Bir cumhuriyet yüzüncü yaşını nasıl kutlar?

Mete BELOVACIKLI
Mete BELOVACIKLI İZ DÜŞÜMÜ

Bilmiyorum.

Ama bizim kutlamalardan ne öğrendik? Dünden bize ne kaldı?

Her şey yıla yayılması gereken bir etkinliğin önce bir seçimin yüksek tansiyonu altında ezilmesiyle başladı. Sonra ekonomik kriz ile iyice gölgelendi en sonunda Gazze saldırısı ile tek bir güne sıkıştırılıp, geçiştirilmeye çalışıldı.

Bir tarafta Gazze gerekçesiyle iptal edilen cumhurbaşkanlığı resepsiyonları, Atatürk’ün adının anılmadığı resmi afişler, yüz yılı 30 kelimeye sığdıran Cuma hutbeleri, sosyal medyada yer alan Cumhuriyet karşıtı paylaşımlar, Atatürk resimlerini eline alıp hakaret eden yırtan şuursuzlar, resmi kurumların “milli yas” ilanının arkasına sığınarak bir biri ardına iptal ettiği, sınırlama getirdiği küçüklü büyüklü etkinlikler…

Diğer yanda yüzüncü yılı (Atatürk’ü atlamadan) kutlayan irili ufaklı sanayi kuruluşları, bankalar, şirketler, kendi logolarını geriye çekerek Cumhuriyet ve Atatürk vurgusunu öne çıkararak yapılan iletişim çalışmaları, sanatçıların girişimleri, STK’ların etkinlikleri, muhalefet belediyelerinin kendi çaplarına göre hayata geçirdikleri kutlamalar, tarlasına traktörüyle “cumhuriyet” yazanı, sosyal medyada Atatürk vurguları, vatandaşın devletin yaptıklarını yeterli görmemesi…

Cumhurbaşkanlığı 100.Yıl Marş yarışmasının ardından çeşitli müzisyenlerin de alternatif marşlar bestelemeleri… Hangisi 10. Yıl Marşı gibi 90 sene sonra da söylenir / hatırlanır bilmek zor. Bir tarafta Vahdettin Köşkü giriyor Cumhuriyet’in yüzüncü yılı kadrajına diğer yanda bütün sınırlandırmalara karşı sivil inisiyatifler…

Bütün bu olup bitenin arasında belki herkes maişet derdi içinde bugün çoktan unutacak dünü. Kim bilir? 

Bazı çevreler yakın zamana kadar kimi uygulamaların devlet resmiyeti içinde topluma dayatıldığını ve bunun halkta karşılığı olamadığı için anti demokratik olduğunu savunurdu. İşte belki de şimdi resmi dayatmalara karşı halkın kendi Cumhuriyetine sahip çıkmaya çalıştığı günleri yaşıyoruzdur. Kim bilir?

Ve kim bilir, belki de durum, Dücane Cündioğlu’nun dediği gibidir: “Cumhuriyet bize armağan edildi, onu biz kazanmadık, bu nedenle de mirasyediler olarak kıymetini bilmiyoruz. Yüz yıl sonra bile ‘adam gibi’ kutlamayı beceremiyoruz. Çünkü cumhuriyet üzerine ne düşünüyoruz ne tartışıyoruz.”

Bir soru: Sahi Cumhuriyet’in 100. Yılı kutlanmaya çalışılırken bu cumhuriyeti kurduğu iddiasını dillendiren CHP neredeydi? Kurultay derdi ile meşgul olurken 100 yılı bir güne sıkıştırmaktan kurtarmaya çalışmak akıllarına gelmedi mi?

İsveç’in NATO üyeliği Meclis’te ama…

Dünya gözünü İsrail-Filistin savaşına çevirmişken, İsveç’in NATO üyeliği meselesi gündemdeki yerini koruyor. Nitekim İsveç’in üyeliği mevzuu TBMM’nin de önemli tartışma konularından biri olacak. Olacak çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan İsrail’in saldırıları gündemdeyken, üstelik İsveç üyelik için Türkiye’nin gerekli gördüğü hiçbir şartı yerine getirmemişken ilgili protokolü Meclis’e gönderdi. Meclis Komisyonu’nda bu hafta gündeme alınsa bile NATO Dışişleri Bakanları toplantısı kasım ayı sonunda. NATO toplantılarındaki havaya göre İsveç üyeliğinin TBMM’deki akıbeti netleşebilir.

İsrail-Filistin savaşının tansiyonu daha da artacakken, Türk Hükümeti giderek eleştiri tonunu artırırken, İsveç’teki Kuran’a yönelik saldırılar nedeniyle zaten tepkili olan milletvekillerinin nasıl bir tavır alacakları başlı başına izlenmesi gereken bir konu olacak. Ha bir de ABD’nin NATO Büyükelçisi’nin söyledikleri var tabii.  Ne dedi Büyükelçi Julianne Smith? “Başkan Biden’ın ifadeleri ile Hamas gibi teröristlerin, Putin gibi zorbaların kazanmasına izin veremeyiz, vermeyeceğiz. NATO müttefikleri Ukrayna’daki dostlarımıza yardım göndermeye devam edecek ve müttefikler İsrail halkıyla dayanışma içinde olacak.”

Peki, ama Türkiye bir yandan NATO’nun genişlemesine yardımcı olup, öte yandan ittifak üyesi olarak İsrail halkıyla dayanışıp, aynı anda Hamas’ı “terör örgütü değil mücahit grubu” olarak tanımlayıp nasıl tutarlı bir söylem ve politika uygulayabilecek?

Geldiğimiz bu noktada Türkiye yine her şeyi söyleyip hiçbir şey olmamış gibi davranmaya devam edebilir mi?

Yeni ittifaklar mı, yeni pazarlıklar mı?

Meclis’ten söz açmışken siyasetle devam edelim.  Malum önümüz yerel seçimler. Birçok politik ve ekonomik karar bu seçimler baz alınarak hayata geçirilecek. Popülist söylemler ve ekonomik vaatlerin neler olabileceği konusunda sanırım üç aşağı beş yukarı herkes hem fikirdir. Buraya kadar her şey anlaşılabilir fakat mayıs seçimlerine giden yolda ve sonrasında net bir şekilde ikiye bölünmüş siyasi yelpazede sürekli bir kıpırdanma var. Sanki herkes kendine yeni yer bulmaya çalışıyor. İktidar partisi yetkilileri İYİ Parti’ye çağrılar yapıyor, Davutoğlu, Bahçeli ile görüşüyor, Akşener, Cemil Çiçek, Sinan Aygün, Abdülkadir Aksu gibi isimlerle bir araya geliyor. Bu çerçevede kartlar yeniden dağıtılıp yeni ittifak kombinasyonları ortaya çıkar mı? Yoksa herkes bulunduğu yerde elini mi güçlendirmeye çalışıyor? Ya da olay yerel seçimler sonrasında siyaset yeniden tasarlanırken önceden pozisyon hazırlığı mı yapmak? İster misiniz yerel seçimlerden sonra yeni iddialarla yeni partiler kurulsun?

 

 

 

 

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar