“Bir lokma, bir hırka” felsefesi artık geride kalmasın mı?

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

✔ Otomotivde gündeme getirilen ÖTV indirimi popülist bir vaat ama diğer yanda örneğin KKM için yapılan ödeme ekonominin gereği, öyle mi!

✔ Şu an Türkiye'de ortalamanın üstünde gelire sahip hiçbir devlet memuru bile bir köşede birikmiş parası yoksa ne ev alabilir, ne sıfır bir araba.

Özünde "yetinmek” olan bir felsefe: “Karnın doyuyor mu, iyi kötü barınıyor musun, ötesini isteme, gerekmez zaten...” Ama nedense bunu diyen ne karnının doymasıyla yetinir, ne sıradan bir barınmayla, ne sıradan bir işle... Büyüdükçe büyümek ister; gücünü artırdıkça artırmak... Ama vatandaş yetinmeyi bilmelidir.

Şimdi CHP Lideri Kılıçdaroğlu bazı konularda çok somut vaatler dile getirdi, ön aldı ya; önce koro halinde bir ses yükseldi:

“Bunlar popülist politikalardır, popülist vaatlerdir; hem nerede bunların karşılığı, parası...”

Sonra iktidar da bu vaatleri birer ikişer gündeme almaya başladı. O koro halinde “Olur mu” diye haykıranlar bu sefer suspus oluverdi.

Demek ki olması gerekiyordu ve daha da önemlisi olabiliyordu.

Yıllar yılı ancak karnını doyurabilen, hayatını ancak idame ettirebilen milyonlara, son yıllarda yeni milyonlar eklendi.

Orta sınıf dediğimiz tabaka neredeyse tümüyle silindi gitti. Hep aynı felsefenin empoze edilmesiyle oldu bu:

“Bir lokma, bir hırka!”

Bu fiyata ev, otomobil alınabilir mi?

Bazı fiyatlar özellikle son bir yılda öylesine arttı ki, ortalamanın üstünde gelire sahip olanların bile bir ev, sıfır bir otomobil alması hayal oldu.

Türkiye ortalamasının üstünde belli bir maaşla çalışan kamu görevlileri; bir doktor, bir hakim, bir öğretmen, bir polis, bir ordu mensubu... Söyler misin bunların hangisi maaşıyla ve bugünkü fiyatlarla ev alabilir, otomobil alabilir?

“Eski Türkiye” diye kötülediğimiz Türkiye’de emekli olan memur, emekli ikramiyesiyle iyi kötü bir ev alabiliyordu. “Yeni Türkiye”de var mı böyle bir olanak?

Ama bunlar gündeme gelmesin, “bir lokma, bir hırka”ya razı olunsun!

Niye olunsun?

Türk vatandaşı niye gidemiyor?

Antalya’ya Ruslar, Almanlar, İngilizler geliyor diye mutlu olacağız, Trabzon’a Arap turistler geldi, döviz bırakıyorlar diye sevineceğiz; alışveriş için Edirne’ye Bulgarlar akın edecek, Gürcüler Artvin’e, İranlılar Van’a...

İyi güzel, döviz kazanıyoruz kazanmaya da bu durumun altında yatan temel etken ne, niye ona hiç bakılmıyor?

Zaten o temel etken, yani sorun yüzünden bizim insanımız Rusya’ya ya da Avrupa’nın herhangi bir ülkesine tatile gidemiyor... Bırakın uzak sayılabilecek ülkeleri komşu ülkelere bile gidemiyor...

Daha da ötesi iyi sayılabilecek gelire sahip olanlar bile bırakın yurtdışını, kendi ülkesinde dahi tatil yapamaz hale geldi, özellikle bu yıl...

Vatandaş otomobil alamıyor, alsa rahat rahat binecek ölçüde akaryakıt alamıyor, eskiden var olan otomobiline binerken bile hesap yapmak zorunda kalıyor.

Hepsi şu inanılmaz artan fiyatlar yüzünden olmasın!

Sonra o fiyatların yönünü aşağı çevirecek öneriler gündeme getirildiğinde “Ama nerede para, ama bunlar popülist uygulamalar” teranesinden geçilmiyor.

Nerelere neler harcanıyor...

Açın bakın bütçe verilerini; nerelere ne paralar gidiyor.

