Biden’ı beklerken…
AK Parti hükümeti 19 yıllık iktidarın en sıkışmış dönemini yaşıyor. Bir yandan ekonomik kriz, diğer yandan Covid-19 salgınıyla mücadeledeki zafiyet, Erdoğan yönetiminin elini sadece içerde değil, dış politikada da çok zayıflatmış durumda.
Bir de bunlara son günlerde, organize suç örgütü lideri Sedat Peker’in iktidar partisi mensuplarına yönelik yolsuzluk suçlamaları eklendi. İşin AK Parti açısından kötü yanı, Peker’in ifşaatları sadece Türkiye içinde değil, yurtdışında da kabul görüyor. Bunda, Peker’in AK Parti’nin “dönemsel müttefiklerinden biri” olarak algılanmasının payı büyük. Bilginin “içeriden” geldiği algısı yerleştikçe, inanılırlığı da artmakta.
Brüksel’de önümüzdeki hafta Erdoğan ile ABD Başkanı Biden’ın ilk yüzyüze görüşmelerinin bu arka planla yapılacak olması, Türkiye açısından büyük talihsizlik. Çünkü uluslararası ilişkilerde kuraldır; güçsüzlük, beraberinde geri çekilmeyi ve tavizi getir. Bu “geri çekilmenin” izlerini, artık Türk ekonomisinde bile görmek mümkün;
- Erdoğan’ın, tam da Biden görüşmesinden günler önce, nişasta bazlı şekerin en büyük üreticisi Amerikan Cargill firmasını memnun edecek şekilde Türkiye’deki kotayı yüzde 2.5’ten yüzde yüzde 5’e çıkarmasını tesadüfle açıklamak mümkün mü?
S-400’ler için “İncirlik formülü” mü?
- Benzer bir durum S-400’ler konusunda da yaşanıyor. ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Sherman’ın ziyaretinde, Türk tarafının diplomaside çok kullanılan “belge olmayan belge” sunduğu diplomatik kulislere sızdı. (Belge olmayan belge nitelemesi, eğer üzerinde uzlaşma sağlanmazsa, baştan hiç sunulmamış gibi kabul edilecek yazı/mektup/öneri anlamını taşıyor). Türk tarafının bu yazılı önerisinde, S-400’lerin İncirlik’te –bir nevi ABD subaylarının gözetimi altında- konuşlandırılmasının yer aldığı konuşuluyor. Eğer doğruysa, bu Türkiye’nin “bağımsız savunma kuracağım” diye aldığı S-400’leri apaçık Amerikan gözetimine bırakması anlamına gelir.
- Tabi bir de S-400 gibi çok kıymetli ve kapsamlı bir silahın, Amerikalılara kol boyu mesafeye yerleştirilmesine Ruslar’ın nasıl tepki göstereceği konusu var. Moskova’dan daha şimdiden “uyarı sinyalleri” gelmeye başladı bile. 1 Haziran’da açılması beklenen Türkiye-Rusya uçuş rotası konusundaki karar “belirsiz bir tarihe” ertelendi. Bununla da bitmedi; Rusya geçen hafta İdlib’de aşırı dinci teröristlerin yeniden saldırılara başladığını açıkladı. Diplomatik okumayla bu, Moskova’nın Ankara’ya “ABD’yle benim aleyhime olacak işler çevirirsen, ben de senin güney sınırını karıştırırım” mesajından başka bir şey değil.
Türkiye’nin kullanılabilecek kozu kaldı mı?
Biden ile görüşmenin Ankara açısından bir başka açmazı, artık Washington’la pazarlıkta eski “araçların” kullanılamaz hale gelmesi;
- Mesela “Türkiye’nin bölgesel etkinliği” konusu; Filistin-İsrail çatışmaları, Türkiye’deki AK Parti hükümetinin en hassas olduğu Filistin meselesinde bile sesini kimseye duyuramadığını, sesini duyanların da hiç ciddiye almadığını gösterdi.
- “Türkiye’nin NATO içindeki önemi” desek; o araç da giderek Yunanistan’a doğru kayıyor. Bizzat AK Parti hükümet üyeleri ABD ile her alanda işbirliğini tartışmaya açarken (İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun ABD’ye çok ağır ithamlarını hatırlayın), Atina Amerikalılar’a tüm topraklarını yeni üsler için açmış durumda. Bir de tabi İncirlik’e –ilerde- alternatif olabilecek Kuzey Irak’taki üsler var. Bunlara AK Parti hükümetinin S-400 alarak NATO‘nun altında kendi imzası da olan kararlarını hiçe saymasını, sırf Moskova’yı memnun etmek için son Beyaz Rusya uçak indirme olayı gibi konularda müttefik dayanışmasını sulandırmasını da ekleyin. NATO kartı da kullanılamaz halde.
Pazarlık Biden’la yapılacak da, ya Kongre?
Cumhurbaşkanı Erdoğan açısından bir başka sıkıntı ise ABD’de Kongre’nin kendisine ve AK Parti hükümetine olumsuz bakışı. O kadar ki, ABD bütçesi konusunda anlaşamayıp, ülkenin kilitlenmesine neden olan Amerikalı senatörler ya da vekiller, konu Türkiye aleyhine bir karar almaya gelince, Demokrat /Cumhuriyetçi demeden, aynı kulvarda buluşuyorlar. Türkiye’ye karşı Kongre’den çıkan kararlar, hep nitelikli çoğunlukla çıktı.
Kısacası, Brüksel’deki görüşmede Erdoğan-Biden her konuda anlaşsalar bile - ki bu mümkün görünmüyor - ABD Başkanı’nın Türkiye lehine alacağı kararlarda Kongre duvarına toslaması büyük olasılık. Bu Halkbank meselesinde de, FETÖ elebaşının ABD’de yaşamasında da, S-400 konusunda da, Suriye’de Fırat’ın doğusundaki PKK uzantısı PYD-YPG yönetimine Amerikan desteğinde de böyle.
Erdoğan, Türkiye’deki demokrasi ve insan hakları alanlarındaki gerileme konusunda Biden’ı sessiz kalmaya ikna etmeyi başarsa da, Kongre’nin bu konuda yönetime baskı yapması kaçınılmaz. Biden bu baskıya karşı durur mu, ya da ne kadar karşı koyar, bunlar hep soru işaretleri.
Kala kala Afganistan kaldı
Tüm bunlar alt alta koyulduğunda, Brüksel’den zirvesinden çıkabilecek tek somut işbirliği alanı Afganistan kalıyor. ABD yönetimi, Amerikan askerlerini çekmekte olduğu çözümsüz, çok masraflı, çok sıkıntılı Afganistan’ı “emanet edecek” birilerini arıyor uzun süredir. Bu “emanetin” çaresizlik içindeki AK Parti hükümetine “ihale edilmesi” an meselesi….