Bilmek mi? Bilememek mi? Bilirkişilik…
Ayşe ÇELİKBAŞ - Serbest Muhasebeci Mali Müşavir
Bilirkişi raporlarının barındırdığı çelişkinin, eksikliğin ve hatanın, yarattığı kayıpların yanı sıra yargıyı uzun yıllar yersiz meşgul etmesi hukuk sistemimizin kanayan yarasıdır. Basit çözümlü hususlarda dahi, raporun barındırdığı eksik, hatalı içerik ve hesaplamadan dolayı taraflarca sürekli itiraza konu edilen bitmeyen bir döngü ile hem yargı meşgul edilmektedir hem de bu raporların mali külfeti olmaktadır.
Bilirkişilik müessesi, varlık amacıyla çelişmemelidir; yargı sürecinde çözümün bir parçası olması beklenirken öte yanda başlı başına sorun ve mağduriyet yaratan, sistemi yavaşlatan, süreci uzatan bir figür olarak karşımıza çıkmamalıdır.
Uygulamada sık karşılaştığımız şey, kalıplaşmış ezber cümleler ve aynı şablon ile rapor hazırlanması sonucu ihtiyacı karşılayacak düzeyde bilgi ve analiz içermeyen raporlar nedeniyle bir dava dosyasına çoklu sayıda ve bazen de birbirine tamamen zıt bilirkişi raporunun ekleniyor olmasıdır. Aynı verilerle farklı sonuca nasıl ulaşılır? Bu da ayrı bir uzmanlık meselesi değil mi?
İlgili mevzuatına göre, aynı konuda bir kez rapor alınması esastır; ancak rapordaki eksiklik veya belirsizliğin giderilmesi için ek rapor istenebilir ibaresi, aynı dava dosyası için hazırlanan raporların sürekli itiraza konu edilmesi nedeniyle farklı bilirkişiler tarafından hazırlanan içeriği birbirinden tutarsız, çoklu raporun varlığı ile çelişmektedir.
Bilirkişiliğe kabul şartlarındaki tanımlar yeterli midir? sorgusu da yapılmalıdır. Malum olduğu üzere, her bir bilirkişi raporu sıfırdan hazırlanmalıdır. Mesleki muhakeme kullanmadan, kalıplaşmış ifadelerle ve dahi hesaplama hataları barındıran raporlar ve bazı hallerde de bu raporlara istinaden karara bağlanan dava dosyaları daha sonra başka bir karara emsal teşkil ederek yeni hak kayıplarına sebep olabilmektedir. Zira başlık, içerik ve muhatap çeşitliliği nedeniyle, bir konuyu, tek standartta, aynı şablon ve kalıp cümleler ile ele almak yanlış sonuca götürmektedir.
Öyle raporlar var ki, uzmanlık veya bilgi gerektirmeyen bir önceki sayfadaki hazır verinin dahi bir sonraki sayfaya eksik ya da hatalı şekilde aktarıldığı…
Bilirkişilerin konusunda uzman, ezberden uzak, süreç boyunca herhangi bir yorum hatasına veya eksikliğine yer vermeyecek nitelikte, güncel ve tam bilgiye sahip olması, mesleki muhakemesini kullanması, azami dikkat ve özen göstermesi uyuşmazlıkları ve tarafların hak kaybını önleyecektir.
Olması gerekenden uzak düşen rapor sonucu kişilerin zor ve cezai bir durumla karşılaşmasının, uygulamada bilirkişiye herhangi bir yansıması olmamaktadır. Çalakalem hazırlanan raporun doğuracağı sonuçların, vicdan muhasebesi de iyi yapılmalıdır. Bu raporların, birilerinin hayatına, geleceğine etki ettiği unutulmamalıdır, zaman, para ve hak kaybının telafisi mümkün değildir.
Yeterli bilgi, donanım, dikkat, özen, muhakeme, farkındalık barındırmayan bilirkişi raporlarının, yarardan çok zarar getirmesini ve yarattığı kayıpları önleyici bir model geliştirilmesi elzemdir. Sürekli kendini tekrar eden, kopyala yapıştır rapor içeriklerinin ihtiyaca cevap vermediğini görmek gerekir.
Özel bir mesai isteyen bilirkişilik, ek iş niteliğinde ek kazanç sağlama kapısı olmaktan çıkartılmalıdır.
Halihazırda, yargılama sırasında dosyaya eklenen uzman görüşüne, talep edenin lehine görüş bildirdiği gerekçesiyle mahkemelerce itibar edilmemektedir. Dava süreçlerindeki eksiklerin ve uygulama hatalarının giderilmesine katkı olması bakımından işin mutfağında olanlardan uzman görüşü alınması zorunluluğu yasal bir zemine oturtulmalıdır. Ancak bu şekilde, eksik içerikli hesaplama ve değerlendirmelerin ve dahi tarafların süreci çıkmaza sokmasının önüne geçilebileceği aşikardır.
İlgisine göre, hukukun her alanında takip edilmesi gereken çapraşık ve sayısız başlığın varlığı; her birinin, sık değişmesi, sade ve anlaşılır bir dilden uzak olması, muhataplarının değişimin gerisinde kalması, aynı içerikli konuya taraflarca getirilen yorum ve uygulama farklılıkları, birçok alanda sorun yaşanmasının başlıca sebebidir. Bu durum, esasen kanun koyucunun bütüncül bakış açısından uzaklaşması ve dahi fiili uygulamanın gerisinde kalmasıyla da yakın ilintilidir.
Bunun yanı sıra, mevzuat, kavram karmaşasına fırsat vermeyecek düzeyde açık ve anlaşılır olmalıdır ki zorlayıcı hukuki yorum yaptırımlarının doğuracağı telafisi güç mağduriyetler önlenebilsin. Zira hukuki kararlarda da birlik yok, her mahkemede, kurulda farklı yorumlama olabilmektedir. Maalesef, olması gerekene uzak düşen bir karar, sonraki benzer davalara da emsal teşkil edebilmektedir.
Normlar hiyerarşisinde sıralamanın bozulmasının, mevzuatın sürekli değişime uğramasının, değişen bir hükmün ilişkili olduğu diğer mevzuat içeriklerinde eş zamanlı ve uyarlı güncelleme yapılmamasının ve saha gerçekliğinden uzak, tezatlarla dolu düzenlemelerin sebep olduğu uyuşmazlıklar ve hak kayıpları ülkemizde malum olduğu üzere çok fazladır.
Yazıda bahsi geçen ve yazı dışında kalan daha birçok hususun yarattığı farklı alanlardaki mağduriyetlerin giderilmesine yönelik, ilgili birimlerin ivedi biçimde konuyu ele alması elzemdir. Bilirkişi raporlarının etkinlik ve verimlilik analizi yapıldığı takdirde sorunun büyüklüğü daha net ortaya çıkacaktır.