işletenlere yeni vergi salma meselesi kimsenin umurunda olmasa da ben önemsiyorum. Çünkü bu ilkesiz ve zararlı davranış yüzünden ülkemizin bundan ihtiyacı olan projelerin önü kapanabilir. Konuyu bir bilene de sormak adına Kamu Özel Sektör İşbirliği Araştırma Merkezi Başkanı Eyüp Vural Aydın’ı aradım. Aydın, bu konuda ‘resmi olarak’ şöyle konuşuyor: 

“Projeleri, uzun dönemli sözleşmelerle yapıp işleten şirketlerin kurumlar vergisi yüzde 25’ten yüzde 30’a çıkarılıyor. Bu şirketler zaten uzun dönemli kredi ödeyen borçlu şirketlerdir. Çünkü projeyi yapmak için milyarca dolarlık krediler kullandılar. Borçlu şirkete yıllar sonra yeni vergi yüklenmiş oluyor. Sözleşme var ama sen hükümleri değiştiriyorsun. Oyun başlamış kural değiştiriyorsun. Şimdi 5 milyar dolarlık bir otoyol ihalesi yapıldı. İhaleyi alan şirket proje için kredi kullanacak. Bu durumda krediyi sağlayacak kuruluşlar ek bir maliyet koyabilir. Bu durumda o otoyolun geçiş ücreti daha mı ucuz olacak? Önümüzde çok büyük demiryolu projelerimizin ihaleleri de var. Aynı durum onlar için de geçerli. Ayrıca bu projelerdeki en büyük kâr inşaat aşamasındadır. İşletme aşamasında kâr çok azdır, gelir sistemi borç ödemeye ayarlıdır. İşletme sürelerinin ortalarına, sonlarına doğru kârlılık olabilir. Geçiş ya da kullanım ücretleri bile sözleşme kurallarına tabidir. Yani sen gelirini istediğin gibi artıramazsın ama kamu ‘ben vergiyi artırırım’ demiş oluyor.”

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar