Bir bayram daha geçti…

Faruk ŞÜYÜN
Faruk ŞÜYÜN ODAK

Bayramlar benim için çocukluğum da demek… Her defasında o yılları hatırlarım. Anılar, film şeridi gibi gözlerimin önünden geçer. Bayramın ilk günü, "Meserret (sevinçler, şenlik) çocukların, yalnız/ Çocukların payıdır! Ey güzel çocuk, dinle” diye başlayan Tevfik Fikret’in şiiriyle yola çıktım mazi yolculuğuma. Ne diyordu Fazıl Hüsnü Dağlarca “Bayram günü ol istersen / Gitsinler gitsinler gitsinler gitsinler / Sen gitme.”

Ben gittim…

Çocukluğumun o şenlikli günlerine doğru gittim. Belleğimdeki o derin, kör kuyuya kendimi bıraktım. Şairin (Edip Cansever) dediği gibi “Gökyüzü gibi bir şey şu çocukluk hiçbir yere gitmiyor. Bazen neşeli bir ses olarak yankılanıyor, yürekte bazen keskin bir sızı.” Füruzan ise şöyle diyor: “Çocuklar unutmaz. Biz, çocukluğumuzu unutuyoruz.”

Ben, unutmamak için, kendimi o derin kuyuya öylece, külçe gibi bıraktım. Çocukluğuma doğru düşerken bir bayram yeri anısına tutunabilir, o şenlikli, cennet günlerimden birini biraz olsun bu köşede dillendirebilirim umuduyla başladım yolculuğuma…

İşte sokağımızın sonundaki alana kurulan bayram yeri:

Atlıkarınca, kayık salıncak; uzak durmamız gereken parayla oyun oynatan fırdöndücü, bir çadırın içindeki minik kukla tiyatrosu, ip üstünde oynayan cambaz, macuncu, koz helvacı, leblebici Sarı Dede, niyetçi, baloncu…

Bu görüntülere biraz daha tutunabilirsem, ayrıntıları da görebilirim belki.

İki buçuk katlı, bahçe içindeki çocukluğumun evi. Bol bol yumurtlayan Leghorn tavuklarımızın bulunduğu kümes. Bahçenin ortasında envaı çeşit çiçeğin dikildiği göbek. İki dut, iki şeftali ağacı... Biraz ötede leylak…

Üst katta anneannemler oturuyorlar. Bahçeden, demir bir merdivenle onların balkonuna çıkmak mümkün.. O bana “tonton” diyor, ben ona “totoş”. İsmi Naciye halbuki ama benim totoş’um. Yani tontonun çocukçası…

Bayram sabahı camiye, bayram namazına gidiliyor erkenden uyanılıp. Eve dönüldüğünde kahvaltının mis gibi kokuları birbirine karışmış, davetkâr bir biçimde yayılmış her yere…

Sonra bayramlaşma…

Mendiller içinde demir, kâğıt paralar. Şeker tutulması…

Ve harçlıklar ile bayram yerine doğru koşturma…

Tabii üzerimde bayram için alınan mutlaka yeni kıyafetler…

Onları kirletmeden, bayram harçlıkları yettiğince bayram yerini değerlendirme.

Biliyor musunuz, bizim zamanımızda hepimiz sokak çocuğuyduk!

Sokaklarda büyüdük. Mahalle arkadaşlarımız oldu… Benim, evimin tam karşısında (bu kadar yakın olmasından memnun olmadığım) ilkokulum vardı ama onun biraz aşağısında yukarıda anlattığım bayram yeri bulunuyordu. Biriktirdiğim misketlerim, gazoz kapaklarım, oynadığım topaçlarım, telli arabalarımı unutmak mümkün mü? Bayram günlerinin anıları içerisindeydi hepsi.

Çivileri toprağa saplayıp çizgiler çizerek de oynardık, bahçedeki solucanlarla da…

Sokakta olan her şey bizim oyuncağımızdı.

“Laklak” moda olduğunda ki o zaman epeyce büyümüştük, dakikalarca onu şaklatıp durduk. Onların zamanında moda olan “hulahop”lar anlatılırdı büyüklerimiz tarafından laklaklarımızın gürültüsü eşliğinde.

İki dedemi ki birine “büyük dede”, diğerine “küçük dede” derdim; babaannemi, beni her zaman koruyan kollayan, çok ama çok seven bugün hep andığım, sevgimin her geçen yıl arttığı annemi, babamı; çocukluğumun en iyi arkadaşı Orhan (Okay) Dayı’mı da anlatmalıyım bir başka bayram yazısında.

Büyük dedemler Beşiktaş’ta otururlardı. Fatih’ten 28 numaralı otobüse biner, hemen evlerinin yakınında inerdik. Bayram yerinden bir günlüğüne olsun uzaklaşmış olurdum, ama yeni harçlıklar gelirdi.

Hele yaz aylarıysa, Kambur’un Bahçesi’nde, evden götürdüğümüz yemekler eşliğinde film seyrederdik dedemlerdeki o Beşiktaş akşamlarında.

Ertesi gün, yeniden ev, yeniden bayram yeriydi hayat.

Belleğimin kör kuyusunda, derinlerde bu görüntüleri yakaladıkça meserret büyüdü, gelişti içimde bayram boyunca.

Yazmalıydım bu Cuma o meserret günlerini…

Unutmamalıydım çocukluğumu… O bayramlar artık yoktu, çocukluğum ise çok uzaklarda…

Bugün, biraz olsun yazabildim çocukluğumu işte. Avuçlarımda yeniden derinlere kayıp gidene kadar tutacağım, ne kadar tutabiliyorsam…

 

 

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Hamburg izlenimleri 22 Kasım 2024
Benim Yalvaç’ım(*) 01 Kasım 2024