Biden, Kandil, erken seçim...
Türkiye, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçtiğinden beri, devlet yönetimindeki “güvenlik ve özgürlük” dengesinin “güvenlik” ayağını seçti. Bu seçimin ilk kurbanı ise hukuk devletinin olmazsa olmazı, bağımsız yargı sistemi oldu.
Selahattin Demirtaş hakkındaki AİHM kararının uygulanmaması da, Anayasa Mahkemesi’nin son Osman Kavala kararı da bu durumun en somut örnekleri. Bunlara “Cumhurbaşkanı’na hakaret” suçlamasıyla açılan binlerce davayı, baroların bölünmesini, sivil toplum kuruluşlarına “kayyım” atanmasının önünü açabilecek TBMM’den 2020’nin son günlerinde geçen kanunu, sosyal medyaya sınır getirmek üzere çıkarılan yasaları da ekleyin.
Cumhur İttifakı için “güvenlik/özgürlük” denkleminde güvenlik adına alınan yol, artık dengeyi yeniden tutturmak için geri dönüş çizgisini çoktan geçti. Nitekim bu yüzden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son dönemde yaptığı “reform konuşmaları da kimseyi heyecanlandırmaz oldu.
Soru şu; Erdoğan MHP ile ortaklığa devam ettiği sürece yapamayacağını bildiği bu “reformları” neden ortaya atmış olabilir? Bu sorunun yanıtı dış gelişmelerde gizli;
AK Parti hükümeti, uluslararası alanda da “güvenlik/özgürlük” dengesine yatırım yapıyor
2021’de uluslararası alanda yaşanacak en büyük değişim, ABD’deki yönetim değişikliği olacak. (Seçimi kaybeden ABD Başkanı Trump Amerikan sistemindeki tüm açıkları değerlendirmeye, bu çerçevede 6 Ocak’ta seçim sonuçlarının son tescilinin yapılacağı ABD Kongresi’nde durumu tersine çevirmeye uğraşıyor. Cumhuriyetçi 12 senatör Biden’ın kazandığına ilişkin sonuçlara onay vermeyeceklerini açıkladılar. Ancak planın işlemesi için sonuçlara hem Temsilciler Meclisi’nde, hem de Senato’da oy çokluğuyla itiraz kararı çıkması gerekiyor. Temsilciler Meclisi çoğunluğu demokratlarda; Senato’da ise pek çok cumhuriyetçi senatör seçim sonuçlarına itiraz etmeyeceklerini açıkladılar. Dolayısıyla Trump’ın son hamlesinin de başarılı olmayacağı kesin gibi).
Bu çerçevede AK Parti hükümeti, ülke içinde yaptığını uluslararası alanda da deniyor; “güvenlik/özgürlük” dengesinin, güvenlik ayağına yatırım yapıyor.
Son birkaç aydaki gelişmelere bakarsak;
• Karabağ’da Azerbaycan’ın Türkiye desteğiyle kazandığı başarı, en çok İran’ı rahatsız etmiş görünüyor. Türkiye ayrıca Azerbaycan’la yaptığı anlaşmalar çerçevesinde bu ülkeye askeri anlamda iyice yerleşerek, Rusya’ya karşı “denge unsuru” haline geliyor.
• Türkiye’nin Ukrayna’yla askeri anlaşmalar yapması, bu ülkeye insansız hava araçları satması Rusya’da çok yakından izleniyor.
• İdlib’de Türkiye’nin Rusya ile anlaştığı gözlem bölgelerinden çekilip, sınıra yakın alanlara askeri yığınak yapması, tüm bölgenin kontrolünü Esad yönetimine bir an önce devretmek isteyen Moskova’nın planına çomak sokacak gibi.
• Ankara İsrail’le yeniden ilişki kurmaya çabalıyor. Erdoğan’ın İsrail’e yönelik yumuşak söylemleri de, bu ülkeye büyükelçi atanacağı haberleri de bunu teyit eder nitelikte.
• Biden’ın tüm siyasi kariyeri boyunca ilgilendiği ve Rum-Yunan tezlerine meylettiği Doğu Akdeniz-Ege konularında da Ankara’da geri çekilme havası hakim. Bunun somut göstergesi Oruç Reis gemisinin tüm araştırmalarının haziran ayına kadar Antalya Körfezi’ne çekilmesi. Yunanistan’ın Meis Adası konusundaki tezlerini en yakın müttefikleri bile kabul etmediğinden, Oruç Reis’in Antalya açıklarındaki seyrinin uluslararası alanda gerginlik çıkarmayacağı aşikar.
İran, Rusya ve İsrail; ilk ikisi ABD’nin hasmı, ikincisi ise vazgeçilmez ortağı.
AK Parti hükümeti 2020’nin son iki ayı içinde ABD’nin hasımlarını rahatsız edecek, dostlarını ise rahatlatacak adımlar atarak, yeni gelecek Biden yönetimine Türkiye’nin “güvenlik açısından kritik önemini” hatırlatıyor.
Diğer yandan da ABD’de demokratların daha “hassas” oldukları düşünülen insan hakları alanında AK Parti yetkililerinin -hayata geçirmeye niyetleri olmasa da- “reform” söylemine yönelmesi ise “zaman kazanma taktiği” görünümü veriyor.
Kandil ve erken seçim...
Elbette Ankara’nın bu adımlarına rağmen Biden yönetimi ile istenen uyumun sağlanamaması ihtimali de var. Ancak bunun için de, yine dış politika/ güvenlik merkezli bir “B planı” öngörmek mümkün;
Türkiye, son dönemde PKK teröristlerini büyük ölçüde ülke sınırları dışına çıkarmayı başardı. PKK artık Irak’ın kuzeyinde Kandil ve Sincar’da, Suriye’nin kuzeyinde PYD-YPG kontrolündeki bölgede varlık gösteriyor.
ABD’nin, PYD-YPG’ye yönelik desteğinin Washington’daki devir teslimi ile değişmeyeceği -gerek Biden’in Başkan Yardımcılığı dönemindeki politikaları, gerekse seçim kampanyası sırasındaki söylemleri nedeniyle- kesin.
Bu durumda Ankara’ya PKK’yla mücadele açısından “açık alan” olarak Irak kalmış görünüyor.
Türk Silahlı Kuvvetleri unsurları son dönemde sınır ötesinde giderek daha geniş bir alanı kontrol ederken, PKK ile mücadeleye Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin de dahil edilmesi başarıldı.
PKK ile mücadelenin simgesi haline gelmiş Kandil’in Mehmetçik tarafından dağıtılması, AK Parti ve ortağı MHP’nin güvenlikçi politikalarının “en tepe noktasını” oluşturacaktır.
“Kandil zaferinin” rüzgarıyla gelecek bir baskın seçim ise, Cumhur İttifakı’na yeni bir soluk alma, ABD’nin karşısına da “halkının güvenoyunu almış” hükümet olarak çıkma imkanını getirebilir.
2021 çok sıcak geçecek gibi..