Çok basit bir örnek...

Bu yılın altı ayında otomobildeki ÖTV’den 60 milyar gelir elde edildi, yılın tümü için öngörülen gelir 142 milyar.

Peki yalnızca dört ayda kur korumalı mevduat için ne ödendi, 37.2 milyar. Yani aylık ortalama 9 milyar, aynı tempoda giderse yıllık ödeme de 111 milyar. Üstelik bu tutar Hazine’nin ödediği, Merkez Bankası ne kadar ödeme yaptı, o sır, bilinmiyor. Bir de vazgeçilen vergi var.

Kur korumalı mevduat “ekonominin gereği”, vatandaşın ucuz otomobil almasını sağlayacak şekilde ÖTV’nin indirilmesi, o da tüm araçları kapsamayacak şekilde indirilmesi, “popülist bir uygulama” öyle mi!

KONUTTAKİ SORUNU ÇÖZMEK ÇOK ZOR

CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun ÖTV konusundaki açıklaması bugünden yarına gerçekleşmeyecek olsa da bir umut yarattı. Bu açıklamayı kim yapmış olsa bir umut doğardı. Çünkü konu vergi ve idari bir kararla üstesinden gelinebilir. Vergiyi düşürdünüz mü, fiyat düşer. Bunu ister Erdoğan söylesin ya da yapsın, ister Kılıçdaroğlu ya da görevde olan bir başkası.

Ama alınacak bir kararla üstesinden gelinemeyecek sorunlar da var. İşte konut fiyatları!

Bu köşede dün de yazdım. Konut fiyatlarında son bir yılda kaydedilen artış (o da resmi ve tam olarak ölçülmesi pek mümkün olmayan verilerle) yüzde 150’ye dayandı.

Artış oranı aslında ikinci planda. Mutlak değer çok küçük olsa artış oranı önemsenmeyebilir. Ancak tutar da öyle bir boyuta ulaştı ki, kıyıda köşede birikmiş parası olmayan birinin maaşla konut alması otomobil almaktan da zor.

İşte Merkez Bankası verileri ortada... 100 metrekare büyüklüğünde bir evin fiyatı Türkiye genelinde 1 milyon 195 bin, İstanbul’da 1 milyon 962 bin, Ankara’da 842 bin, İzmir’de ise 1 milyon 380 bin lira.

Bunlar ortalama fiyatlar ve herkes biliyor ki özellikle sıfır evlerin fiyatları bu tutarların kat kat üstünde. Sıfır evin fiyatı fırlayıp gidince ona denk evi olan fiyatı yukarı çekmez mi, o da çekiyor ve tüm fiyatlar artıyor.

Şimdi, hangi iktidar olursa olsun tutup ev fiyatlarını aşağı çekmeyi sağlayacak ve hemen etkisini gösterecek bir karar alamaz. Çünkü konutta alım-satım vergisinden başka vergi yok ve bu vergi de tümüyle kaldırılsa bile konut fiyatını etkileyecek boyutta değil ki...

Dolayısıyla konut fiyatlarındaki sorun görünürde çok yalın olmakla birlikte çözümü hiç de öyle değil.

Bugünden yarına bu sorunu kimse çözemez. Ama çözüm için yapılacaklar da belli:

- Konuta böylesine yoğun talep oluşmasını önlemek gerek. Bunun yolu da TL’yi güçlendirmek ve TL’de kalmayı cazip kılmaktan geçiyor. Türk parası tasarruf eden, geçen yıl eylülden beri olduğu gibi her gün “dayak yememeli”!

- İlk çözümü sağlayacak TL’yi güçlendirme adımı beraberinde enflasyonda düşüş de getirecek. Böylece enflasyonun tırmanıp gideceği algısı kırılabilecek. Bu sayede finans sistemi uzun vadeli ve düşük faizli kredi açabilir hale gelecek. Şimdiki gibi "maaş kadar taksit” dönemi sona erecek.

- TL güçlenince inşaat maliyeti baskısı kırılacak.

- Bir yandan talebin, diğer yandan maliyet baskısının azalmasıyla fiyatlar hızla geri gelmese bile en azından uzunca bir süre sabit kalacak.

Yani konutta sorun çok daha derin ve cin şişeden çıktı bir kere...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar