Birey hareketinden marka hareketlerine
Sürdürülebilirlik meselelerinde medyada çok sık gördüğümüz öneriler çoğunlukla bireyin gündelik davranışları ile ilgili. Bizler termos taşımalı, sürdürülebilir ürün alışverişi yapmalı, bireysel karbon ayak izimizi ölçmeli, markanın CEO’su her gün özel jet kullansa da biz pipet kullanmamalı veya dönüşmeye bardakta başlayan pipetleri kullanmalıyız.
Sistemsel olarak dönüşmeyen bir dünyada birey olarak bu kadar şeyin bizlere yüklenmesi ve sanki çözümün ana odağı bizmişiz gibi gösterilmesi sizce de haksızlık değil mi?
Devasa karlılıklar elde eden markalar atıkları için çalışmazken yeni süreçler geliştirmezken sadece bireyi suçlamak ve sorumlu tutmak sizce de acımasız değil mi?
The Ocean Cleanup’un 2022 araştırma raporuna göre deniz kirliliğinin yüzde 80’ine balıkçılık endüstrisi sebep olurken çevre örgütlerinin bir yıllık medya kampanyasının tüm eforu neden sadece gündelik kullandığımız pipetlere yöneltilir? Pipet kullanmamak bireysel önlemler almak elbette önemlidir ancak balıkçılık endüstrisinin dönüşümünü adres göstermek çok daha doğru değil mi?
İşte mesele de tam burada başlıyor sevgili okur. Sürdürülebilirlik meselesinin yükselmeye başladığı yıllar beraberinde türlü manipülasyonları ve sistematik büyük kötücül eylemeleri saklayarak sürdürülebilirliği iş modeline dokunmayan küçük projelere ve bireysel dönüşüme sıkıştırdı. Elbette bireysel dönüşüm ve hassasiyet oldukça önemli ancak bugün yoksulluğun artışa geçtiği bir dünyada sürdürülebilir üretildiği için piyasa koşullarından oldukça pahalı bir adi üretimi alamayanlar ne yapabilir? Kronik açlık yaşayan bireyler sürdürülebilir üretim zincirine sahip bir gıda talep edebilir mi? Elbette hızlı modaya, tüketim çılgınlığına bireysel olarak kendimizi kaptırmamak tüketici hareketleri ile markalara yön vermeye çalışmak oldukça kıymetli ancak bunun ilerisine geçen markaların da bizler kadar fedakarlık yapmak zorunda olduğu bir döneme girmek zorundayız.
Markaların karlılıklarını düşürmesini göze almalarını talep etmek zorundayız aksi takdirde döngüsel tedarik zincirleri, karbonsuzlaşma, çevreci ve demokratik iş modelleri üretemeyeceğiz. Bireye yüklediğimiz sorumluluk perdesini aralayıp markalara düşen sorumlulukları, markaların alması gereken aksiyonları daha çok konuşmamız, bu krizleri yaratanları çözüm masasına daha gür sesle davet etmeliyiz.
Büyük çevresel krizler yaratan tekstil firmalarının birkaç ileri dönüşüm projesini, bireylere evde geri dönüşüm yapmayı öğretmesini yeterli bulmamalı, iş modellerinde çok daha fazlasını talep etmeliyiz. Hızlı tüketim ürünlerinde döngüsel ekonomi stratejilerini daha çok görmeyi istemek zorundayız. Bireyler olarak sistemsel adımların atılmadığı bir dünyada tek başımıza (yeterli bile olmayacak) bu sorumluluğu üstlenmek yerine markaları daha çok sorumlu tutmalıyız. Belki de artık tüketici davranışları ile markaları dönüştürmek yerine markaların kurguladığı sürdürülebilirlik stratejileri ile tüketici davranışlarında değişimi kolaylaştırmanın yollarını bulmalıyız. Örneğin her sabah aldığımız kahve için termos taşımayı, onu yıkamayı zor buluyorsak bireylere bu alışkanlığı kazandırmaya çalıştığımız kadar markaları da depozitolu şubeler arası geri toplanabilir ve yeniden kullanılabilir bardak sistemine geçmeye ikna etmeliyiz. Evimin yanında özgürce yanımda bir şey taşımadan aldığım kahveyi yolda içtikten sonra iş yerimin yanında şubede bardağı geri bırakabileceğim yani benim sürdürülebilir davranış kalıplarımı kolaylaştırabilecek çözümleri markalardan talep etmeliyiz. Çünkü bizler tek başına birey hareketlerini dönüştürme çağrılarında bulundukça markaların aksiyon alma gerekliliği de düşüyor. Sistemin okları bireye çevirmeden önce kendisine döndürmenin yollarını aramalı ve bizlerin gündelik dönüşümlerinin yanında sistemsel dönüşümleri her yeni günde talep etmemiz gerekiyor.
Birinci sıraya yerleştirdiğimiz kar maksimizasyonu bugün kurumların gerçek çevreci ve sosyal adaleti önceleyen yaklaşımları geliştirmesine engel oluyor. Tam da bu noktada gezegenimiz her geçen gün daha kritik bir sürece ilerlerken dünyayı kurtarmak için sadece karlılılık takıntısının ötesine geçmek zorundayız. Üstelik artan çevresel krizlerin yaratabileceği ekonomik maliyetleri düşündüğümüzde sektörler bugünün karından vazgeçerek yarınını da koruma altına aldığını görmeli. Bugün adil şeffaf blockchain teknolojileri ile aldığımız ürünün hizmetin nerede nasıl ne koşullarda tedarik zincirinde kime neden ne kadar ödendiğini hangi çevresel koşullardan geçtiğini talep etmek, markaları dönüşüme davet etmek temel önceliğimiz olmalı. Birey elbette dönüşmeli ancak önce özek sektör elini taşın altına şöyle bir sahici koymalı!