Bir şehir bir laboratuvar
Yakın tarihte milli konularımızdan biri de sonunda Birleşik Arap Emirlikleri-Dubai’ye kaptırdığımız Expo fuarıydı. Ondan önce Milano Expo yarışını kaybetmiştik. Oysa İzmir’in İnciraltı bölgesinde planlanmıştı. Dönüp geriye bakacak fırsatınız olursa küresel iletişim standardı ve ulusal-yerel yönetimde istikrar açısından değerlendirebilirsiniz. Birbirimizin topuğuna kurşun sıkarken birer birer kaçıp giden ticaret ve iletişim fırsatları, unutulmuşlar kütüphanesine kalktı. Aslında ders falan almadık, bir çentik daha attık ve unuttuk. Bir halka olabilecek en ağır şey. İçinde bulunduğumuz günler, uyansam da kâbus bitse tadında. Eli kolu kalkmaz insanın, bağırmak ister sesi çıkmaz…
Eurovizyon anılarınızı da bu vesileyle tazelemenizi rica ediyorum. Neresinden bakarsanız elinizde kalan uluslararası organizasyonlardan. Bunlara gereksiz anlam yüklemek ve kaderinizi bağlamak zorunda değilsiniz, görüldüğü gibi yoksunlukları öldürmüyor. Ve fakat küresel itibar endeksinde kesinlikle süründürüyor. Bir iletişimci olarak birey ve kurumların algı süreçlerini kurgulamaya, itibarlarını maksadını aşmamak kaydıyla onarıcı adımlara yönlendirmeye çalışıyorum. Ülke iletişimini bu süreçlerden ayrı tutmak mümkün mü? Prensipte her varlık temel iletişim prensipleri üzerinde oturuyor.
Bugün doğal olarak yenilgilerimizi anımsattığı için gündeme gelmeyen Expo 2020’nin hikayesinden bir bölüm aktarmak istiyorum. Pandemi marifetiyle 2021’e sarkan Dubai Expo, debdebeli, görkemli, ihtişamlı, renkli, şaşaalı… daha başka kelime gelmiyor aklıma – Arap dokusuyla açıldı. Beğenirsiniz beğenmezsiniz, ayrı bir konu lütfen takılmayın. Ben de pek çoklarınız gibi ön yargılarımı tedavi etmeye odaklanıyor ve konunun aslından sapmamak için çaba sarf ediyorum.
Gerçekten beklenmeyecek ölçüde büyük bir fuar. Dubai ile Abu Dabi şehirleri arasında 438 hektarlık bir alanda yaratılmış fantastik bir yer. Kaçırdığımız bu treni Türkiye’nin ihracat atılımı ve ekonomiye “ezber bozan” bakışıyla buluşturmak istiyorum.
Dubai’de yerleşik iş insanı Elif Pekçetin’den yardım aldım. Pekçetin, İstanbul, Dubai, Amsterdam üçgeninde kurduğu ihracat danışmanlığı üçgeninde buralara yerleşik firmaları Net-for, Dives Consulting ve Felix International’la 20 yıldır ihracat danışmanlığı hizmeti sunuyor. Özellikle KOBİ’lerin uluslararası ticaret stratejilerini geliştirmek üzere faaliyet gösteriyor. Bu bölgede yapılacak ticari faaliyetlerle ilgili detayları keyifli söyleşimizde dinleyebilirsiniz. Pekçetin’den küçük bir yüz ölçüme sıkışmış emirliklerin nasıl böyle büyük bir organizasyonu başarıyla kurduğunu öğrenmeye çalıştım. Yeni nesil ihracat tanımı biraz Dubai’deki ticaret iklimini biraz da yıllar içinde dönüşüm gerçekleştirdiği hizmetlerini anlatmak üzere kullandığını ifade etti; “Dubai çok önemli bir ticari hub… Yeni nesil ihracattan kastım ise ürünleriniz, hizmetleriniz, kalite ve istikrarınızla “zamansız” olma noktasındaysanız, dünyanın çeşitli bölgelerine ihracat yapmamız mümkün oluyor. Yeni nesil ihracatın temel taşı dünyanın bütün coğrafyalarında varlığınızı gösterirken yerel hareket edebiliyor olmanız. Aslında kolaymış gibi görünen, gerçekleştirmesi çok zor bir durum.”
Expo’ya dönecek olursam, tesadüfen bana ulaşan EXPO maillerinden birini tıklamamla maceram başladı. Dijital pazarlama kurgusu içinde bir elektronik posta diğerini bilgi bombardımanına dönüşerek takip etti. Birbirinden ilginç konular coğrafya ve zamandan bağımsız temalar, bolca hayal gücü… dikkatimi çekti. Bir de Arap olsa da eş zamanlı ve eşit miktarda “her şey” olması. Teknoloji dikkatimi çeken diğer unsur ve dünyanın gündemine oturan konuların hepsinin burada yer bulması; ulaşımdan sağlığa eğitimden kadına... Eğlence ve ileri teknolojiden yararlanarak hazırlanmış show’lar…
Üstelik bazıları bizim ülkemizde dine ve kültürümüze aykırı diye etiketlenebilecek cinsten. Ama gelin görün Araplar yapınca, diyecek söz olmuyor. Müslüman Dubai şehri herkesi kucaklıyor, önyargısız açık. Arap coğrafyasında bir organizasyon üzerinden fikir bütünlüğü üzerine yazı yazacağımı düşünmezdim. Alem giderken aya biz kaldık yaya… başka bir ifadesi varsa çekinmeyin söyleyin lütfen. İçine düştüğümüz bağnaz, kısıtlayıcı, kaba, öfkeli ne varsa bir zamanlar Arap dünyasına yakıştırdığımız özellikler değil mi bunlar. Nasıl oldu da modern Türkiye bu zihniyetle yer değiştirdi. Suyun kaynadığını hissetmeyen zavallı kurbağa misali!
Elif Pekçetin’e dönüyorum ve fuar tanıtımını dinliyorum: “Expo bir dünya fuarı… Beş yılda bir farklı bir ülkede değişen temayla yapılıyor. Görkemli başladı. Arap dünyasında ve aynı zamanda Orta Doğu, Afrika ve Güney Asya bölgelerinde yapılan ilk dünya fuarı. Expo 2020 Dubai teması, “Akılları Birleştirerek Geleceği Yaratmak”… Birebir Türkçeye çevirdiğimizde “yaratma” kelimesini kullanıyorlar. Burası Müslüman bir coğrafya. Önümüzdeki 50 yılı, şekillendirmek yaratmak… insanları, fikirleri, bilimi, sanatı, her şeyi bir araya getirerek böyle bir işe soyunuyor olmaları beni etkiliyor. Biliyorsunuz Müslüman coğrafyada kadercilik vardır. Burada kadercilik yerine önümüzdeki 50 yılı nasıl şekillendirebilir, nasıl daha iyi bir dünya yaratabiliriz soruları ve cevapları araştırılıyor.”
Tam da konuşmak istediğim konu. Dünya üzerindeki 200’den fazla ülke üzerinden 192’si temsil ediliyor. Ben bu bilgileri alırken Türkiye de trene son vagondan katılmaya karar vermişti. Etti mi size 193! Küçük bir dünya turu anlayacağınız. Sadece ticari olarak değil, bilim, sanat, yeni icatların sergilendiği bir alan. Pekçetin, ihracatçı kimliğiyle defalarca ziyaret ettiği alana anne olarak çocuğunu getirip dünyayı ve farklı kültürleri tanıttığını şöyle ifade etti. “Büyük resmi ona rahat aktarıyorum. Yerel insanlardan bilgi alabilmek bence çok büyük bir zenginlik. Her gün en az 60 ve üzeri gösteri yapılıyor. Milano’daki Expo fuarını da ziyaret etmiştim. Karşılaştırma imkanına sahibim; Birleşik Arap Emirlikleri’nin mottosu ve genel yapısı çok uluslu olması.”
Dubai’de yerleşik bir Türkün beni rahat anlayacağını düşünerek rahatça “İlle büyük olmak zorundalar mı? Dubai hepi topu ne kadarlık bir alan ki…” diye yapılan yatırımı da öğrenmek istedim; “Dubai 2019’da şehir olarak… yaklaşık 16 milyon ziyaretçi alarak dünyada 5. sırada yer aldı. Expo 2020’yle 25 milyon turist çekmeyi hedefliyor. Burada bir yatırım var ama karşılığında da bir beklenti var. Dubai Emirliği’nde beğendiğim ve etkilendiğim nokta da bu. Hükümet bir işletme yönetir gibi şehri yönetiyor. Çok iddialılar. Expo ekonomisine gelince her ülke kendi pavilyonunun yatırımını kendisi yaptı. Her gün delegasyonlar geliyor farklı ülkelerden. Kadınlara özel “women” pavilyonu Hermes sponsorluğunda. Google, Pepsi sponsorlardan yalnızca ikisi. Yatırım sadece ülkeye ait bir yatırım değil.”
Ve Türkiye konusu. Komşularla dostluk stratejimiz herkesle adeta düşmanlık geliştirmek üzerine evrilirken Körfez’de Katar dışında tüm ülkeler ile yaşadığımız krizleri anımsatmaya gerek var mı… Soğuk rüzgarlar eserken, kaçırdığımız Expo’da Türkiye alanı yaratamadık. Hazırlıklarda 6 aylık programın hiçbir yerinde yer alamadık. Derken ilişkileri iyileştirmeye karar verdik ve acelesinden bir stand yeri alındı, kurgulandı… Sessiz sedasız açıldı. Pekçetin’den dinlemek istedim; “Bir gelişme oldu son anda. Birleşik Arap Emirlikleri’yle Türkiye arasında gerilim çözüldü. Bu sene jübile yılı olarak kutlanıyor… Expo 2020’ye ilave olarak 50. jübile yılı dolayısıyla Birleşik Arap Emirlikleri aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 8 ülkeyi ticari ilişkilerini geliştirmek üzere konumladı. Güzel fırsat rüzgarları esiyor burada.”
“Açıkçası Birleşik Arap Emirlikleri İstanbul kadar… daha az nüfusu var hatta. Burayı sadece bu bölge olarak düşünmemek gerekiyor. Burası, MENA yani Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesine giriş yapmak, yine aynı şekilde Güney Asya’ya giriş yapmak üzere çok ciddi bir ticari hub…” diye sürdürüyor sözlerini Pekçetin ve Türkiye zihniyetinden farkı kısaca şöyle özetliyor:
“Dubai’de dünyanın en büyük alışveriş merkezi günde yaklaşık 700 bin ziyaretçi alıyor. Nüfusun 10 milyon olması ürünlerinizi teşhir etmek konusunda çok anlamlı gelmeyebilir. Dubai özellikle yüksek gelir grubuna ait kişileri çekiyor. Türkiye’nin de turist geliri var, ancak Türkiye’ye giden turist yapısıyla buraya gelen arasında ciddi farklılıklar var. Burayı ticari laboratuvar olarak görebilirsiniz. Yani ben ürünümü hangi ülkelere nasıl ne şekilde satmak istiyorum sorusunun küçük bir deneyini burada yapabilirsiniz.”
Birleşik Arap Emirlikleri’nde ve özellikle Dubai’de ortalama 25 bin Türk nüfus bulunuyor. 20 bininin beyaz yakalı olduğu ifade ediliyor. Kendi işini yapan Türk sayısı sınırlı, üretim yapan da çok az. Dubai dünyanın en büyük limanlarını barındırıyor. Uluslararası şirketlerin bölge merkezleri yoğunlukla Dubai’de. İthalat ve ihracatta vergi olmaması rekabet gücünü artırıyor. Pekçetin, “Ülkenin genel zihniyeti vergi üzerine inşa edilmiş… 10 milyon nüfus var yabancılara cazibe merkezi haline getirebilmek için vergi yok; amaç, bireysel ya da kurumsal olarak buradan dış ticaretlerini vergiden muaf yönetmeleri. Tamamen yasal bir durum. Hükümetin şirketlere sunduğu bir ayrıcalık diyebilirim. Bir başka çarpıcı karşılaştırmalı örnek vereyim. Dubai, Afrika’ya açılan bir pencere. Burada Deira (Deyra) bölgesine gittiğiniz zaman, sadece ürün gösterimi yapılan küçük küçük dükkanlar göreceksiniz. Afrika’ya satış gerçekleşiyor. Laleli’deki bavul ticaretini düşünün, Afrika’dan geliyorlar konteyner konteyner alıyorlar, bavulla değil… fark bu!”
Peki ne öğretti bu süreç bize, nasıl bir ana fikirle çıkmalıyız? Turizm… ihracat… patlatmakla meşgulüz de çatlıyorlar aleni şekilde. Elif Pekçetin diyor ki, “Pandemi her zaman bir B planınızın olması gerektiğini gösterdi. Paylaşmalıyız ve her yerde olmalıyız. Dünyanın her yerine ürünlerimizi satmak istiyoruz. Satarken mail atayım, internetten bir firma bulayım, telefon görüşmesiyle halledeyim devri yok. Ticarette önümüzdeki 50 yıl da böyle olacak… Güven olmadan olmuyor, birbirimizi anlamamız gerekiyor. İhracat uzmanının aslında en iyi bildiği konu bu. Farklı kültürleri çok iyi tanıyıp beklentilerine yönelik çözümler sunabilmek.”
İşte böyle bir iletişim, ticaret, iş dünyası hikayesi. Kısa öz.