Bilim ve sanat çok farklı değil
Bilim dünyasının 'rock yıldızı' Mete Atatüre, Rahmi Koç Bilim Madalyası’nın yeni sahibi… Beline uzanan saçları, rock müzik sevdası ve başucu kitabı yaptığı Amerikalı şair Sylvia Plath’ın Sırça Fanus'u ile bilim insanı klişesini yıkan Atatüre, arkadaşlarına göre 'yeni lider' tipi çizen biri. Günün birinde Nobel fizik ödülünü alacağına inandığım bilim insanı ile bakın neler konuştuk?
Koç Üniversitesi Rahmi M. Koç Bilim Madalyası’nın dokuzuncu sahibi, geçen yıl Cambridge Üniversitesi’nin Fizik Bölümü Cavendish Laboratuvarı’nın başına getirilen Prof. Dr. Mete Atatüre oldu.
Rahmi Koç Bilim Madalyası, Türkiye’nin yetiştirdiği ve bilim dünyasına katkıda bulunun 50 yaş altı bilim insanlarına veriliyor.
1996 yılında Bilkent Üniversitesi Fizik Bölümünden mezun olduktan sonra Boston Üniversitesi’nde 21 yaşında sıfırdan bir laboratuvar kurarak doktora yapan Prof. Atatüre, kuantum optiği ve kuantum teknolojileri alanlarında öncü çalışmalarıyla biliniyor.
2020 yılında Thomas Young Madalyası’nı kazanmış olan ilk Türk fizikçi, pek çok ödülün sahibi ve araştırma kurumunun üyesi…
Prof. Dr. Mete Atatüre bildiğimiz, tanıdığımız bilim insanı profili çizmiyor.
Ödül töreninde izlediğimiz tanıtım filminde konuşan Bilkent’ten dönem arkadaşı Gizem Aytaç’ın dediği gibi "Mete bizim bilim insanı klişemizi yıktı. Laboratuvarından çıkmayan, gözlüklü, partilerde dans etmeyen biri değilmiş bilim insanı. Bilim insanı, rock yıldızı görüntüsündeki saçıyla, başıyla kendi özünü de içinde tutup başarısıyla bütünleştirebilen bir insanmış.”
Aytaç’ın “Başarılarından ötürü değişmemesi ya da olduğu yere adapte olmaya çalışmaması, kendi olma halini koruması çok değerli. Dürüst, olduğu gibi davranan Mete, bence aradığımız yeni lider tipi” sözleri salonda alkışlarla karşılanıyor.
Gerçekten bilimde başarısı kadar Mete Atatüre’nin ‘yeni lider’ kavramına pek yakışan özelliği şu: Çevresindekilere mentorluk yapmayı, ekibine güvenmeyi, bildiklerini öğrencilerine heves ve özveriyle aktarmayı ayrıca yoğun programına rağmen kendisine danışanlara vakit ayırmayı başarmış olması.
Cambridge Üniversitesi’ne 2007 yılında katılan Atatüre’nin 16. Başkanı olduğu 150 yıllık Cavendish Laboratuvarı’nda, elektron, nötron ve DNA’nın yapısı keşfedilmiş ve çalışan 30 bilim insanı Nobel ödülünü kazanmış.
Yani Cambridge sokaklarında bisikletiyle dolaşan Prof. Dr. Mete Atatüre’nin önümüzdeki yıllarda Nobel Fizik Ödülü almasına tanık olabiliriz.
2017 yılında Rahmi Koç Bilim Madalyası alan Prof. Dr. Daron Acemoğlu için de aynı şeyi yazmıştım. Gerçek oldu. Bu da olacak.
Türkiye’yi yakından izliyor
Mete Atatüre’nin Türkiye’yi yakından takip ettiği, Twitter’daki paylaşımlarına göz atınca hemen anlaşılıyor. Açık Radyo’nun kapatılması, kadın cinayetleri, Somalı madencilerin direnişi, insan hakları ihlalleriyle ilgili paylaşımları bol miktarda. Bir de öğrencileriyle fotoları...
