Biraz kafanızı ütüleyeyim

Kerem ÖZDEMİR
Kerem ÖZDEMİR KEREM İLE İŞİN ASLI

Tefal’in yeni ütüleri, Türkiye’nin ekonomisini geliştirmek için odaklanmamız gereken ürünleştirme konusunda iyi bir örnek oluşturuyor.

Temelde dört tekerleği olan araçlar olan otomobillerin fiyatları ile satın alma tercihleri, ürünleştirme konusunda yazı yazmak için sıkı bir örnek ve zemin sağlıyor. Ancak ütü portföyünün böyle bir olanak sağlayacağını, Tefal’in ütü portföyü ile ilgili bültenini görene kadar düşünmezdim.

Portföyün en üstünde yer alan 17 bin 999 lira 90 kuruşluk Pro Express Vision Buhar Kazanlı Ütü’nün özellikleri arasında yatay ve dikey dururken farklı davranmasını sağlayan sensör dikkatimi çekti. Smart LED Vision olarak adlandırılan teknoloji, ütünün ucundaki LED ışığın yatay konumda otomatik olarak devreye girerek görmeyi ve dikey konuma getirildiğinde ışığın kapanmasını sağlıyor. Benzer şekilde ütüdeki akıllı buhar teknolojisi, ütülemeye başladığında buharı otomatik olarak devreye sokarken dikey konumda buharı keserek enerji tasarrufu sağlıyor. Bunu, tek bir konum sensörü ile kontrol etmek mümkün. Firmanın Durilium AirGlide Autoclean olarak adlandırdığı teknoloji, ütünün tabanının lekesiz ve kaygan kalmasını sağlıyor. Bu teknolojilerin yarattığı değeri anlamak için, aynı firmanın 6 bin 399 lira 90 kuruşluk Tefal Ultimate Power Pro ve 2 bin 499 lira 90 kuruşluk Tefal Pure Pop Buharlı Düzleştirici Ütü ile karşılaştırmak yararlı olabilir.

İşin pazarlama tarafında ise, Tefal Ultimate Power Pro’nun “evde ya da yazlıkta kolayca kullanılabilecek” olmasına vurgu yapılıyor. Tefal Pure Pop Buharlı Düzleştirici Ütü ise, kırışıklıkları açma ve tüy toplama fonksiyonlarıyla tanıtılıyor. Aynı firmanın farklı tüketici segmentleri için çekici boyutlar kazandırdığı ve bunları vurgulayarak tanıttığı ürünleri, ürünleştirme uzmanlığının yarattığı değeri ortaya koyuyor. Google sonucuna göre, Euro şu anda 41,6 liralık kurla 40 liranın üzerine çıkmış durumda ama görsellerinin üzerinde Made in France yazan ürünlerin fiyatını 40 liradan euro’laştırırsam Pro Express Vision’ın yaklaşık 450 euro, Tefal Ultimate Power Pro 160 euro ve Tefal Pure Pop Buharlı Düzleştirici Ütü de 62,5 euro ediyor.

2020 sonundaki kurdan hesaplarsam ve yukarıya yuvarladığım 6,9 liralık Euro kuruyla normalize edersem fiyatlar yaklaşık altıda birine düşüyor. Ürün fiyatları sırasıyla lira karşılığı olarak 3 bin 100, bin ve 400 liraya oturuyor. Bu bizim ürünleştirme çabalarımızın döviz cinsinden ürün satmaya odaklanmasını getiriyor ve iç pazarın gücüne dayanan ürünleştirme stratejilerini zayıflatıyor. Bunun Türkiye’den global marka çıkarma gücümüzü azaltmasının dışında da muazzam bir olumsuzluğa neden olduğunu düşünüyorum. Bu finansal durum nedeniyle biz toplum olarak kendi ihtiyaçlarını karşılama, bunu yaparken elde ettiği beceriyle ürün geliştirme ve üretme becerisini oluşturma ile bunun üzerine benzersiz global ürünler çıkararak bunları yüksek kârla satma becerisini bunun üzerine koymaktan mahrum kalıyoruz. Bu nedenle ülke için bu zinciri yaratacak insan kaynağını ortadan kaldırma konusunda ülke olarak çok fütursuzca hareketler yapabiliyoruz.

Bunun sonucunu en açık biçimde futbolda görmek mümkün. Futbolcu yetiştirmek yerine ithal futbolcu ile lig oluşturmak, futbolcu ticaretini asıl gelir kapısı haline getirirken Türkiye liglerinin ekonomik değerini düşürüyor ve uluslararası pazarda sportif başarısı olmayan bir yapıyı ortaya çıkarıyor. Futbolcusunu bırakın, bugün artık yönetimini bile ithal hakemle yapmaya çalıştığımız bir lige sahibiz. Kendi ülkesine ait olmayan futbolcu, teknik direktör ve hakemlerle yürüyen bir ligde maç kazanmaktan büyük mutluluk duyan ve bu ligi finanse eden bir futbolsever ya da taraftar toplumu yaratılmış olması, ürünleştirme konusundaki performansımızın da bugününü olmasa da yarınının nasıl olacağı konusunda bir fikir veriyor.

Cep telefonu üreticileri gerçeği önümüze koyuyor

Uluslararası cep telefonu markaları, Türkiye’de yaptıkları ürün lansmanlarında da üst segmentteki ürünleri olarak 5G destekli modelleri öne çıkarıyorlar. Ancak Türkiye’de 5G şebekesi için adım atılamamış olması, bu lansmanları benim gözümde anlamlı olmaktan uzaklaştırıyor. Bununla birlikte her seferinde, 5G’den mahrum olmamızın geleceğe dönük olarak nasıl bir sorun yaratacağını düşünüyorum.

Muhtemelen 5.5G gibi bir noktadan başlayıp aradaki farkı kapattığımız ya da daha ileri bir noktada bulunduğumuz aldatmacasına başvuracağız. Ancak bu “ileri noktada” 5G deneyimine sahip bir uzman ordusu yetiştirmekten kendimizi mahrum etmiş olacağız. Yani o gün geldiğinde böyle bir gücümüz olmayacak ve yurtdışından transferle buradaki açığımızı kapatmaya çalışıyor olacağız.

Yıllar önce Huawei’nin davetlisi olarak Japonya’ya gittiğimde 5G’nin ne anlama geldiğini anlama fırsatı buldum. 50 tane kadar küçük boy robotun 5G şebekesine bağlı olarak dans ettiği bir demo izlemiştim. Herkes danstan etkilenirken, -o zaman da yazdığım gibi- benim gördüğüm, üretim bandı olmadan esnek bir biçimde üretim yapabilecek bir işgücüydü. O zamanki tek sorun, adaptörleri ile şarj edilmesi gereken robotların sürekli kullanılamamasıydı. Bir dolabın kenarındaki çoklu prize takılı adaptörlerle robotları üçer-beşer şarj edip bu sorunu aşmaya çalışıyorlardı. Şu anda zemine döşenen endüktif şarj mekanizmaları ya da robot süpürgeler gibi otomatik olarak şarj noktalarına gidip kendisini şarj eden akıllı robotlarla bu sorun da aşılmış durumda. Bu şekilde geliştirilen yeni üretim altyapısından ve bu sistemde üretim yapabilen nitelikli iş gücünden de kendimizi mahrum bırakıyoruz.

Unuttuğumuz bir konu da, gecikmesi çok düşük ve hızı çok yüksek olan 5G şebekesine bağlı cihazların üzerindeki verinin sürekli güncel tutulabilmesi. Bu şekilde güncel tutulan altyapı ve veri ile çalışma deneyimi olmayan bir işgücünün, buna sahip olanlar karşısında rekabet ya da birlikte çalışma becerisi, ancak beceriksizlik olarak karşımıza çıkabilir.

Bütün bu dengeler içinde, fiyat/performans açısından eski teknolojileri kullanmak daha doğru bir seçim haline gelirken inovasyona dayalı bir rekabetçi ekonomi oluşturmak eşyanın tabiatına aykırı görünüyor.

Korumacı ekonomi tek çare haline geliyor

Bu sistem içinde ne yapmak zorunda kalacağız? Aklın yolu bir: Elektrik fiyatlarının yükselmesinin hane bütçesi ve genel ekonomik dengeler üzerinde yarattığı etkiye vurgu yapan ODE Yalıtım’ın bülteninde yer alan “Konutlarımızın ısısının doğru noktalarda kalabilmesi için dünya standartlarında bir yalıtıma ihtiyaç var. Bu yalıtım, enerji tüketimini azaltmanın ve maliyet yükünü hafifletmenin en etkili yolu. Doğru bir yalıtım enerji tüketimini yüzde 70’e kadar azaltarak, enerji faturalarındaki artışı kontrol altında tutmayı sağlar. Yalıtım, evlerin iç sıcaklığını dengeleyerek elektrikli cihazlara duyulan ihtiyacı en aza indirir” şeklindeki ifadeler, bu yeni dönemin de normalini oluşturuyor.

Hem yalıtım işinde kullanılan malzeme ile teknoloji bağlantısı hem de üretimde kullanılan teknolojide önemli bir inovasyon gerçekleşiyor. Ancak buradaki sistemi baz alırsak, ülkenin de kendini izole edip sadece belirli bir kısmını sıcak ve yaşanabilir halde tutacak tercihlere yöneleceğini düşünebiliriz. Bu, hane için anlamlı olsa da, ekonominin parçası olan işletmeler için kapasite kullanımının düşmesi anlamına geliyor. Açık tutulması gereken bu varlıklarda cam ya da kapıyı açtığınızda denge değişiyor.

Bir restauranta giren-çıkanın fazla olmasından kaynaklanan gelir artışı ile içerideki sıcaklığı tutmak için bu akışı durdurma ya da yavaşlatma arasında sıkışmamak için başka türlü bir sistem kurmak gerekiyor. Bu noktada, kapalı mekanlardaki hava kalitesini sağlamak, izolasyon kadar ya da onunla birlikte büyük önem taşıyor. Bunu anlatmak için Systemair Türkiye Satış Direktörü Şahin Büyükkaya’nın anlattıklarından faydalanacağım.

Havayı temzilemek, enerjiyi korumak kadar önemli

 Kapalı mekânlardaki iç hava kalitesinin performans ve verimlilik üzerinde doğrudan bir etkisi bulunduğunu belirten Systemair Türkiye Satış Direktörü Şahin Büyükkaya, doğru dizayn edilmiş ve doğru kullanılan havalandırma sistemleri ile ortam sıcaklığının yanı sıra optimal seviyede hava kalitesinin elde edilmesini mümkün kıldığını söylüyor. Buradaki “optimal” sözcüğüne dikkatiniz çekerim. Hayatın kendisini en iyi tanımlayan sözcük optimaldir ve bir tercih ile dengeyi ifade eder.

Büyükkaya, “Ev ortamındaki iç hava kalitesinin kontrol altında tutulması genellikle daha kolayken, iş yerleri ve endüstriyel tesislerde bu durum daha karmaşık hale geliyor. Sağlıklı bir hava kalitesi için oksijen yoğunluğu düşük havanın dışarı atılması ve yerine taze, oksijen açısından zengin havanın verilmesi gerekiyor. Bu sürecin en doğru şekilde yönetilmesi için iç hava kalitesinin sürekli ölçülmesi ve bu ölçüm değerlerine göre ısı geri kazanım ünitesine sahip bir havalandırma sistemi ile mahal havalandırmasının yapılması gerekiyor” diyor. 

Hem çalışanın beden ve ruh sağlığı hem de maksimum verimli çalışma ortamı için iç alan hava kalitesini sağlamanın bir zorunluluk olduğunu ifade eden Büyükkaya, şu noktalara dikkat çekiyor:

* Havalandırma sistemlerinin maksimum fayda ile çalışması için yeterli taze havanın sağlanması ve kullanılan havalandırma sisteminin gerekli standartlara uygun şekilde filtasyon sistemlerine sahip olması gerekiyor.

* İç ortam konforu için mekanın ısıtma, soğutma ve nem ihtiyacının doğru hesaplanması ve bu ihtiyaçlara uygun cihazların seçilmesi gerekiyor.

* Havalandırma sistemleri, ısı geri kazanım sistemi ve yüksek verimli fan-motor uygulamaları ile maksimum verimlilikte çalıştırılabiliyor.

* Otomasyon sistem entegrasyonu da gerekli iç hava kalitesi için havalandırma sistemlerinin verimliliğini artıran önemli bir çözüm olarak karşımıza çıkıyor.

Büyükkaya özetle şunu söylüyor: “İşletmelerde çalışan sağlığını korumak ve hava kalitesini artırmak için iki temel kriter bulunuyor. Bunlardan ilki, mekan için gerekli taze hava miktarının doğru hesaplanması ve uygun yöntemlerle iç ortama verilmesi. İkincisi ise havalandırma sistemlerinin maksimum enerji verimliliği ile çalıştırılması. Bu noktada, işletmelerdeki havalandırma sistemlerinde kayıp ve kaçakların önlenmesi gerekiyor. Dışarıya atılan egzoz havasından maksimum ısı geri kazanımının sağlanmasının da kritik bir öneme sahip.”

Bunu, buraya kadar yazdıklarımın ve uluslararası planda güçlü hale gelmek için ihtiyaç duyduğumuz stratejinin özeti olarak da kabul edebilirsiniz.

Henüz bu içeriğe yorum yapılmamış.
İlk yorum yapan olmak ister misiniz?
Yorum yapmak için tıklayınız
Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar