Bence Vehbi Koç en büyük sosyalist en büyük dindardı
1970’Lİ yılların ikinci yarısı… Türkiye, sosyal, ekonomik ve politik açıdan istikrarsız, huzursuz bir dönem geçiriyor, insanlar kendini güvensiz hissediyordu.
Bu güvensizlik, varlıklı insanlardan bir bölümünde yavaş yavaş yurtdışına yerleşme eğilimi başlatmıştı. Üniversiteler kaynıyor, profesörler öldürülüyor, sokaklarda patlamalar, kanlı olaylar yaşanıyordu.
Birçok günlük ihtiyaç malzemesi bulunamaz olmuştu. Zeytinyağı, gazyağı gibi ürünler karaborsadaydı. Röntgen filmi bulunamıyordu. İlaç sıkıntısı da vardı.
Koç Ailesi, o günlerde Sevgi-Erdoğan Gönül çiftinin Ortaköy’deki evinde akşam yemeğinde buluşacaktı.
Semahat Arsel, Etiler’deki evinden önce alışverişe gitmiş, fazla oyalanınca geç kalmıştı. Vehbi Koç başta olmak üzere Sevgi-Erdoğan Gönül çiftinin evinde buluşan aile, Semahat Arsel’i merak etmişti.
Koç Ailesi buluşmasının o akşamki konusu Türkiye’deki can güvenliği tedirginliği yaratan ortam oldu. Baba Vehbi Koç’a şu mesaj verildi:
- Herkes bir bahane uydurup yurtdışına yerleşiyor.
Vehbi Koç, bir süre sessiz kaldı, düşündü. Ardından çocuklarına döndü:
- Çocuklar, endişeli olduğunuzu görüyorum. Siz gençsiniz, sizin hayatınıza karışmaya hakkım yok. Arzu ederseniz yurtdışına yerleşebilirsiniz.
Biraz duraksadı, sonra sürdürdü:
- Ben Türkiye’yi katiyen bırakmam. Türk ulusu varsa ben de varım. Yoksa ben de yokum.
Vehbi Koç’un bu duygulu sözü çocuklarını etkilemişti. Hep birlikte şu yanıtı verdiler:
- Biz de bir yere gidemeyiz. Sizi yalnız bırakmayız. Ne olursa olsun Türkiye’de kalırız.
Vehbi Koç Vakfı Başkanı, Koç Holding Yönetim Kurulu Üyesi Semahat Arsel, 1970’li yılların ikinci yarısına ilişkin bu anısını Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan “Kuşaktan Kuşağa” kitabında anlattı:
- O gece hayatımızın felsefesini ailece tayin etmiş olduk…
Söz konusu felsefeyi, Vehbi Koç’un slogan haline gelen mesajını,kitabında o bölümün başlığına taşıdı:
- Ülkem varsa ben de varım…
Semahat Arsel, kitabında Vehbi Koç’u şöyle tanımladı:
- Bence Vehbi Bey, en büyük sosyalist, en büyük dindardı. Çünkü, paylaşmayı sever, israftan hoşlanmazdı. İhtiyacı olanlara yaptığı yardımın başkaları tarafından bilinmesini hiç sevmezdi.
Babasının “eli sıkılığı” konusunu da şöyle ele aldı:
- Vehbi Bey’in etrafındakileri, dostlarını en etkileyen yönü,bazı konularda israf olacak diye son derece tutumlu davranırken, yardım konusunda Türkiye’deki en bonkör insan oluşuydu.
Semahat Arsel, kitabıyla dinlediklerini, gördüklerini, yaşadıklarını anlatırken zamanla yaşam tarzının, örf ve adetlerin nasıl değiştiğini, Türkiye’de sosyal, ekonomik ve politik açılardan nelerin yaşandığını gelecek kuşaklara aktarmayı hedefledi.
Arsel’in “Kuşaktan Kuşağa” kitabından çıkarılacak önemli dersler var…
Bu köprüye bir ‘Maaşallah’ takalım
VEHBİ Koç’un eşi Sadberk Hanım, hastalığı sırasında o günlerde hizmete açılışı yakın olan Boğaziçi Köprüsü’nü görmeyi çok istedi.
Bunun üzerine Koç Ailesi özel izin aldı, Sadberk Hanım, 1973’teki resmi açılışından önce köprüden geçen ilk vatandaşlar arasına girdi.
Semahat Arsel, annesinin Boğaziçi Köprüsü’nden geçişi ile ilgili anısını “Kuşaktan Kuşağa” kitabında anlattı:
- Annem Boğaziçi Köprüsü’nü o kadar beğenmiş, köprünün üstünden Boğaz’ın manzarasına o kadar hayran olmuştu ki, vefatından önce yaptığı vasiyette, “Tanrı bu eseri kem gözlerden korusun. Buraya bir maaşallah takalım” demişti.
Annesinin vefatından sonra vasiyetinin yerine getirildiğini belirtti:
- Annemin vefatından sonra Koç Ailesi, bu isteğini yerine getirerek köprünün Beylerbeyi ayağındaki köprü müdürlüğü binası önündeki alana gerçek bir sanat eseri şeklinde“Maaşallah” yazılmış bir kitabe-anıt diktirdi.
Anıtın üzerindeki yazının özelliğinin altını çizdi:
- Kitabe-anıtın üzerindeki yazı, İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi profesörlerinden Emin Barın tarafından“kufi” (Arap harflerinin dik, sert ve köşeli olan eski biçimi) stilinde çağın koşullarına göre modernize edilerek yazılmıştı.
Ardından ekledi:
- Mimar Sedat Hakkı Eldem tarafından tasarlanan insan boyundan daha yüksek ve mermer izlenimi veren beton bir zemin üzerine oyulmuştu.
Uçak çok sallandı Menderes ve heyeti ile can yoldaşı olduk
30 MAYIS 1953’te ölen Kral 6. George’un yerine tahta çıkacak olan kızı Prenses Elizabeth’in İngiltere Kraliçesi olarak taç giyme törenine bir İngiliz işadamından Vehbi Koç’a da davet gönderilmişti.
O sırada Rahmi Koç Londra’da öğrenciydi. Törene Semahat Koç’un gitmesi, sonrasında da bir süre Londra’da Rahmi Koç’un yanında kalması planlandı.
Semahat Koç’un bindiği uçak, taç giyme törenine yetişebilecek tek seferdi. Uçakta başta dönemin Başbakanı Adnan Menderes ve Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü olmak üzere törene katılacak 15-20 kişilik resmi heyet vardı.
Semahat Koç, Menderes ve Köprülü’nün birlikte oturduğu karşılıklı 4’lü koltuğa oturtuldu. Uçuş rotası “İstanbul-Atina-Londra” şeklinde planlanmıştı.
Uçak Atina’ya indiğinde Menderes ve heyeti törenle karşılandı. Uçak Atina’dan havalandıktan sonra kaptan anons yaptı:
- Hava muhalefeti nedeniyle Roma’ya acil iniş yapacağız.
Menderes ve heyeti, Roma’da uçuş ekibiyle fırtınalı havada yolculuğa devam etme konusunu görüştü. Risk alındı, uçak Roma’dan Londra’ya doğru yola çıktı.
Uçak, sıklıkla türbülansa girdi, çok salladı. Başbakan Menderes dahil, yolcuların tamamı alt üst oldu. Yolculuk 7-8 saat sürdü.
Semahat Arsel, “Kuşaktan Kuşağa” kitabında söz konusu Londra yolculuğunu da anlattı:
- Adnan Menderes ve Fuat Köprülü, Atina’dan havalandıktan sonra kitap-gazete okuyor, etraflarıyla ilgilenmiyordu. Yolculuğun Roma-Londra bölümünde yaşadığımız sarsıntılar, hepimizi can yoldaşı yapıverdi.
7-8 saat süren türbülanslı yolculuktan şu sahne zihnine kazındı:
- Adnan Menderes, battaniyeye sarılmış, gözlerini açarak heyecanla yolculuğun bitmesini bekliyordu. Fuat Köprülü ise uçağın hareketine onay veren ekibe saydırıp duruyordu. Korku ve heyecan içinde gece 24.00’te perişan bir vaziyette Londra’ya inebildik.
Semahat Arsel’in kitabında anlattığına göre resmi heyet akşamki resepsiyonu kaçırsa da taç giyme törenine yetişmişti.