Rahmi Koç Bilim Madalyası’nın Divan Kuruçeşme’deki ödül töreninden önce kısacık bir söyleşi yaptığımız Atatüre’ye tabii hiç bir fikrimin olmadığı kuantum fiziğini soracak değildim.
Ne okuyacağına karar verirken “bilim ile sanat” arasında kararsız kaldığını okuduğum bir söyleşisini hatırladım ve sanata olan ilgisinden başladım.
Bilim insanı olmasaydınız sanatın hangi dalını tercih ederdiniz?
Seçmesi çok zor. Annem ressam, dolayısıyla her zaman resmin ayrı bir yeri var benim için. Ama müzik de başka. Üretmek için hangi dalına yönelirdim kestiremedim. Çünkü dinleyici olmanın keyfi var. Her türden müziğin iyisini sevebilirsiniz. Ama üretmek değiniz zaman tek bir dalda olması gerekiyor gibi. Sanırım bu sorunuzun cevabı resim, heykel.
Bilim insanları genellikle müziğe de yakın oluyor. Einstein örneğin, iyi keman çalmasıyla ile de ünlüydü. Sanki matematik ile müzik arasında bir bağlantı var? Belki resim ile de öyledir?
Mutlaka vardır. Şu an biraz daha odaklanmış bir eğitim sistemine sahibiz. Dolayısıyla matematik, fen bilimlerine yönelmiş olan öğrenciler sosyal dersleri almıyorlar. Sosyal bilimlere yönelenler zaten matematik görmemiş oluyorlar. Einstein örneğinde olduğu gibi eski nesiller birçok konuya hakim yetişiyor. Esasında bilim ve sanatın çok farklı olduğunu düşünmüyorum. Gerçekten işin matematik kısmı var, algoritmik kısmı var. Ama bir yandan da deneyim kısmı var. Yani bilimde de sanatta da bir uğraşı var, bir çaba var. Bir şey üretme çabası var. Ürettiğiniz şeyin başarıya ulaşıp ulaşmaması var. Metodik yaklaştığınız bir dönem olduğu gibi tamamen ilhamla yaklaştığınız bir dönem de oluyor. Aslında ikisinin çok benzer olduğunu düşünüyorum.
Sanat beni besliyor
Peki, sanat hayatınızda önemli mi? Sergi, konserlere gidiyor musunuz?
Kesinlikle. Bilim yapmadığım her zaman muhtemelen sanatla ilgili bir şey oluyor hayatımda. Londra’da olduğumda sergiler, konserler, tiyatro... Türkiye’ye geldiğimde illa müzeler… Müzelere ayırdığım zaman benim için çok özeldir. Konferans için bile bir yere gittiğimde, öğleden sonrayı serbest bırakırım, müzeye giderim.
Yani sanat sizi besleyen bir şey…
Elbette zaten ikisi beraber gelince güzel. Tek başına sadece bilim ile uğraşmak veya sadece sanat değil. Diğer alanların da farkında olmak önemli.
Bir Tedx konuşmanızda bilimi sevdiremedik, anlatamadık diyorsunuz. Bunun yolu nedir? Ortaokulda fiziğe yönelmek için sizi etkileyen bir hocanızdan söz ediyorsunuz…
Doğru. Müfredatta bilgi aktarma kısmı var. O zaten olması gerekiyor. O kalem hareket etmeli. Öğrenciden bir şey istediğiniz zaman bir şeyi çözebilmeli. O en kritik kısım. Doğru ama onun dışında müfredatın öğrencilerin neye hevesleri olduğunu anlamalarına yönelik düzenlenmiş olması gerekiyor. Yani eğer sadece bilgi aktarımına odaklanırsanız o zaman öğrenci neye hevesinin olduğunu, neyi yapmaktan hoşlandığını fark etmeyebilir. Bu sadece tesadüfen fark ettiğiniz bir şey değil. Birini beslemesi de gerekiyor.
Sizin “bilimi aktaramıyoruz” söyleminizden, mesela sizin kuantum fiziği çalışmalarınızın daha geniş kitlelere anlatılamadığı ile ilgili de bir algı oluştu bende.
O da var. Geniş kitlelere anlatamamamızın iki tane sebebi var. Bir tanesi zaten doğal olanı. Evet, tabii ki her şeyi anlatamayacağız. Çünkü çok özel bir konu, içinde çok teknik bilginin gerektirdiği bir konu. Ama benzer şekilde toplum da bunu anlamıyor. İşte tıbbın bazı kesimlerini de hiç anlamıyoruz aslında. Ama önemli olan güven kısmı... Yani “her şeyini tam anlamasam da ne amaçla yapıldığını anlıyorum” kısmı önemli. Tıp için bu ne kadar önemliyse doğa bilimlerinde veya sanatta da toplum desteğinin devam edebilmesi için bu gerekli. Bilimde, yapılanları tek tek gösterebiliyoruz. Yani “Bu buluş sayesinde şimdi toplumda şu yapılıyor” diyebiliyoruz ama “neyi bulmamız lazım” diye anlatmak çok zor. Dolayısıyla o noktada toplumun bize, bilim insanlarına güvenmeleri gerekiyor. Bunu anlatmamız gerek.
Eğitim en baştaki sorunumuz
Şu anda laboratuvarınızda tam olarak ne araştırıyorsunuz?
Benim konum kuantum fiziği. Doğayı anlatan en tutarlı teorimiz kuantum fiziği. Kuantum fiziğinin, günlük hayatımızda deneyimlediğimiz çok garip öğeleri var. Benim yapmaya çalıştığım şu: Bu garip öğelerin geleceğin herhangi bir teknolojisine dönüşme olasılığı var mı? Yok mu? Tabii var bu olasılık. Zaten bu konu dünyada pek çok yerde araştırılıyor.
Konunuzun dışında olan “yapay zekayı” sormak istiyorum. Yapay zekaya oldukça karamsar bakanlar var. İstihdama indireceği darbe önemli bir sorun.
Şöyle düşünüyorum: Her teknoloji iyi ya kötü kullanılabilir. İnsanlığa baktığımızda çok başarılı olduğumuzu söyleyemem. Yani iyi kullanılan teknolojiler de var, kötü kullanılanlar da. İkisi birlikte gidiyor yani. Sadece iyi ya da kötü demek doğru değil. Burada önemli olan bilim insanının o beyaz önlüğüyle deneyi, buluşu yaptıktan sonra önlüğü çıkartıp, bunun regülasyonu nasıl olmalı, nasıl topluma yansımalı, kullanımı nasıl olmalı diye sivil bir mücadeleye girmesidir.
Yapay zekadan korkmamamız için sadece bilimi geliştirmek, sadece buluş yapmak değil aynı zamanda bunun etkisinin ne olacağı üzerine odaklanmamız gerek. İstihdama gelirsek, her yeni teknoloji bazı şeyleri yıkarken yeni meslekler de yaratır. Dolayısıyla muhtemelen daha çok eğitim gerektiren başka meslekler olacak. Eğitimsiz olanlar için maalesef durum daha beter olacak. İşte o zaman o problemi çözmek gerekecek. Zaten eğitim en baştaki sorunumuz.
Peki, yine alakasız bir soru. Son okuduğunuz kitap hangisi?
Amerikalı şair-yazar Sylvia Plath’in ‘Sırça Fanus’unu yeniden okuyorum.
“Bilim ve sanatın çok farklı olduğunu düşünmüyorum. Her ikisinde de bir uğraşı var, bir şey üretme çabası var.”
METE ATATÜRE