Bir sosyoloji anlatısı
Max Weber, Türkiye’de yaygın olarak bilinen kısa ve muhtemelen yanlış anlaşılan bir çalışmasında Protestanlığın Avrupa ve Kuzey Amerika’da modern kapitalizmin gelişiminin katalizörü olduğunu iddia etti. Bunu yaparken Protestanlığın dini bir azınlık konumunda olmasının gelişimi hızlandırdığı tezini reddediyordu. Katolikler azınlık olmalarına rağmen Almanya’nın Katolik bölgeleri göreceli olarak daha az gelişmişti. Yani Protestanlığın kapitalizmi geliştirmesinde ana etken azınlık dini olması değildi. Asıl etken sosyal statü ve ekonomik başarıyı ilişkilendirmede iki dinin-mezhebin farklı dünya görüşlerine sahip olmasıydı. Asıl etken Kalvinist teolojinin kaba sürümlerinde ve bazı Protestan tarikatlarında görülen kurtuluşa –veya tersine- önsel olarak sahip olmak ve önsel olarak sahip olunan kurtuluşun bazı işaretlerinin kişinin mesleğinde mükemmele ulaşmasında görülebileceğiydi. Weber taraftarları reform sonrası oluşan dini etiğin –Protestanlığın- kapitalizme yol açtığını iddia ettilerse de Weber’in kendisi asla bu kadar ileri gitmedi. “Kapitalizmin bir sistem olarak sadece dini etiğin veya Protestanlığın sonucu olduğunu öne sürmek aptalcadır” diyen de Weber’dir.
Weber’in tam olarak ne söylediğinden bağımsız olarak bazı görüşleri modern kalkınma iktisadıyla ilişkilendirilebilir. Örneğin beşerî sermaye yaklaşımı eğitimin ve okulda geçirilen yılların iktisadi performansı artırdığını, nitelikli işgücünün sermaye gibi önemli bir faktör olduğunu ifade ediyor. Protestanlık kapitalizmin gelişmesine ve kök salmasına, eğitimi öne çıkararak, dolaylı yoldan katkıda bulunmuş olabilir mi? Eş zamanlı ama bağımsız olarak hem Protestanlık yayılmış hem de eğitim yaygınlaşmış olabilir mi? Ülkelerin bugünkü kalkınmışlık seviyelerinin Aydınlanma yüzyıllarına dayandığını iddia edebilir miyiz? Sanayi devrimi sırasında eğitim/fert başına gelir seviyeleriyle 2000’lerin refahını ilişkilendirmeye çalışırsak ne gibi sonuçlara ulaşılabilir?
Aşağıda Korotayev, Malkov ve Khaltourina’nın yazdığı Introduction to Social Macrodynamics isimli kitabın 6. bölümünden alınan tablo yer alıyor. Veriler 2005 World Bank veri tabanından alınmış. 1800 yılındaki okuma-yazma oranları 2000 yılındaki fert başına gelir sıralamasıyla neredeyse birebir örtüşüyor. Fert başına gelir rakamlarıyla mukayesede 1800 yılında ülkeler arasında büyük farklar yok; ama eğitim seviyeleri çok farklı.
1800 ve 2000 yıllarında GSYH ve okuma-yazma oranları PPP: Satın alma gücü paritesine göre
Başlangıçta eğitim seviyesi yüksek olan ülkeler 200 yıl sonra bundan faydalanmış durumda. Burada Protestanlığın katkısı İncil’i ana dilden okuma gereğini dile getirerek okur-yazarlığı özendirmiş olmasında. Weber, özellikle Alman kadın işçilerde, okuyamamanın makinaları ve iş sürecini anlatan manüelleri anlayamama sonucunu verdiğine dikkat çekmişti. Hala geçerli bir kıssa: (Modern) eğitime yapılan yatırımın uzun dönemde büyük getirisi var ve tersi de doğru.